Goa Goa buraları dolaşıyorum
“Pearl of the Orient” (Doğu’nun İncisi) diyorlar ona. Bir tane lakap yetmiyor, bir de “Queen of the Beaches” (Plajların Kraliçesi)’ı ekliyorlar. 1960’ların sonlarında hippilerin de burayı mesken haline getirmeleri üzerine bir de “Tourist Paradise” (Turist Cenneti) demeye başlıyorlar. Bu Hintliler yememişler, içmemişler şehirleri nasıl analım diye düşünmüşler herhalde! Bütün bu lakaplar; doğal güzellikleri, eğlenceyi, sakinliği, hippileri, bohem yaşam tarzını ve daha bir sürü şeyleri aynı potada eriten Goa için. Hindistan’ın yüzölçümü en küçük, aynı zamanda nüfus olarak da dördüncü en küçük eyaleti olan Goa; 16.yy’ın başlarında Portekiz tarafından işgal ediliyor. Ve 450 yıl boyunca Portekiz sömürgesinde kalıyor. 1961 yılında çıkan Hindistan-Portekiz savaşının ardından özgürlüğüne kavuşuyor Goa. 1500’lerde de Müslüman istilasına uğrayan Goa; bütün bu sebeplerden dolayı Hindistan’ın dinler, diller, kültürler mozaiğinin en küçük eyaleti olarak Hindu, Müslüman ve Hristiyanların ortak yaşam alanı haline geliyor. Bizim yolumuz son anda düşüyor bu tropik cennete. Seyahatimizin son dört gününü Mumbai’de geçirmektense, iki günü de Goa’da geçirelim diyoruz hiçbir araştırma yapmadan, etmeden. Nerden bilelim musonu en kral burada yaşayacağımızı! Daha uçaktayken durum belli oluyor. Fırtınadan dolayı Mangalore’a zorunlu iniş yapıyoruz ve uçakta bir saat bekledikten sonra Goa’ya gitmek üzere tekrar yola çıkıyoruz. Goa’ya indiğimizde öncelikle ufacık, tefecik, içi dolu turşucuk Dabolim Havaalanı’na indikten sonra pazarlıklar eşliğinde taksiye binerek otelimiz Best Western Devasthali (The Valley of Gods)’a ulaşıyoruz. Otelin adının bu kadar havalı olduğuna bakmayın, muson zamanında Allah’ın yazlık yerinde, yağmurda, çamurda bir tek bizi ağırlayan personelin öküzlüğüne ve hizmetin kötülüğüne ne desem bilemiyorum. Onun için booking.com’da detaylı bir şekilde oteli kötülediğimiz yoruma yönlendiriyorum sizleri. ÖSeyahatimizin son dört gününü Mumbai’de geçirmektense, iki günü de Goa’da geçirelim diyoruz hiçbir araştırma yapmadan, etmeden. Nerden bilelim musonu en kral burada yaşayacağımızı! Daha uçaktayken durum belli oluyor. Fırtınadan dolayı Mangalore’a zorunlu iniş yapıyoruz ve uçakta bir saat bekledikten sonra Goa’ya gitmek üzere tekrar yola çıkıyoruz. Goa’ya indiğimizde öncelikle ufacık, tefecik, içi dolu turşucuk Dabolim Havaalanı’na indikten sonra pazarlıklar eşliğinde taksiye binerek otelimiz Best Western Devasthali (The Valley of Gods)’a ulaşıyoruz. Otelin adının bu kadar havalı olduğuna bakmayın, muson zamanında Allah’ın yazlık yerinde, yağmurda, çamurda bir tek bizi ağırlayan personelin öküzlüğüne ve hizmetin kötülüğüne ne desem bilemiyorum. Onun için booking.com’da detaylı bir şekilde oteli kötülediğimiz yoruma yönlendiriyorum sizleri. mer’in yorumumer Gördüklerimiz, göremediklerimiz… İnsan bir yere gitmeden önce bir kuple araştırma yapar, iki satır okur değil mi? Normalde biz de öyle yapıyorduk ama bu uzun tatilin tapınakları, barınakları, korunakları bizi artık nasıl yorduysa beynimiz durdu ve sadece Goa’yı da merak ettiğimiz için sorgusuz sualsiz düştük yollara. İşte bizim akılsız başımızın cezasını yağmur yiyen bedenlerimiz ödedi. Her nasıl Aralık ayında Bodrum’a gitmek gereksiz bir aksiyonsa, muson zamanında Goa’ya gitmek de bir o kadar gereksiz. İklimin gereğinden fazla tropik olduğunu da oraya gidince fark ettik, ki internette iki satır araştırsaydık Goa’nın tropik bölgede bulunduğunu, tropik muson ikliminin hüküm sürdüğünü ve Arap Denizi’ne yakın olduğu için sene boyunca sıcak ve nemli havanın etkili olduğunu öğrenebilirdik tabii! Musondan dolayı doya doya buraları dolaşıyorum diyemesem de; gittiğimiz, gördüğümüz ya da gidemeyip, göremediğimiz yerlerle ilgili bir takım bilgiler vereceğim sizlere, merak etmeyin. Plajlarıyla ünlü Goa’da biz sadece Hollant Beach ve Candolim Beach’i görebilmiş olsak da, siz mutlaka yerlilerinin en güzel 6 plajı dediği Colva, Morjim, Baga, Arambol, Calungate ve Anjuna Beach’i görmeden dönmeyin derim. Özellikle Kasım-Aralık aylarında en güzel zamanını yaşayan Goa’nın, bütün bu plajlarda farklı konseptli partilerinden, sessizliğe uzanan geniş skalasında kendinize en uygun olanı seçebileceğinize eminim. Hava oldukça kötü olduğu için biz Hollant Beach’de boydan boya bir yürüyüş yapıp, açık olan köhne barlardan birinde çok güzel bir akşam yemeği yemiştik. Zaten pek fazla da seçeneğimiz yoktu. Ama Goa’da mutlaka deniz mahsulü yemenizi önerebilirim, en küçük restoranda bile hayatınızda yediğiniz en güzel deniz ürünlerini yiyebileceğinize hiç şüphe yok. Daha detaylı atraksiyonlar için bu iki site derdinize derman olacaktır: www.goa.travel ve www.goaindiatourism.org. Benim tanıdığım bir sürü insan İstanbul’dan sıkılıp, hayatını değiştirmek istediği noktada Hindistan biletini alıp, hiç düşünmeden gitti Goa’ya. Hiçbir plan yapmadan, ileriyi düşünmeden, tek yön biletleriyle yerleştiler bu değişik şehre. Üstlerinde bir bikini, ellerinde biraları, plajda ineklerle kol kola, koşa oynaya geçirdiler aylarını. Herkesin yapmak istediği şeyi en ucuz ve en renkli şekilde geçirebilecekleri yer olarak seçtiler Goa’yı ve hiç pişman olmadılar. Değişim her zaman iyidir diye düşünüyorum; çok bunaldığınızda alın bir bilet ve beyninize, kalbinize bir izin vermek için çekilin Goa’nın bohem plajlarından birine derim… Mum(bam)bai Sari Mum(bam)bai yeeah! Mahsun Kırmızıgül’ün “Mumbambai sarı Mumbambai yeh” şarkısını söyleyerek Hindistan’daki son durağımız Mumbai’ye varıyoruz. Beklediğimden daha tropik, gelişmiş ve temiz diyebilirim burası için. “Mumbai’de dört gün ne yapacağız?” diyerek iki günümüzü Goa’ya ayırmıştık, bence iyi de yaptık ama Mumbai’de yapılacak şey çok, o nedenle rahatlıkla burada dört beş gününüzü geçirebilirsiniz. Son iki durağımız Goa ve Mumbai’de Portekiz eli değmiş havası daha hakim bana sorarsanız. Mumbai; Hindistan’ın Maharashtra bölgesinde bulunup, Hindistan’ın en büyük, Dünya’nın da 3. büyük şehri. Aynı zamanda Hindistan’ın ticaret, finans, kültür başkenti olduğu için diğer bölgelerden çok fazla göç alıyor. Bunun sonucunda da nüfusu 13 milyon civarına dayanmış durumda. 2009 yılında Mumbai; “Alpha World City” seçilmiş. Bu da global ekonomik sistemde çok önemli bir rol oynadığının göstergesi! Kimlik karmaşası! Hindistan’ın en zengin şehri olarak da geçen Mumbai; bugünlere kolay gelmemiş tabii. Ne vartalar, ne badireler atlatmış bugünkü asaletine ve karizmasına ulaşana kadar. Önce Portekizler vurmuş, ardından İngilizler. Ah neler çekmiş kurban olduğum Mumbai 1947’de bağımısızlığına kavuşana kadar! 16.yy’da Portekizler gel senin adını “iyi körfez” anlamına gelen “Bom Bahia” yapalım demiş, onlar da evire çevire İngilizceleştirerek Bombay haline getirmişler. 1995 yılında da Hint Tanrıçası Mumba’dan türeyerek Mumbai oluvermiş adı. Ay bir rahat vermemişler şehre kardeşim. İyi ki zamanında bir Türk gelip “Bir bumbar, bir bumbara gel beraber bir bumbar dolması yapalım” dememiş de memleketin adını Bumbar yapmaya kalkmamışlar. Ya da “senin de adın Mustafa, benim de adım Mustafa, o zaman sana kısaca Mustafai diyelim” diye adamları ambale etmemişler iyi ki. Kafaları iyice karışırdı, toparlayamazdık vallahi! Gezelim, görelim, deneyelim ve daha bir sürü şey… Hindistan’ın her bölgesinde olduğu gibi Mumbai’de de en ucuzundan, en pahalısına kalacak yer bulmanız mümkün. Ama bir otel var ki, The Taj Mahal Palace; hem kaliteli, hem şık, hem lüks, hem sempatik, hem yakışıklı! Yeri de hem Hindistan’ın, hem de Mumbai’nin en önemli noktalarından biri olan Gateway of India’nın hemen karşısında. Gateway of India; zamanında Mumbai’ye denizden ulaşanların gördüğü ilk yermiş. Bu sebepten dolayı Mumbai’nin en önemli turist atraksiyonları arasında bulunarak, Mumbai’nin Taj Mahal’i olarak da anılıyor. Buradan belirli günlerde motor turuna çıkıp şehri denizden de izleyebiliyorsunuz. Mumbai; “Diğer bütün şehirlerde bir Dünya Mirası var, bende niye olmasın, benim başım kel mi? Diyerek “Chhatrapati Shivaji Terminus”u (yani diyor ki; Hindistan’daki en kalabalık tren istasyonu) da UNESCO’nun Dünya Mirasları Listesi’ne ekletmiş. 1887’de inşa edilen bu şaşalı tren istasyonu şu sıralarda Victoria Terminus diye de biliniyor. “Aman ne yapacağım tren istasyonunu?” demeyin, 2008’de çekilen Slumdog Millionaire filmindeki meşhur dans sahnesi de burada geçiyor. Bir görün derim… Biraz sanat derseniz; Jehangir Art Gallery ve Prince of Wales Museum’u, biraz değişiklik derseniz de Mahalaxmi Dhobi Ghat’ı mutlaka görün derim. Dhobi Ghat’ta Mumbai’nin bütün kirli çamaşırları meydana çıkıyor! Dhobi adı verilen çamaşırcılar; Mumbai’nin genellikle bütün otelleri ve hastanelerine ait olan çamaşırlarını günlük 100 rupi gibi cüzi bir rakama yıkıyorlar. “Ekmek aslanın ağzında değil, midesinde” diye boşuna demiyor hemşehrilerimiz! Hava güzelse bir plaj atraksiyonu olarak Juhu Beach ya da Marine Drive’a gidebilirsiniz. Eğer bizim gibi musonun göbeğinde giderseniz de şemsiyenizi açarak, seke seke su birikintilerinden kaçmaktan başka çareniz olamaz. Mumbai’ ye gidip te Colaba Causeway caddesinde dolaşmadan, Regal Sineması’nda bir Bollywood filmi izlemeden, Colaba’daki karakteristik cafe&pub Mondegar’da bir bira içip, Hintlilerle kaynaşmadan, yine aynı caddedeki Leopold Cafe’de muhteşem bir tatlı yiyip, Bollywood camiasından birkaç kişi görmeden, Behind Hotel Taj Behind ‘da ayaklarınızı mıncıklatmadan dönmeyin derim. Açık konuşacağım ayak uzvunu sevmem, seveni de sevmem! Ama benim gibi önyargılı olmayın, kırın zincirlerinizi, yıkın tabularınızı ve kendinizi ton ton Taylandlı’ların ellerine bırakın. Enteresan ve keyifli bir deneyim. Çıktıktan sonra ayaklarınız yokmuş gibi hissedeceksiniz. Şimdi bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi bilemedim… Unutmadan… Söylediğim gibi Mumbai’de atraksiyon bol. Burdan Pencaplı kuzenim Sindy’ye, Rajasthan’lı teyze oğlum Singh’e selamlarımı iletmeden, adını unutmadan belirtmek istediğim birkaç yer daha var. Mumbai’de yeterli vaktiniz varsa içki içmeden ya da yemek yemeden ayrılmamanızı isteyeceğim kaliteli yerler; Blue Frog, Shiro Lounge, Olive, Indigo Deli, Cafe Zoe ve Busaba. Brunch için de Colaba’daki Indigo’ya gidebilirsiniz. Mumbai’de Hakkasan ve Hard Rock Cafe olduğunu da belirtir, hepsinin kalitesi ve güzelliği konusunda da kefil olurum… Önemli Detaylar: Yazarın tüm yazıları için tıklayın.