Erkek olmanın dayanılmaz ağırlığı: Kırılganlığını kabul ederek kalbini açabilir misin?
30 yaşıma kadar hayatta genellikle sadece zekamı kullanarak güçlü ve mükemmel olmaya çalıştım. Ta ki sadece bu nitelikleri kullanarak yaşamamın beni robotlaştırdığını ve sandığımın aksine beni güçsüz yaptığını anlayana kadar…
Hayatta sosyal ve özel ilişkilerde sıkça sorunlar yaşadığım bir dönemim vardı. İnsanlarla ilişki kuruyordum fakat ilişki kurma biçimim o kadar yüzeysel kalıyordu ki sanki ne ben kimseye, ne de kimse bana sevgi ve değer veremiyordu. Tabii bunu kendi başıma görmem pek mümkün olmadı. Hayat bana defalarca çeşitli yollarla anlatmaya çalışmış olsa da ben kendi bildiğim şekilde davranmakta ısrar ediyor ve farklı sonuçlar almayı bekliyordum. Oysa ki kendi davranış şeklini değiştirmediğin sürece hayatta hiçbir şeyin değişmediğini defalarca yaşadığım tecrübelerle öğrendim. Sağ olsunlar, etrafımda bana ayna olan birçok kişi sayesinde, bu durumu görerek anlamaya başladım. Benim durumumda, en temelde yatan konu kendimi sevmemem, bu yüzden de kendimi sevilmeye layık bulmayışımdı. Bunun yanında bir de içimde asla kabul etmediğim HASSAS bir adam vardı. Neden mi kabul edemiyordum?
Çoğu düşünce ve davranışım kendi kafamda çizdiğim (sandığım) GÜÇLÜ ve MÜKEMMEL imajı koruyabilmek için sadece saçma sapan şeylerdi. Oysa ki BEN dediğim kimdi ki, onu korumaya ve kollamaya çalışıyordum. Mesela sen de kendinden pay biç sevgili okuyucu, şimdi BEN dediğin kişi ile 3 yıl önce BEN dediğin kişi aynı mı? Birebir aynı şekilde düşünüp, hissedip davranıyor muydu?
Özümdeki adam o kadar hassas ve kırılgandı ki aslında üzülmekten korkuyordu. Duygularını açıkça gösterip yaşadığında incineceğinden ve incinirse sanki öleceğinden korkuyordu. Birisinin sevgisini kazanırsa, sevgisini kazandığı, yani önemsediği kişiye karşı yeterli olamayacağından çekiniyordu. Bu cümleleri okurken bunlar sana çok basit gerçekler olarak geliyorsa, durun ve şu soruyu düşünün isterim:
Hayatınızda en son ne zaman bütün duygularınla bağlantıya geçerek onları açıkça, dolandırmadan, tamamen dürüstçe ve rahatça hem kendine hem de çevrendeki sevdiklerine ifade edebildin?
Bazen kırılacağımızdan, bazen de karşımızdakini kıracağımızı düşündüğümüzden insan ilişkilerinde en büyük desteğimiz olan samimiyetimizi kaybediyoruz. Bazı kazançlar uğruna ya da elimizdekileri kaybetmemek için, dürüstçe kendi duygularımızla ifade etmekten kaçınıyoruz. Duygularımızla bağlantıya geçerek davranmaktan kaçınmak, dışarıdan küçük görülecek, özellikle iş hayatında amatör olarak algılanma kaygısı ile, insanı ruhsuz ve samimiyetsiz bir robot gibi davranmaya sevk ediyor. Bu durum gözlemlediğim kadarıyla bizim toplumda özellikle erkeklerde çok sık görülüyor.
Küçüklükten beri sert, sıkı, güçlü, maço vb. gibi niteliklere sahip olması doğru olarak öğretilen erkeklere, bu sıfatlar o kadar çok yapışıyor ki kendini bu yargılardan sıyırarak duygularıyla bağlantıya geçmesi neredeyse imkansız hale geliyor. Hatta son zamanlarda bu durum ne yazık ki artık sadece erkeklerde değil, dişil tarafını, duygularını unutmuş, enerjisi erkek gibi olan kadınlarda da mevcut.
Hepimizde cinsiyetten bağımsız ERİL ve DİŞİL taraf mevcut. Eril taraf için düşünüp eyleme geçen kinetik enerji dersek, dişil tarafımız için de hissedebilen potansiyel enerji diyebiliriz. Bizler sadece ne eylemden ne de histen meydana geliyoruz. Fakat günümüz şartlandırmalarından dolayı, benim de önceden daha sık yaptığım gibi o kadar çok düşünerek harekete geçen kinetik olmak istiyoruz ki bizi dengeleyen diğer yanımızı unutabiliyoruz.
Açıkça kabul etmeliyiz ki, bizler duyguları olan hassas ve kırılgan varlıklarız. Hem duygusal olarak, hem de bedensel olarak. Bu hassaslığımızı ve kırılganlığımızı kabul etmek bizi eksik ve güçsüz değil, tersine bu hayatta bizi daha da İNSAN yapan süper gücümüz, bize verilmiş bir hediye. Çünkü bu yanımızla, parçalarımız olan diğer insanlarla, hayvanlarla ve doğa ile gerçek bir iletişim ile temasa geçebilme ve onlarla BİR olma şeklimizi oluşturuyoruz. Bizler sadece duygulardan da meydana gelen varlıklar değiliz fakat düşüncelerimiz ile birleştirdiğimiz duygularımız, bizi TAM yapan bir element.
Kendi mevcudiyetinde bulunan hiçbir şeyi inkar etmeden ama kendini de içindekilerle tanımlamaya çalışmadığın vakit içindeki BÜTÜNLÜĞÜ hissedeceksin. İnsan deneyiminde içimizde olanları reddederek değil, içimizdekilerin hepsini kabul ederek, onların içinden geçerek ilerlediğimiz bir yolda yürüyoruz. İçinden geçtiğimiz her duygu sandığımızın aksine bizi daha kötü değil, daha güçlü ve bilge yapıyor. O yüzden içinden gelen duyguları fark etmekten, hissetmekten korkma, onlarla temasta olarak kalbini, sevgini kendine ve tüm varoluşa açabilirsin. Evet bu süreçte çok fazla kırılıp üzülebilirsin. Fakat unutma ki bütün yaşananlar (mutluluk, üzüntü, keyif, acı…) yaşam deneyimi sürecine dahil, ta ki mükemmel Yoga denilen her şeyi BİR görüp, her şeyle BİR olabildiğimiz zamana kadar…
Seçim her zamanki gibi senin elinde: Bütün hassaslığını ve kırılganlığını kabul ederek kalbini açık tutabilir misin?
İlginizi çekebilir: Kendinize doğru bir yolculuk: Dharma’nızı keşfedin