Evlilik kimi insana göre bir kurum, kutsal bir müessese; kimi insana göre toplumun dayatması olarak tarif edilse de psikoloji biliminde bir “durum” olarak değerlendirilmektedir. Tabii ki toplumsal kuralların ve kültürel değerlerin evlilik ve ilişkiler de oynadığı rolü inkar edemeyiz. Bir toplumu incelediğimizde o bölgede yaşayan insanların evliliklerinin ve ilişkilerinin yapı taşları açısından birbirine benzer diğer toplumlardan farklı olduğunu görürüz. Romantik ilişki olarak adlandırdığımız ikili duygusal ilişkide olmazsa olmaz yapı taşlarındandır.
Bir kadın düşünün genç ve güzel, erkek de yakışıklı ve yetenekli. Birbirlerini gördüklerinde aralarında adlandıramadıkları bir çekim oluşur ve güzel bir çift olurlar. O anlamlandıramadıkları çekimin sebebi beyindeki ayna nöronlardır. Kadını anahtar, erkeği kilit gibi veya tam tersi düşünürseniz doğru anahtar doğru kilidi bulduğu zaman etkileşim ve iletişim oluşuyor. Kendinize sormuşsunuzdur muhtemelen neden “o kişi” diye. Bunun sebebi o kişinin, kendi içsel yapınızı tamamlayacak ve istek, beklenti, arzularınızı karşılayabilecek kapasiteye sahip olmasıdır.
İnsan beyninin bu şekilde ölçme ve değerlendirme mekanizması vardır. Zaten burada oluşan bir yanılsama da var; çiftler birbirlerini oldukları kişi için değil olabilecekleri kişi için sever ve seçerler. Siz birine aşık olduğunuzda mevcut özelliklerinden değil de olabilecek potansiyelinden ötürü o kişiyi hayatınıza dahil edersiniz. Bu karşılıklı görünmez çıkarların ilişkiye yön verdiğini düşünürsek, kişilerin masum ama ilişkinin masum olmadığını da söyleyebiliriz. Bu çıkarlar ve görünmez kurallar bozulduğunda veya sekteye uğradığında ilişki “imdat” sinyallerini vermeye başlar.
Klinik ortamda gözlemlediğimiz birçok çift ihmal ve alışkanlığın izlerini taşımaktadırlar, başvuru sebepleri ortak fikirlerinin olmaması olsa da altında yatan bir güç savaşıdır. Boşanırken hakime şiddetli geçimsizlikten bahsederler ama şiddet onların içindedir, geçimsizlikse bahaneleridir. İlişkileri çıkmaza sürükleyen tavırların başında bu duruş ve içlerinde tutup söyleyemedikleri konular vardır.
“Senden sakladığım şey…”
“Bu konuda senden istediğim şey..”
“Bu konuda sana verdiğim söz…”
olmak üzere iletişimdeki tıkanıklığı önleyici 3 temel örnek verebiliriz. Bir diğer problem ise çiftlerin birbirleri için uyumsuz sözcüğünü kullanmasıdır. Farklı bakış açıları ve zevkleri olduklarını anlatıp “görüyorsunuz işte biz uyumsuzuz” derler ama asıl mesele farklı olmalarıdır. Farklı olmak çeşitlilik ve alternatiftir, farklı olmak yeni heyecan demektir, çiftler farklı olduklarını kabul ettiklerinde gözle görülür bir iletişim değişikliği oluyor ama birbirlerini uyumsuz olarak adlandırdıklarında, çözüm yolu bulamıyorlar.
İlginizi çekebilir: İlişkilerde alıcı ve verici dengesi