Aşkta sürekli darbe mi yiyorsunuz? Yine mi yanlış kişiyi seçtiniz? Ah, hep sizi mi buluyor tuhaf adamlar, kadınlar?
Bazılarımız aşkta sürekli yanlış seçimler yaptığına, bir türlü doğru partneri bulamadığına, dönüp dolaşıp hep aynı türde kişilere çattığına kızıyor, hayıflanıyor. Biri evli çıkıyor, diğeri alkolik, bir diğeri beklentisi çok yüksek bir kendini beğenmiş veya aşk dolu sözler söyleyip ikinci buluşmadan sonra ortadan kaybolan bir ıssız adam? Her zaman bu öyküler kadar sert olmasa da, bazen ilişkide tekrarlayan kötü şansları karşısında “ilişkizede” olarak adlandırabileceğimiz kişiler için bu yazımız.
Duruma biraz daha yakından bakarsak ilişkizedelerin bu olumsuz ilişkileri hayatlarına davet etmek için adeta kaderin ağlar örmesi gibi kendi ağlarını ördüğünü, hatta iyi huylu adayları sahne dışında bırakmak için de ellerinden geleni yaptıklarını görebiliyoruz. Yine de ilişkizedeler için üzülüp “Vah vah!” diyebiliriz ama bunun nedeni talihsiz olmaları değil, kendi kaderlerini kendi aleyhlerine kurmaları olabilir…
Haydi, kendimize birkaç soru soralım: Aşktan beklediklerimiz neler? Sevgi ilişkisinde ne istiyoruz? Veya bir ilişkide bizi en çok neler mutlu eder? Çoğumuzun dilinin ucuna geliveren otomatik yanıtlar ilgi, saygı, şefkat ve sadakat gibi sözler olsa gerek… Buna itirazı olacak kimse olmadığına inansak bile bu noktada teorinin ve pratiğin getirdikleri farklı olabiliyor. Kimileri için, yani ilişkizedeler için bu kabul görmüş olumlu tutumların endişe ve hatta rahatsızlık getirmesi de söz konusu oluyor.
Sevgilimiz bizim için yemekler pişirse, tatlı şakalar, sürprizler yapsa, bizi çok özlediğini söylese, bize özlem duyup birkaç gözyaşı dökse bunların bizi mutlu edeceğini düşünürüz. Bu çoğunlukla doğru olsa da ancak bir şartla mümkün görünüyor; eğer kendi değerimizden şüphe etmiyorsak… Peki ya şüphe ediyorsak ve hatta derinlerde bir yerde değersiz olduğumuzdan eminsek? İşte o zaman hak etmediğimize inandığımız bir planın parçası olarak bütün bu jestler, sevgi ifadeleri, hediyeler karşısında tetiklenen şey kaygı ve rahatsızlık oluyor.
İç ses şunları söylüyor: Ben kendime tahammül edemezken nasıl oluyor da partnerim bana karşı bu kadar anlayışlı ve şefkatli? Ben kendimi aşağılarken nasıl oluyor da sevgilim bana bu kadar çok saygı duyuyor? Ben öyle hissetmediğim halde bana neden zeki, güzel ve düşünceli diyor? Ve o zaman dış ses de; “Bu işte bir sahtelik var, bir bit yeniği var!” diyerek buna itiraz ediyor, kaçmaya, küçümsemeye ve hatta tiksinmeye başlıyor.
Hatta bazen ilişkizede bu iyi titreşimleri daha ilişki başlamadan alıp koşarak o ihtimalden uzaklaşıyor ve bir kaçış olarak kendini o “zalim”in kollarına atabiliyor. Onunla mutlu olmayan, daima kusurlar bulan, ilişkinin yarını olduğu mesajını vermeyen, başkalarıyla da flörtleşen biriyle birlikte olmak veya olmaya çalışmak “hak edilmemiş bir nezaketin parçası” olmaktan çok daha kolay gelebiliyor. Kulağa sert gelse de ilişkizede acı ama kendi iç değerlendirmesi ile tutarlı bir formül bulmuş oluyor.
İlişkizede bu formülü veya bu süreci gerçek bir farkındalıkla gördüğü, görebildiği zaman, elinin tersiyle “ezik” diye ittiği (farkında olmadan itmiş olabileceği) adaylarını yeniden gözden geçirme şansına sahip olabilir. Her zaman bize iyi davranmaya hazır bir partner olabileceği ihtimalini saklı tutar en azından. Kimlere “sıkıcı”, “itici” veya “zavallı” etiketi koyduğuna dikkatle bakmak gerekebilir. Sakın bu kişiler,ilişkizede’nin kendini değersiz gördüğü kadar onu değersiz görmekten uzak kişiler olmasınlar? Veya acı çekmek istedikleri kadar acı çektirmeyen?
Ta içerilerde yatan cezalandırılma isteğini görebilmek kolay olmayabilir. Tüm bu teoriler -adı üzerinde- bir teoriden ibaret de olabilir. Ama sürekli olarak benzer hikayelerin tekrarında mutlaka kendimize, iç dünyamıza bakmamızı gerektiren bir yan vardır. Korktuğumuz, kaçtığımız, kaygı duyduğumuz şeyleri gözden geçirdiğimizde hikâyeyi baştan kurgulamak için de bir şans geçebilir elimize. Kendimizin normal sayılacak kusurlarından kaçarken başkasının büyük hatalarına teslim olmak gibi büyük bir yanlışı görmemize olanak verebilir. İlişkizedelik makus bir kader olmayabilir ve kaderin elimizde olan ve olmayan yanını ayırt edebilme becerisi ancak konuya doğru açıdan bakabildiğimizde mümkün olur. Karşımıza çıkacak insanları seçemesek de kimi hayatımıza ne kadar dahil edeceğimizi belirleyebiliriz.
İlginizi çekebilir: “Eyvah! İlişkimizde tutku kalmadı!”: Eros’un okları ilişkiden çekildiğinde