Endophasia’nın bendeki izleri
Geçtiğimiz pazar bkz. İletişim tarafından, Arter’de mükemmel bir etkinliğe davetliydim. Endophasia isimli gösterinin üçünden sonuncusunu yakaladığım için finalde sahneye tüm ekip de çıktı ve biz hepsini tek tek alkışlayabildik. Ekibi kısaca tanımak isterseniz Instagram sayfalarında hepsi mevcut ancak ben bilmeyenler için konsepti yaratanın ve aynı zamanda yönetmenin Gökçe Uygun olduğunu, sahnedeki kişinin de bizzat kendi babası olduğunu söyleyebilirim. Tabii sahnede sadece Sinan Uygun değil, aynı zamanda onun dış sesi olarak performatif bir rol üstlenen Selim Cizdan da var. Cizdan’ın danslarına ise Güneş Bozkır müziği eşlik ediyor ve bu müzik eşliğinde de Can Memişoğulları’nın interaktif medya ve 3D tasarımını izliyoruz.
Normalde ben gösteri sonraları ufak bir eleştiri ve projeyi anlatan bir içerik yazısı yazarım ya da söyleşi yaparım. Ancak bu kez söz konusu bir afazi hastalığı olduğu için Uygun’u yormamak adına söyleşi yapmak istemedim ve beyin üstüne düşündüren, hepimizin bir makina gibi beden/beyin sistemine bağlı varlıklar olduğumuzu hatırlatan bir performans izlediğim için daha çağrışımlara açık bir yazı deneyeceğim. Bu kez de benden böyle bir şey çıkacak diyebiliriz yani… Çünkü performans bittiğinde gözlerimden akan yaşları durduramazken performans boyunca zirveye yaklaşan müzikal gerilimle zihnimden birçok soru aktı.
Şimdi sizinle o soruları paylaşma vakti! Sahnede birçok kez sayı sayan Sinan Uygur’u örnek alarak bu vakti başlatacak olursam eğer: 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1.
Bilincin kesildiği yerde başka bir evrenle ilişki kuruyor olabilir miyiz?
Ya da unuttuklarımız anlamını yitiriyor olabilir mi?
Peki anlam-anlamlarımız yiter ise ne olur?
Bir afazi hastası konuşamazken içinde hızlı fırtınalar kopuyor mudur?
Yavaşlığı temsil eden bir unutma anı, içerisinde hızına yetişilemeyen çatışmayı barındırıyor mudur?
Küre yerine kare ile dans/hareket eden Selim Cizdan içinde sıkıştığı dünyayı mı tasvir etmektedir?
Net köşelerin olduğu kare figürden ise küresel olan yuvarlak bir figür taşımak bellek yitimi ile mümkün olur mu?
…ve bu yitim aynı zamanda özgürleştiren bir eylem olabilir mi?
Sahnede kendini izleyen bir afazi hastası, hastalığını, iyileşmeye doğru dönüştürüyor olabilir mi? En azından “Süperim” ve “Gittiği yere kadar” diyerek bu umudu canlandırıyor…
İlginizi çekebilir: Yaratıcılığı besleyen kamplarıyla ünlü Agora Sanat Köyü