Ezoterizm kelime anlamıyla; derin, kadim bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstat tarafından ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Bu bir inanç sistemi ya da din değildir.
Varoluşumuzun sebeplerini araştırmak, kendimizi gerçekleştirmemiz için yaradılıştan bugüne taşınmış bilgileri okumak ve kendini deneyimlemekle ilgilidir.
Ama her şeyde olduğu gibi ezoterizmde de bilginin insan elinden tutuşu bir yere kadardır. Kapının önüne geldiğimizde, üstat öğrencinin elini bırakır. Bilgi hükümsüzleşir.
Artık inisiye olan, kendi içsel görüşünü deneyimlemek ve kendi saflığına güvenmekle yükümlüdür.
Gelişimin en heyecanlı yanı aslında bundan sonra başlar.
Hazıra konmayı ve ezberlemeyi seven beyinlerimizle ezoterizm ve metafiziksel konular bireylere oldukça ağır ve çetrefilli gelirler. Öğrenme sürecinde deneyimi, bilinçsiz haller ve kimlikler ile yüzleşmeyi, düşüp kalkmayı azımsarlar. Oysa tüm bilgi ve yaşam becerisi, düşerken kendini gözlemleyen bilinçte ve ayağa kalkarken fark ettiği güçtedir.
Gittikçe güçlenmek değil, her deneyimde gücünün sınırlarını keşfetmekle ilgilidir olay.
Rumi zorluklarla karşılaşmadığı bir dönemde Allah’a yakarır “Beni neden sınamıyorsun, yoksa benden vaz mı geçtin?“
Kendine doğru aldığın yol, bu yolda karşına çıkan tüm engeller, birer hediye olarak görünür yoldakine. Kendini keşifte bir şans daha çıkmıştır ortaya. El yordamıyla görebildiğimiz benliğimizin bir kısmi daha aydınlanacaktır.
Buradan bakıldığında, yaşam sabretmek zorunda olduğun bir süreç değil, anın içinde kendini deneyimlediğin ilahi bir oyun alanıdır. Kendini bu dünyanın katmanlarında deneyimleyebilmek ise, kendini gerçekleştirmek isteyen her varlık için muhteşem bir şanstır.
Kabul edilmesi ve sebat gösterilmesi gereken diğer bir konu da, yolun sonsuzluğudur. Deneyim sonsuz, kendini keşfetme sonsuz, kendinin her an başka başka hallerini gerçekleştirmek ise eşsizdir.
Her birimiz birbirinden essiz ruhlar, bu varoluş senfonisinde bir enstrüman, ondan çıkacak bir tınıyı ifşa etmekle görevliyiz. Kendimizi araştırıp benliğimize dokunmaya başladığımızda otantik sesimizle bu büyük senfoninin içinde yerimizi bilinçli olarak alacağız.
Bu yüzden yaşam ciddiye alınması gereken sade bir oyundur.
Her yolun başlangıcı bilinmezden, sanrılardan, doğru kabul edilenden ve genellemelerden geçer; bildiğini sandıkların, anladığını sandıkların ve en sonunda kendin sandığın da düşünce tahttan, varlığıyla tanışır insan.
Basılacak bir nota var ise bu bedenden çıkabilir artık, kendi sandığı kimliklerden sıyrılmış, hiçliğine ulaşmış olandan.
Her üfleme açısında farklı ses çıkaran ney gibi, yaşamdaki varlığın her durumda senin otantik özünü dillendirir. Evrenin eşsiz notalarından biri daha yerini almış olur.
Bu bağlamda, aydınlanmak bir tercih değil yaşam sorumluluğudur.