Shakespeare’in Kral Lear oyununda, Lear servetini ve topraklarını dağıtmak üzere üç kızını karşısına alır. İçten pazarlıklı olan iki büyük kızı, onu iltifatlara boğar. Onu en çok seven, fakat başına buyruk olan küçük kızı ise babasına dürüst cevaplar verir. Lear kendini pohpohlamayı reddeden kızına bu sözleri söyler: “Hiçbir şeyden, hiçbir şey gelir”. İltifat yoksa, servet de yok.
Bu sözlerin benzeri felsefede de var, matematikte de. Sıfırın karşılığı sıfır, karşılaştığı şeyler de sıfır. Türkçede bununla ilgili deyim isterseniz bol bol bulabilirsiniz. ‘Ne kadar ekmek o kadar köfte’, ‘Ne ekersen onu biçersin’. Tam olarak dediğim şeyle bire bir aynı olmasa da, bu sözlerin de vardığı yer aynı. Ekmek yoksa köfte de yok, bir şey ekmezsen, bir şey biçemezsin, hiçbir şeyden ancak hiçbir şey olur.
Bugün bu cümlenin kafama takılmasının sebebine gelelim. Bu aralar evden çalışıyorum ve iş arayışında olduğum için çoğunlukla kendi işimi kendim yaratmam gerekiyor. Hem yazı yazıp bu yazıları satmaya çalışıyorum, hem başvuru yapıyorum, hem birkaç kişinin projelerine editörlük yapmaya çalışıyorum. Anlatmak istediğim, yapmam gereken şeylerin hepsi kendimi motive etmemi gerektiren şeyler. İnsan evinde uyanıp evinde çalışınca bazen kendini hiçbir şey yaparken bulabiliyor. Başvurulara bir kaç kere red gelince, başvuru yapma isteği gidebiliyor. Yaptığım projenin koordinatöründen cevap kesilince, kös kös bilgisayarıma bakarken saatler geçebiliyor.
Hiçbir zaman koştura koştura uğraşan bir çalışkan karınca olmadım. Bana bir görev verilirse hep yaparım ve bitiririm; ama önemsediğim bir şey ise, bu uzun zamanımı alabilir. Bu yazıyı yazmayı sabahtan beri düşünüyorum, arada bir tane iş başvurusu yaptım, bir arkadaşımla konuştum, biraz kitap okudum. Ama zamanım çoğunluğu bu yazıyı yazacağımı düşünmekle geçti.
Yapılacak iş belliyse: Önce yap, sonra düşün
Kesinlikle çok daha üretken olma ihtiyacı duyuyorum. Biraz daha hızlı, biraz daha bereketli olabilmek istiyorum. Bunun için yapmam gereken apaçık ortada; daha çok yapmalı, daha az düşünmeliyim. Önce yap sonra düşün, aslında çoğu durum için tehlikeli bir tavsiye. Mantıklı ve vicdanlı insanlar olabilmemiz için genellikle tam tersini yapmamız gerekiyor. Ama bazı durumlar için de bu gerekli. Mesela; yapmanız gereken şey belliyse ve nasıl yapacağınızı kişisel birikiminizden dolayı biliyorsanız önce yapın, sonra düşünün. Çünkü bunu zaten bol bol şimdiye kadar düşünmüşsünüz!
Sanki ben daha önce hiç iş başvurusu yapmamışım, yüzlerce başvuru mektubu yazmamışım. Her seferinde ne yazsam diye saatlerce düşünüyorum. Bir işe başlarken, bazı endişelerle yüzleşmek gerekiyor. Reddedilmek değil endişem, reddedildikten sonra hala iş aramak zorunda kalacak olmam. Nedir bunun sonu, hiç bir zaman hiçbir şey bulamayacak mıyım? Daha işe girmeden “Bu işi istiyor muyum ki ben?” diye sorguluyorsan, bunun olmaması için önce yap sonra düşün. Ne yazman gerekiyorsa yazıver, sonra yazdığının üstünden git, sonra bekle, sonra konuşman gerekirse konuş. Yani adım adım hareket et. Başka türlü hiçbir şey bitiremeyeceğim, yapamayacağım, düşünmek beni hiçbir şey yapmamak noktasında bekletecek. Hiçbir şeyden de ne çıktığını biliyoruz.