Endişe, pek çoğumuzun zaman zaman yaşadığı bir duygu. Hayatımızı işgal edecek seviyeye gelmediği sürece, faydalı olduğu bile söylenebilir. Ancak son yıllarda, modern şehir hayatının da katkısıyla, üzerimizdeki etkisini artırdığını söylemek mümkün. Ne yazık ki bu durum sadece endişelenen kişiyi değil, çevresindekileri de pençesine alabilecek bir sorun teşkil ediyor.
“The Anxious Cycle: How Children Inherit Our Anxiety” isimli yazısında endişenin kendisini ve ailesini nasıl ele geçirdiğini anlatan Elisabeth Corey, durumun çocuk sahibi olduktan sonra kötüye gittiğini belirtiyor. Yaşadığı çocukluk travması yüzünden hayatını endişe içinde geçiren Elisabeth, bu durumun sebep olduğu panik atak krizleriyle de başa çıkmayı öğrenmiş; ta ki çocukları olana kadar.
Elisabeth, çocuklarının bu sorunları daha önce hiç tecrübe etmediği bir şekilde tetiklediğini, tüm güne yayılan panik atak krizlerini kontrol etmekte güçlük yaşadığını anlatıyor. Çocuklarının, baskılanmış çocukluk travmasını su yüzüne çıkardığını ve bu sebeple endişesinin arttığını düşünen Elisabeth, zaman içinde çocuklarında da bazı endişe kaynaklı davranışlar gözlemlemeye başlamış.
Mükemmeliyetçilik
Elisabeth çocukluğunda, kontrol edilebilecek her şeyi kontrol etmesi gerektiğini öğrenmiş ve ne yazık ki bu durum yetişkinliğinde de devam etmiş.
Ebeveyn olduktan sonra bu durumla baş edemeyeceğini anlayan Elisabeth, mükemmeliyetçiliğini büyük ölçüde bir kenara bırakmış olsa da hala bazı alışkanlıklarını değiştirememiş. Elisabeth’in hayatlarını sürekli programlaması, çocukların zamanı erken yaşlarda algılamaya başlamasına, acele etmesine ve sürekli geç kalıp kalmadıklarını sormasına sebep olmuş.
Olumsuza odaklanma
İş hayatında, potansiyel problemleri kolayca öngörebiliyor olmanın bir avantaj olduğunu belirten Elisabeth, kişisel yaşamında ise bu özelliğin hayatını tam bir kabusa çevirdiğini belirtiyor. Neyin kötü gidebileceğini düşünerek gün boyu endişelendiğini anlatan Elisabeth, bir süre sonra kızında da aynı davranışları gözlemlemeye başlamış. Gerginliğini sözel olarak dile getirmiyor olsa bile, beden dili ve davranışlarıyla bir şekilde çocuklarına ilettiğini de bu sayede anlamış. Kızının, henüz denememiş olmasına rağmen bir şeylerin ters gideceğinden bahsetmesi Elisabeth’i harekete geçirmiş ve hem kızına hem de kendisine olumluya odaklanmanın önemini hatırlatmaya başlamış.
Kişisel sınırlar
Kişisel sınırların ve çocukların saygı görmediği bir çevrede büyüdüğünü belirten Elisabeth, bu sebeple çocukların sınırlarına saygı göstermeyi öğrenmekte de biraz zorlanmış. Kişisel sınırlara saygı duyulmamasının çocuklarda endişe yarattığını belirten Elisabeth, çocuklarının “Hayır” ve “Dur” gibi sınırları belli eden kelimelere saygı göstermesi üzerinde hala çalıştıklarını belirtiyor.
Eğer siz de ailenizde böyle problemler yaşıyorsanız, aşağıdaki yöntemlerden faydalanabilirsiniz;
Öz farkındalığı arttırmak: Hangi davranışınızın çocuklarınızı etkilediğini anlamaya çalışın. Bilinçsizce yaptığınız hareketleri bile fark etmeye ve çocuklarınız üzerindeki etkisini tartmaya özen gösterin.
Endişenizi gözlemleyin: Endişenizin farkına varmak bazen zor olabilir. Anketler ve semptomlar hakkında bilgi veren broşürler durumunuzu anlamanızı kolaylaştırabilir.
Çocuklarınız için online testlerden yararlanın: Çocukların endişe seviyesini anlamak ebeveynler için her zaman kolay olmasa da, online testler sayesinde bu durumun farkına varmak mümkün. Çocuklarınız için bir endişe testi bulun ve çözmelerini rica edin.
Sürekli yaşandığında endişenin farkına varmak güç olabilir; ancak bu durumun çocukların hayat görüşünü olumsuz etkileyebileceği unutulmamalı. Bu sebeple, etkinizi anlamak adına zaman ayırmak, düşünmek ve gözlemlemek büyük önem teşkil eder. Davranışlarımızın çocuklar üzerindeki sonuçlarını kesin anlamda bilemesek de, küçücük değişimler bile çocuğumuzu bir ömür etkileyecek olumlu farklılıklar yaratabilir.
Kaynak:
Psychcentral
Bu yazıya da göz atabilirsiniz:
Kaygı bozukluğu ile savaşta Mindfulness etkisi