X

‘Endişeli Kalbim’: Subjektiften objektife bir yol

Köşe yazısı yazarken aile veya eş dostla ilgili yazmak sanırım kimsenin tercihi olmuyor. Çünkü insan herhangi bir sanat eseri karşısında objektifliğini kaybetmek istemiyor. Ben de Endişeli Kalbim sergisi ile ilgili yazmak isteyince önce kuzenim “Acaba doğru olur mu?” diye düşündü, sonra da beni tanıyanlar ne der diye kafa yorarken buldum kendimi. Ama sonra serginin daha çok kişiye ulaşması isteğim ağır bastı ve Balca Ergener sadece kuzenim değil, oldukça iyi bir sanatçı olduğu, ben de gezdiğim bir sanat etkinliğine objektif gözle de bakabilen, yıllardır çeşitli dergilerde farklı sanat dallarını bilgi süzgecinden geçirip yazabilen biri olduğum için bu haberi de sanat eleştirmenlerinin çok göz atacağı değil ama sanatseverlerin de günceli takip ettiği Uplifers Dergisi’nde yayınlamaya karar aldık. Kısacası, ne manidardır ki, yazının yolculuğu da Balca’nın sergisinin ismi “Endişeli Kalbim”le paralel olmuş oldu.

Fanilik ve mutluluk ilişkisi

Endişeli Kalbim, Balca Ergener’in ilk kişisel fotoğraf sergisi. Salt fotoğraf sergisi demek de doğru olmaz çünkü bu aynı zamanda bir enstelasyon sergisi de bana kalırsa. Ergener, anne oluşunun ardından çok sevdiği İstanbul’u bırakıp Zurich’e taşınmış bir sanatçı kadın ve de bir kadının hayatındaki en önemli periyotlardan biri olan evliliği ve doğumu, eserlerinin zaman aralıklarında taşıyor. Fanilik Ritmi ismini verdiği ve Meltem Ahıska’nın bir metninin eşlik ettiği bu bölümde Gezi Parkı fotoğrafları, yavaş yavaş veda ettiği şehrin onda bıraktığı görsel hafıza, kaldırımlar, taşlar… Kaotik ve dönüşmekte olan şehri belleğinde arşivlemek istemiş gibi sanatçı. Sonra yemyeşil İsviçre’de, doğma büyüme yaşamadığı bir şehrin kayalıklarına bakıyor. Burada gördüklerini anlamlandırmaya çalışıyor. Yeşil kayalar, yollar, doğa… Böylece; sanatçının da dönüşümüne şahit oluyoruz ister istemeden ve “Bir sanat eseri sanatçının çevresinde onu kuşatanlar mıdır?” diye sorguluyoruz. Üstelik bu soru “Sanatçı gördüklerinin yansıması olan bir ayna mıdır?” benzeri sorularla da çeşitlenebilir. Çünkü Balca Ergener eserlerindeki özgünlük ve transpanlıkla anlamı, gördüklerini sadelikle harmanlayarak yansıtıyor.

Farklı bir hayatın peşinde

Kendisi bir ülkeden diğer ülkeye göçerken belki de yaşadığı yabancılaşmayı içselleştiriyor ve iki ülke/kültür/dünya arasındaki farkları oyuncu bir yaklaşımla sergiliyor. İstanbul’un yıkık binaları arasında dolaşıp, kaldırımdaki babalardan birine takılmadan köşeyi döneyim derken, birden İsviçre’ye seyahat ediyor ve oradan getirdiği çalışmalarıyla oksijeni, kendi haline bırakılmış doğanın havasını soluyorsunuz…

Toplaşma, iğde oyunu ve azgın kadınlar imgesi

Sonra bunları anlamak için Kendini Unutmak isimli kelimelere ve alelade kelimelerin oluşturduğu şiirsel bir oyuna davet edilerek edebiyata başvuruyorsunuz. Çağrışım oyunları oynarken de Ergener’in sanatçı kimliğinin katmanlarından biri olan feminizme göz atıyor ve 2019’a ışınlanarak, İğde Ağacı altında kadınların kıkırdaşmalarını dinleyip, kadın bereketi üstüne hayallere dalıyorsunuz.

Bir tür yakın bellek daveti

Kısacası sevgili Balca, kuzenim diye demiyorum, ilk kişisel sergisinde bile kendisine bağımlılık yaratan bir yaratıcı dünyanın kapılarını açıp, sizi hayallere sürükleyebilmiş. İnsan herkes gitsin görsün ve Balca bizi başka sergilerle de samimi hayal gücüne dahil etsin isteyerek sergiden ayrılıyor. Bu da yazıyı sonlandırırken niyetim olarak burada dursun: Nice sergilere Balca’cım ve sergiyi 13 Temmuz’a dek Tütün Deposu’nda görmeyi unutmayın sanatseverler… Hatta belki sanatçı ile gezme imkanını da yakalarsınız önceden sergi mekanını arayıp sorarsanız. Bol keyif!

İlginizi çekebilir: Çiçeği burnunda yazar; Zehra GüngörÇiçeği burnunda yazar;

Günsu Özkarar: 1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansım sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher Warren­Green, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindim. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldım. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/ orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D - Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali ve Cervo International Music Fest gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldım. İstanbul’a taşındıktan sonra CRR, AIMA Orkestrası, Orkestra Sion’da çalıştım. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarımı tamamlayarak, Okan Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladım. Bitirme tezim “Tarihsel Süreçte Gelişen Viyola Ekolleri” kitap olarak yayınlandı. Trio Pax, Trio Tını gruplarının yanı sıra Okan Üniversitesi Orkestrası’nda üç yıl öğretim görevlisi olarak çalıştım. Psikoloji ve edebiyat her zaman ilgi alanım oldu. Çeşitli yaratıcı yazarlık kursları ile birlikte psikanaliz de gördüm ve bu sürecin ardından farklı dergilerde yazılarım yayınladı. Şimdi Milliyet Sanat, SanatAtak dergilerinde düzenli yazmaktayım ve Mayıs'ta İkinci Adam Yayınları’ndan çıkacak Küflü Virgül isimli ilk öykü kitabımı beklemekteyim.
İlgili Makale