Kadınların kalp sağlığıyla ilgili yapılan araştırmalar, gerçekten de ürkütücü sonuçlar ortaya koyuyor. Dünyada her yıl 8,6 milyon kadın kalp hastalıkları veya inme nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bu da her üç kadından biri anlamına geliyor. Siyahi kadınlarda bu oran neredeyse iki katına kadar çıkıyor. Bu üzücü tablonun yanı sıra daha da ilginç olan bir şey var: Doktorların kadınların nasıl ve ne zaman kalp krizi geçirdiklerini teşhis etmeleri konusunda nasıl bir cinsiyetçi önyargı taşıdığına dair pek bir eleştiri bulunmuyor. Yani kadınların algısı ve kalp hastalıklarının doğrudan cinsiyetçilikle ve içsel baskılarla ilişkili olduğuna dair neredeyse hiçbir çalışma bulunmuyor. Yani kadınların kalp sağlığının anlaşılması için biraz feminizm gerekiyor.
Kadınların kalp sağlığıyla ilgili internet sitelerinde, makalelerde ve kişisel tartışmalarda kalp hastalığının veya kalp krizi geçirdiğinin farkında olmayan, kalp hastalığının her zaman ölümle sonuçlanmadığını bilmeyen kadınlarla ilgili şaşırtıcı örnekler bulunuyor. Kadınların kalp sağlığıyla ilgili ABD’de belki de en bilinen kurumlardan biri olan Amerikan Kalp Vakfı‘nın internet sitesinde, kadınların kalp hastalığı ve iyileşme süreçlerine ilişkin ayrıca bir bölüm bile bulunuyor. Burada yazılanların çoğunda “Kalp hastası olduğumu bilmiyordum, bazı alışkanlıklarımı değiştirdim ve şimdi hala hayattayım” gibi cümlelere rastlamak mümkün…
Kadınlar çoğu zaman özverili, anne, eş, sevgili, evi temizleyen, aileyi toparlayan olarak tasvir ediliyor. Bu tanımların birçoğundan, kadınların da sadece kalp krizinden ölebileceği değil, onların başkaları için çabalarken kendilerini tükettikleri anlaşılıyor. Web sitesindeki hikayelerden birinde, 39 yaşındaki bekar bir anne kalp krizi geçiriyor olmasına rağmen çocuklarını okul servisine bindirmeye çalıştığını anlatıyor. Çocuklarını ondan başka kim okula gönderecek? Bir başkasında genç bir kadın, yaşadığı tüm kalp krizi belirtilerini hiçe sayarak o sırada anne babasının bakımıyla ilgilendiğini anlatıyor. Ondan başka anne babasına kim bakacak? Tüm bu hikayelerde kadınlar aileyi ve yaşadıkları toplumu bir arada tutanın kendileri olduğunu sanıyor. Eğer onlar olmasa, verilen sözleri kim yerine getirirdi?
Kalp hastası olan kadınların hikayeleri, genelde bireysel çabalara dayanıyor. Kalp hastası olan kadınlar “Eğer doktora gidersem, uykuma özen gösterirsem, egzersiz yaparsam, sağlığıma dikkat edersem ölmem” diye düşünüyor. Bu bireysel adımların hepsi kritik öneme sahip ancak yeterli değil. Aslında tüm bunların dışında, birçok kişinin söylemediği ağır bir gerçek öylece duruyor: Birçok kadın yapısal eşitsizlikler yüzünden ölüyor. Yani kadınlar yeterinde para kazanamadığı, çocuklarının bakımını eşiyle paylaşamadığı, ev işlerinde başkasından destek görmediği, eşitsizliğin sağlık üzerindeki etkileri anlaşılamadığı için ölüyorlar.
Feminist analiz ise kadınlar için daha iyi çalışma koşulları, daha iyi aile, daha iyi okul koşullarını öneriyor ve sistemlerin değiştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Kadınların kalp hastalıklarının bir başka özelliği de adeta bir salgın hastalık gibi olması. Yani bireysel değil, daha çok yapısal bir hastalık. Bu hastalığının oluşumunun en büyük nedeni de feminist sosyolog Arlie Russell Hochschild’in ortaya attığı “ikinci mesai” kavramına dayanıyor. Hochshild’e göre kadınların işten veya okuldan çıktıktan sonra başlayan bu ikinci mesaileri, aileyi veya toplumu bir arada tutmak için “görünmez veya duygusal iş” olarak yaptıklarını kapsıyor.
Feminizm; cinsiyetçiliğin, cinsiyetçi sömürünün ve baskının sona ermesini hedefleyen bir harekettir. Eğer feminizmi bu şekilde anlarsak, kadınların eşitsizce yaptıkları bakım, ilgilenme işlerinin aslında kalplerini nasıl yorduğunu daha iyi anlayabiliyor. Hepimiz kadınların ilgilenen, kendilerinden önce başkalarını düşünen ve bu yüzden kendi bedenlerinin verdiği ciddi uyarıları göz ardı eden olarak toplumda lanse edildiklerini biliyoruz. İşte artık bundan vazgeçmenin zamanı geldi. Kadınların kalp hastalıklarının neden teşhisi konmadığını anlarsak, sorunu daha iyi tespit edebiliriz.
Feminizm kalp sağlığınız için yararlı olabilir, doktorunuza sormakta yarar var 🙂
Kaynak: Psychology Today
İlginizi çekebilir: Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedir, toplumsal cinsiyet eşitliği nasıl desteklenir?