Bugün seni zorladığım hissine kapılabilirsin ama bu benim zorlama halimden ziyade erdemli olma halinin bir getirisi.
Şimdi bu yazıyı okurken bedenine ve bedeninin hislerine odaklanmanı istiyorum. Aklına gelen ilk his doğrudur merak etme. Bedenini taramaya başla. Bedeninde değersiz, yorgun, anlamsız hissettiğin duyguların ile karşılaşmayı dene. Zorlayıcı değil mi? Şimdi bana bunun ne anlama geldiğini, mutluyken veya iyiyken böylesi bir şeye dikkat etmenin ne anlamı olduğunu sorabilir yönergemi adaletsiz bulabilirsin. Bu durum belki de canını sıkabilir.
Haz ve acı hali. Dikkat! Hazzın acını duymanı ya da acın yaşadığın hazzı duymayı engelleyebilir. İnsan hazzı duymanın üstesinden geldiğinde, sanıyorum acıyı duymanın da üstesinden gelecek. “Buna ne gerek var?” diyebilirsin. Çoğu danışanım öyle diyor. Gerek var. Neden mi? Birçokları gibi sen de zorlandığın zaman geçmişteki hazlarını hatırlamaya çalışıyorsan ya da gelecek ile ilgili haz kaynaklarının hayalini kuruyorsan, dediğim gibi gerek var. Çünkü anı kaçırıyorsun.
Kendi bedenine ve onu ilgilendiren şeylere önem veren ama dertlenmeyen, yaşamın getirdiklerine dertlenmeyen ama hayranlık da duymadan bakabilme hali… Hazlar ve korkuları ortadan kaldırdığımızda kırılganlık hali, öfke, suçluluk hissi, değersizliğin bedene ve ruha verdiği zararlar yerini ruhun bütünselliğine bıraktığında kişi kendi doğasıyla barışır. Bu, tıpkı içinde yaşadığımız dört mevsime benzer. Birçokları yazı sevse kışı sevmediğini, kışı sevse yazı sevmediğini vs. söyler durur. Sen de duymuşsundur. Vermek istediği mesajı bir terazi gibi düşünecek olsak aslında dengede kalmakta zorlandığını duyurur bize. Bir diğer ifadeyle kişinin kendi doğasıyla uyumlu olmama halidir.
Teraziden devam edelim… Nitekim terazinin bir kefesine hazları, bir diğer kefesine de acılarını koyduğunda büyük bir sorumluluk alıyorsun demektir. Sağı solu belli olmayan kefelere, dengede kalmaya çalıştıkça köle olmaya başladığında durum tehlikeli bir hale dönüşür. Öfke ve güçsüzlük, acizliğin ve acının sonucudur. Bu kişiler mutlu değildir. Kendisi için zararlı şeylerin peşinden koşan kişi de sağlıklı değildir. Bireyin sağlıklı olma hali mutlu olması ile mümkündür.
Birbirine benzemeyen ve birbirinin zıttı olan terazinin iki kefesini bir araya getiren hal ise erdemdir. Çünkü erdem hazza ihtiyaç duymama halidir. Haz doğası gereği bir yandan kişiyi çok mutlu eder, diğer yandan da aslında yok olup tükenmiştir, tüketilmiştir.
Çözüm, kişinin kendi doğasıyla uyumlu olma halinde saklı
Bedenimizde tüm özellikler tıpkı doğaya benzer. Toprak örneğinden özetleyecek olursak; her ikisi de oksijen alıp karbondioksit veriyor. Oksijen, karbon, azot, kalsiyum, potasyum, sodyum vs. yani aynı elementleri taşıyorlar. İnsanların doğadaki kaynakları kullanmamaları ya da aşırı kullanımı sonucunda iklim değişikliği görülmekte, tıpkı terazinin iki ayrı kefesi gibi… Sonuç olarak doğaya, insana ait ama insan doğaya ait değil.
Özetle insanın, kendi gücünden ziyade -burada fiziki gücün varlığını kast ediyorum- doğasının gücünü fark ederek eyleme girişmesi büyük bir cesaret örneği ve aynı zamanda sağı solu belli olmayan terazi kefelerinin varlığından arınmış, erdemli bir davranıştır. Yani bizzat ruhu eyleme geçiren, kusurların varlığı ile sarsılmayan ve duruşu olan birey, erdemli bireydir. Çünkü o birey korkularını ve hazlarını iyi tanıyandır.
Kendini tanıman dileğiyle…
İlginizi çekebilir: İçsel yaralarımıza yolculuk: Egonuzun yaptığı oyunların farkında mısınız?