Eril ve dişil enerji dengesizliği toplumu ve bireyleri nasıl etkiler?
İnsanlık tarihinde hiçbir dönem 21. yüzyılda olduğu kadar hızlı ve baş döndürücü bir değişime şahit olmamıştır. Teknolojinin hayatımızın her alanına dahil olması günlük işlerimizi kolaylaştırıyor olsa da, evrimsel gelişim hızımızın şu anki teknolojik hıza yetişemediği bir gerçek. Peki, değişen ve gelişen parametreler kadınlar ve erkekler olarak bizleri nasıl etkiliyor?
Büyüklerimizin ve hatta ebeveynlerimizin büyüdüğü dünyadan çok farklı bir dünyada yaşıyoruz. Gördüklerimiz, izlediklerimiz, sahip olduklarımız, yediklerimiz bile çok farklı. Belki de en büyük sorunlardan bir tanesi, büyürken kendimize rol model alacak birilerini bulmakta zorlanıyoruz. Bu yeni dünyada nasıl var olacağımızı çözmeye çalışırken hem öğrenmek, hem de varlığımızı sürdürmek için uyum sağlamak zorundayız. Ancak neye uyum sağladığımızın gerçekten farkında olduğumuzdan emin olmalıyız; çünkü toplumlar, belirli bir gidişata uyum sağlamak adına bireyleri isteklerinin ve hatta doğalarının aksine yönlendirebiliyor.
Bireysel boyutta baktığımızda, kadın ve erkeklerdeki enerji dengelerinin bozulması yaşanılan sorunlardan bir tanesi. Heteroseksüel cinsiyet rolleri içerisinde konuştuğumuzda; bir kadının eril enerjisinin yüksek olması, bir erkeğin dişil enerjisinin yüksek olması dengeyi bozan bir faktör. Çünkü eril ve dişil birbirini çeken iki zıt kutuptur. Kendi içlerinde çok güçlü olmaları beklenir. Eril ve dişil enerjiler birbirine karıştığında, birey kendisini tam, doyumlu, ahenk içinde hissedememeye başlar. Şüphesiz bu değişimler önce bireyin kendisinde, sonra ise içinde yaşadığımız toplumlarda negatif etkilerini gösterir.
Kadınlar olarak şu an bizde kendini var etme çabası var: Çalışmak, başarılı olmak, görülmek, takdir edilmek, aynı zamanda güzel olmak, beğenilmek, sevilmek… Bunları elde etmek için dişil doğamızdan uzaklaşmaya ve daha eril olmaya gerçekten ihtiyacımız var mı? Kadın kendi varlığı ile zaten değerlidir. Kendini başkalarına kanıtlamak için bir yerlere gelmek, bir şeyler başarmak, rekabete girmek gibi bir zorunluluğu yoktur. Kadınlar eril amaçlar peşinde koştuğunda, kadının kendi doğasında olan yaratıcılık, uyum, anlayış, zarafet, huzur ve bilgelik ortaya çıkamaz. Ancak kadın kendi gücünü dişil enerjisinden aldığında özgüven, özdeğer ve özsaygı kendiliğinden gelir. Kendini olduğu haliyle sevebilen bir kadının içindeki yaşam enerjisi takdire şayandır, çünkü burada muhteşem bir kendini sevme potansiyeli yatmaktadır.
Erkeklerde ise eril enerji liderlik, kendine güven, sorumluluk, güç ve cesaret ile ifade bulur. Net olmak, mantıksal düşünmek, risk alabilmek, problem çözmek ve çaba harcamak eril özelliklerdir çünkü erkek kendini gerçekleştirmesi gereken taraftır. Erkekler saygı görmek isterler. Bu yüzden erkeklerin kendini gösterme ve takdir edilme ihtiyacı yüksektir. Özgüvenini yaptıklarından veya başardıklarından alamadığında, rekabete girmekten çekinen, hayata atılamayan, endişeli ve kolayca yönetilebilen erkekler çoğalır. Halbuki eril enerjinin muazzam bir iş bitirme gücü vardır. Önüne çıkan engelleri duygusallaşmadan çözebilme yetisine sahiptir. Kendinden şüphe ederek, yapabileceklerinin önünde yine kendisi durmaktadır.
Etki altında kalmamak her ne kadar imkansız olsa da, insanın kendi içinde dengeyi bulması ve buna göre yaşaması imkansız değil. Eril-dişil enerji dengesizliğinde kaos vardır; korku, kızgınlık, suçluluk, utanç baş gösterir. Denge kurmaya odaklanmamız bizi rahatlatır ve yolumuzu aydınlatır. Kendi varoluşundan gelen enerjinin doğasını kabul eden ve bu doğrultuda yaşayabilen kadın ve erkeklerin hem yaşamları hem de ilişkileri daha doyumlu olur. Eğer yaşamınızda “Ben bir şeyler yapıyorum ama hiç doğru gelmiyor, içime sinmiyor, huzurlu hissedemiyorum” diyorsanız sezgilerinizi takip etmenizi tavsiye ederim. Bu içinizden geçenler, size kendi doğanızı dengeli yaşamak için bir çağrı olabilir.
İlginizi çekebilir: Kendini olduğun gibi kabul edebilmek için neye ihtiyacın var?