“Eyvah! Yine tüylerim diken diken oldu!”: İlişkimizde neden küçük şeylere takarız?
Uzun süren ilişkilerde -özellikle de aynı evi, aynı odayı ve hatta bazen aynı ofisi paylaşıyorsak- zamanla birbirimizi kanıksayıp benimseyeceğimiz, hatta daha kabul edici ve hoşgörülü olacağımızı varsayabiliriz. Ancak bu iyimser varsayım hayatın pratiklerine çoğunlukla uymuyor. Eşinizin küçük kusurları hiç de azımsanmayacak kadar üzüyor, sıkıyor sizi. Hatta bazen çileden çıkarıyor!
“Mutfağı toplamıştım, sabah bir baktım tezgâhta yine tabak çanak!”
“Makyaj pamuklarını her zaman banyo tezgahında bırakıyor!”
“Gereksiz alışverişleri kredi kartlarımızı şişirdikçe şişirdi!”
“Araba kullanırken navigasyon kullanmamakta öyle ısrarcı ki kaybolup duruyoruz!”
“Dolaptaki şişeyi kafasına dikti yine!”
“Klozetin kapağını açık bırakıyor. Oysa kaç kez söyledim, bu benim takıntım!”
“Marketten yanlış ürün alıyor ve değiştirmekle de uğraşmıyor, ‘Kalsın yenisini alırız’ diyor her seferinde!”
Bu küçük şeylerin bu kadar sinir bozucu olabildiğine siz de şaşıyorsunuz çoğu zaman. Belki de bunlarla ilgili ateşli kavgalara tutuşuyor, birbirinizi kırıyorsunuz. Veya ona belli etmeseniz de içinizden fışkıran ayarsız öfkeyi dudaklarınızı ısırarak yönetmeye çalışıyorsunuz. Son derece nazik bir insan olmanıza rağmen belki de ona karşı gereğinden çok kabalaşabiliyorsunuz. Sonra da buna yol açan şeyin bu denli incir çekirdeğini doldurmayan bir şey oluşuna hayıflanıyorsunuz. Siz de bu küçük detaylara takılan halinize hoşgörülü değilsiniz ama elinizde olmadan bu duyguları yaşıyor, “saçma” tepkiler veriyorsunuz. Belki de yıllar içinde birçok badire atlatmış olan ilişkinizin bu detaylarda tökezlemesine canınız çok sıkılıyor. İnsan sevdiğine böyle takar mı?
Kendi içimizde olup biteni anlamak ve yorumlamak bazen bir sanat eserini yorumlamaktan bile daha zor olabiliyor. Bir sergiye gitsek, sanat eserlerinin karşısında durur ve “Sanatçı burada ne demek istedi acaba?” diye sorarız. Eserdeki unsurları anlamlandırmak isteriz veya eserde sık sık tekrarlanan semboller üzerine düşünürüz. Ressam her resminde “beyaz kuş” çizmişse, acaba bu beyaz kuş ile neye işaret etmiştir? Beyaz kuş bir değeri mi, bir inancı mı, bir fikri mi temsil etmektedir? Ancak söz konusu olan kendimiz ve ilişkimiz olduğunda bir miktar körleşiyoruz. Bu da doğal sanırım çünkü düşüncelerimiz ve duygularımız çoğu zaman karışık semboller ve sinyallerle geliyor. Oysa her duygunun ve düşüncenin işaret ettiği bir ihtiyaç olduğunu kabul edebilirsek meseleye daha çözüm odaklı yaklaşabiliriz.
Mutfakta bırakılan birkaç parça bulaşığı makineye koymak belki sadece iki dakikanızı alacaktır veya bunu eşinizden rica etseniz belki de hemen halledecektir. Oysa burada muhtemelen mesele o değildir. Sizin negatif duygularınızı ayağa kaldıran, emek verdiğiniz bir şeye saygı duyulmasını istemeniz, belki de yorgun argın hallettiğiniz bir işe duyarsızlık gösterilmesinden duyduğunuz rahatsızlıktır. Gereksiz alışverişlerden yakınmanız belki paranız olmayışından değil, aynı bütçeyi paylaştığınız kişinin sizinle ortak bir hedefte buluşmasını veya yalnızca kendi için alışveriş yapmasındansa biraz sizin ihtiyaçlarınızı da düşünerek davranmasını istemenizdendir. Klozetin kapağını açık gördüğünüzde kapatmak birkaç salisenizi alır ama onu açık görmek hijyen, sağlık ve güvenlikle ilgili kaygılarınızı artırıyor olabilir. Her gün dudağından öptüğünüz bir insanın şişeye ağzını sürmesi problem değildir ama onun kaba saba, düzen bozan biri olduğunu düşünmek, size öğretilen görgü kurallarına ters düştüğünü görmek öyledir. Hepimiz bu küçük başlıkların altında başka büyük bagajlar taşırız ve kaygılarımız, tepkilerimiz konusunda haklı olduğumuza inanırız.
Eğer küçük sorunların sembolize ettiği büyük hikayeleri göremezsek, tanıyamazsak, bunu eşimize de anlatamayız. Nihayetinde ilişkide olmak bir beklenti yönetimi konusudur ve beklentimizi bilirsek yönetmemiz de kolaylaşır. Bazen ihtiyacımızı açıkça ifade ederek, bazen de ısrarımızdan, diğer bir deyişle pire için yorgan yakmaktan vazgeçerek ilişkimizi koruyabiliriz. Gerçek sorunu ele aldığımızda diğer küçük kusurları daha şefkatli, daha özenli ve hatta şakalaşarak ele almak mümkün olabilir. Bu yaklaşım, sizi ilişkinin “dırdırcısı” olmaktan koruduğu gibi, eşinizin de belki hiç farkında olmadan yarattığı imajı kurtarmasına olanak verir. Sonuçlar garanti edilemese de en azından denemeye değeceği kesindir.
İlginizi çekebilir: İlişkilerde beklenti tuzağı: Sizin beklenti paketinizde neler var?