Evde olmak size ne hissettiriyor: Ebeveynlik sorumluluklarını yerine getirirken kendinizi unutmayın
Hayat zor ve bir o kadar da güzel duygular yaşatıyor bize. Birçoğumuzun mesleki rolü, ilişkiye ait rolleri, anne ve babalık rolü ve sorumlu olduğunu düşündüğü zorunlulukları var. Tüm bu hareketlik içinde kendimizde nelerin olup bittiğini yeterince doğru bir gözle değerlendirebiliyor muyuz? Kendimize bu zamanı ayırabiliyor muyuz? Yoksa sadece “olması gereken bu” deyip yaşadığımız bu zorlu pandemi süreci içinde savrulup, olanı biteni görmezden mi geliyoruz?
Şimdi pek çoğunuzun nefeslenmeye fırsat bulmanın imkansızlığını konuştuğunuzu duyabiliyorum. Özellikle salgın sürecinin üzerimize sanki hiç yokmuş gibi getirdiği yük bizi biraz daha ağırlaştırırken, uzaktan çalışabilme şansına sahipsek evlerimizde kalarak günlük akışımızı kontrol etmeye çalışıyoruz.
Anne/baba olmak güçtü, şimdi daha da güç oldu. Çünkü üstüne bir de öğretmenlik rolü eklendi neredeyse. Online eğitim programlarına çocuklar adapte olmaya çalışırken, bizler de onların yanında sürece dahil olduk. Çocucuğu program saatine hazır edip, masasında tutabilmek ayrı bir özveri gerektirirken ödevlerin kontrolü ise ayrı bir aşama…
Yetiştirilmesi gereken mesleğinizle ilgili sorumluluklarınız, evin düzeni açısından üstesinden gelmeniz gereken işler sizi beklerken kendimizi sıkışmış, kaygılı, öfkeli, kafese kapatılmış gibi ve mutsuz hissedebilirsiniz.
Her şeyden önce çocuklu bir evde yaşıyorsanız işinizin biraz daha zor olduğu kabul edilebilir bir gerçek ve tıpkı çocuğunuzun da sizin gibi daha önce yaşamadığı bu süreçte kaygılanması, öfkelenmesi, daha önce yapmadığı davranışlar sergilemesi son derece normal. Sadece bizim değil çocuklarımızın da rutini değişti. Üstelik durumu anlamlandırmaları yaş seviyelerine göre farklılık göstermekte. Okul öncesi dönemdeki çocuğunuz şu anda her zamankinden daha çok bir şeyleri ağlayarak istiyor olabilir ya da sizinle yapışık olarak evin içinde geziyor olabilir. (Özellikle 3-6 yaş arası çocuklarda gelişimsel açıdan gerileme görülebilir. Altına kaçırma, sizinle birlikte uyuma, gün içinde size aşırı bağlılık gibi.)
Elbette tüm bu davranış örüntüleri çocuğun sahip olduğu mizaç ve karakterle yakından ilgili olarak değişecektir. Daha kaygılı mizaca sahip olan çocuklar süreç ile ilgili daha çok soru sorup bilmek isteyebilir. Çünkü biliyor olmak onları rahatlatır. Belirsizlikle mücadele etmelerine olanak tanır. Belirsizlik bizler için olduğu kadar çocuklar için de ürkütücüdür. Böyle bir durumda anlayabileceği seviyede çocuğun soruları içtenlikle cevaplanmalıdır.
Kaçıngan mizaca sahip başka bir çocuk ise direnç gösterebilir. Soru sormak istemez bile. Konu ile ilgili anlattıklarınızı duymaz. Çeker gider başka oyun oynar. Size vermek istediği mesaj “Bu konu hakkında duyduklarım beni daha çok kaygılandırıyor ve bilmek istemiyorum”dur. Çocuk hazır değildir ve yüzleşmek istemez.
Çocuğunuzun üstüne gitmeden, yanınızda ve ev ortamında güvenli olduğuna dair bedensel dilimizi de işin içine sokarak ona yanıt verebiliriz. Model alma yoluyla öğrenen çocuklarımıza rol model olmak işi kolaylaştıracaktır. Biraz çocuk odaklı gitmek, çalışma saatlerimizi ya da yapacağımız görüşmeleri onun uyku saatine denk getirmek gibi ayarlamalar faydalı olacaktır. Çünkü o sizin hem evde olup hem de çalışmak zorunda olduğunuzu anlamayabilir. Sizin evde olmanıza alışık değilse bu zamanları daha çok birlikte bir şeyler yaparak geçirmek isteyebilir. Ona alışması için biraz zaman tanımayı unutmamanız gerekecektir. Birlikte kaliteli vakit geçirebilmek adına evde yapılabilecekler listesi ve paylaşımları bir çok yerde var. Bu nedenle tekrar edip sıkmak istemem ama bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim; çocukları etkinlik adı altında sürekli yapılandırılmış faaliyetlere boğmanın anlamsızlığı…
Tamam bunları da yapalım ama asıl çocuğun hayal dünyası, kişilik gelişimi, iletişim kurma becerisi, hatta içindeki öfke ve korkusunu dışa vurması için en temel olan yapılandırılmamış oyun, yani onun kurduğu oyuna dahil olma gerekliliğini lütfen atlamayalım. Biliyorum zor. Biliyorum A’dan Z’ye ne yapmanız gerektiğini söylüyor ve pek çoğumuz için bu durum sıkıcı olabiliyor. Ancak bilin ki bu sürece dahil olduğunuzda aranızdaki iletişim güçlenecek, biraz daha sonra sadece gözlemci olarak onu izlediğinizde bile iç dünyasını keşfetmeye başlayacaksınız.
Eğer ergenlik dönemi içerisinde olan bir çocuğunuz varsa, konu ile ilgili bilgi aldığı kaynakların güvenirliğini takip edebilirsiniz. Ergenler kendilerine doğrudan bir şeylerin söylenmesinden hoşlanmazlar, bu nedenle daha çok kendini korumadığı takdirde ona zarar gelmesinden korktuğunuzu söylemek gibi daha çok duygunuzun ifadesi yoluna gidebilirsiniz. Duygu durumları inişli çıkışlı olduğundan tartışma içine girmeden, onu o anda konuşmak için zorlamadan kendini daha iyi hissettiği başka bir zaman dilimi beklenmelidir. Olayları abarttığınızı düşünmesi, daha çok odasında kalarak vakit geçirmeyi istemesi olasıdır. Telefon ve bilgisayar başında geçirdiği süre bu aralar uzayabilir. Sorgulayıcı olmadan nelerle uğraştığı hakkında fikir edinmeniz doğru olacaktır.
Kendinizi unutmadan tüm bunları hallettiniz. Önceliğiniz çocuklar, ev ve iş rutinleriniz diyelim. Kendinizi koltuğa atabilme fırsatını buldunuz. Burada bir parantez açmak isterim. Çoğu insan maalesef bu yanılsamayı yaşıyor. Bu nedenle de günün sonunda yorgun düşüp kendine ayıracak zamanı kalmıyor. Oysaki uçak yolculuğu sıradında acil durum prosedürü olarak önce maskeyi annenin takması istenir, sonra bebeğini güvence altına alması beklenir. Yaşam da böyle…
Önceliğiniz her zaman sizin dışınızdakiler olursa -kim olduğu hiç fark etmez; çocuğunuz, eşiniz, işiniz, sevdikleriniz- bir bakmışsınız ki bu en değer verdiklerinize bile artık yetemediğinizi hissediyorsunuz. Tahammül sınırınız düşmüş belki de… Çünkü ruhunuzu, arzunuzu beslememişsiniz. Bunlarla temas etme fırsatını yaratmamışsınız ve canlılığınızı yitirmişsiniz. Zayıf bir ışık olursanız ne size ihtiyacı olan tohumları büyütebilirsiniz, ne de sıcaklığınızı etrafınıza yayabilirsiniz. Böyle olmaması için de günlük akışta kendimize ufak tefek molalar verelim. Gün içinde yaptıklarınızı bu bakış açısı ile tekrar bir gözden geçirin derim.
Şimdi gelelim koltuktaki kendimize, içinizde nasıl bir duygu var? Her birimizin, sahip olduğumuz dinamiklerden kaynağını alan farklı tepkiler geliştiriyor olması olası. Önemli olan biraz da altta yatan bu sebepleri görebilmek. Kendimize doğru sorular sorarak önümüze açılan kapılardan içeri girebilmek. Örneğin bu süreçte sürekli buzdolabının önünde buluyorsak kendimizi, sürekli bir şeyler atıştırıyorsak ilk anda kendimize “gerçekten aç mıyım?” sorusunu sorabiliriz.
“Gerçekten aç değilsindir ama ağzın yalnızlık çektiği için yersin” sözü bedenimizi hissettiğimiz boşluk duygusuna karşı doldurma isteğimizi iyi tanımlar. Ya da sıkıntılı süreçlerden geçerken oral doyum yolu ile rahatlamaya çalışan bir kişi olmanız, devamlı bir şeyler yeme isteği yaratıyor olabilir. Gerçekte, bize sosyal medyada sunulanın aksine bu süreçte yeni hobiler edinemiyebilirsin. Gazete, dergi bile okumak gelmeyebilir içinizden. Çok normal çünkü kaygı düzeyiniz yüksek. Zihniniz şu an başka şeyle uğraşmanıza engel oluyor. Çünkü tüm dünyayı etkileyen zor bir deneyimin içinden geçiyoruz. Bu bir tatil değil, evlerimize de bu nedenle çekilmedik. Kendimizi bu dönemde üretken olmaya zorlamadan bu tekinsizliğin içinde tüm hijyenik tedbirlerimizi alıp, olumlu olumsuz tüm hisslerimizle birlikte, gelecek ile ilgili felaket senaryoları üretmemeye çalışarak biraz sakin kalabilmeyi, beklemeyi başarmamız gerekiyor sanırım.
Şu anda yaşadığımız kaygı, kaynağını somut bir stres faktöründen alan güncel bir kaygı. Bu kaygı ile temasımızı masanın yüzeyine benzetirsek, üstüne yüklenen stres faktörlerini şu an için değiştirip yok etmemiz imkansız ancak önümüzde iki seçenek var;
1. Mümkünse yüzeye yeni yükler eklememek. Ani kararlar almamak, bizi daha fazla duygusal yüke sokacak durumları şu süreçte biraz ertelemek. Bu zorlu dönemde kendimizle, hayatımızla ilgili fark ettiklerimiz varsa, almak istediğimiz yeni kararlar, sorgulamak istediğimiz ilişkiler, bunları bir kutuya koyduğumuzu düşünüp kaldıralım, ancak yakın görünür bir yere. Pandemi sona erip önceki hayatımıza döndüğümüzde kutuyu açmak üzere…
2. Bu kaygı, belirsizlik ve stres yükünden etkilenip zayıf olduğumuz yönde kırılmamak için masanın altını doldurup, destekleyebiliriz. Bunlar da bu süreçte bize neyin iyi geldiğini bulmak ve kendinize bu anlamda ışık tutmaktır. Günlük akışımızda bu deneyimlere alan açmamız gerektiğidir. Belki sadece durmak, düşünmek, belki rutinlerimizi devam ettirmek ve yapılabilir olanlarla değiştirmek, belki hayal kurmak, hayat ile ilgili bağ kurmayı bırakmamak için, belki istediğin bir şeyleri satın almak, gelecekle bağ kurmayı kaybetmemek açısından sana iyi gelen olabilir. Tutunduğunuz şey her ne ise, her şeyin geçeceğine dair inancımızı yitirmeden onu yapmak…
Tolstoy’ un şu sözü zor bir deneyimin içinden geçtiğimiz bu günlerde kulağımızda olsun hep; “En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır!”
İlginizi çekebilir: Çocuk yetiştirmek neden bizi zorluyor: Stres altında sakin kalma yöntemleri