‘An’da olmak, hemen şimdi, burada sahip olduğumuz yaşamın değerini bilmektir. Mesela şu an bu yazıyı okurken aynı zamanda kendinizin farkında mısınız? Dikkatinizi hem nefesinize hem beden duyumlarına hem de dış dünyadaki sesler, kokular veya şu anda bakmakta olduğunuz ekrana verebiliyor musunuz?
An’da olmak, geçmiş yaşantılarımız veya gelecekten beklentilerimiz, belirsizlik kaygılarımızda kaybolmak yerine, tam şu anda kendi içimizde ve dış dünyada neler olduğunun bütünlüğüne dikkat getirerek yargısızca ve değiştirmeye çalışmadan izleme halidir.
Tam şu anda durup, derin bir nefes alın, nefesin bedendeki hareketini izleyin, dışardaki seslere dikkat getirin, ortamın ısısını varsa kokusunu, ışığını farkedin. Şu an olan her ne ise olduğu gibi deneyimleyin. Farkettiğiniz bir düşünce geldiyse, zihinden geçip gitmesine izin verin.
Farkındalık hali gerçeğiniz olduğunda neler değişiyor?
Yukarıdaki egzersizi yaparken belki birkaç dakikalığına şimdi ve burada uyanık olmayı deneyimlediniz. Çoğumuz günün geri kalanında uyku haline geçiyoruz. Farkındalık halini gün boyu sürdürmenin sırrı, sürekli pratik yapmakta saklı. Bir ritüele dönüştürmeden, minder veya sandalyede oturmayı beklemeden, gün içinde aklınıza geldikçe, bulaşık yıkarken, yürürken, yemek yerken, temizlik yaparken, kitap okurken, durup içeriye ve aynı anda dışarıya dikkat getirme egzersizlerini tekrar ettikçe, bu farkındalık anları genişler ve bir süre sonra günün büyük bir kısmına yayılır. An’da oldukça sıradan bir an olmadığını ve her an’ın onurlandırılmaya, dikkat vermeye değer olduğunu fark ederiz. Değiştirecek, kontrol edecek, yargılayacak bir şey yoktur. An’ın güzelliği ve sürprizleri vardır.
Bu farkındalık hali sizin gerçeğiniz olduğunda, uyarı ve tepki arasındaki süre genişler. Geçmiş öğrenmişliklerimiz sonucu otomatik verdiğimiz tepkiler yerini seçimlere bırakır. Empati yeteneği artar. Günlük yaşam olaylarına bakışımız, ilişkilerimiz dolayısıyla hayatımız dönüşmeye başlar.
Farkındalık ve dünya barışı
An’da olmak müthiş bir güce sahip bence. Farkındalığın genişleme özelliği var ve bu genişleme kendimizle başlayıp etrafımızdaki insanlara hatta bütün topluma yayılır. Bu da birçok çözümsüz sandığımız konuların çözüme ulaşmasını sağlayabilir.
Benim “barış” kavramından anladığım şey budur. Barış için sokaklarda eylem yapmaktan çok farkındalığın, kendimden başlayarak yayılmasına katkıda bulunmak, dünya için yapılabilecek tek şeydir. Barış için, huzur için yansızlığa ihtiyaç vardır. Savaş karşıtı ya da diğer bir deyişle barış yanlısı olmak bütüncül bakışa uygun mudur sizce?
Osho’nun bir gazetecinin sorduğu, “barış yanlıları hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusunun yanıtına bakın:
“Savaşı protesto edebilir, uzun bir yürüyüşe çıkabilirsin, ama hiç savaşa karşı olanları, pasifistleri izledin mi? Onlar çok agresif görünürler. Onların kendileri delirmiş gibi görünür! Şayet onların atom bombası olsaydı, sadece barışı korumak adına atom bombalarını savaş çıkaranlara atan ilk onlar olacaktı. Onlar diğer taraf kadar delidir. Hiç fark yoktur. Onların zihinleri de iktidarda olan insanlar kadar politiktir; tek fark onların iktidarda olmamasıdır. Ve öfkelerini, onların bastırılmış öfkelerini sloganlarında görebilirsin. Birçok barış gösterisi, polis ile asker ile kavga ile biter. Otobüsler, postaneler, polis karakolları, arabalar yakılır. Ne tür bir sevgidir bu ve ne tür bir direniştir bu? Etkisizdir! Ama onlar büyük bir şey yaptıklarını hissediyor. Bu bir tür ego tatminidir.”
Ego doğal bir dürtüdür. Öfke doğal bir duygudur. Ancak farkındalıksız olduğumuzda öfke tepkiye dönüşür, ego yıkıcı hale gelir. Sonuçlar çoğu zaman kimsenin istediği gibi olmaz.
An’da olduğumuzda seçimler vardır, sevgi vardır, değerler vardır, hassasiyet vardır. Bu nedenle, dünya için yapabileceğimiz tek şey kendimizden başlayarak, farkındalığın yayılmasına katkıda bulunmaktır bence.