En yakın ülkemiz “konfor alanı”ndan çıkabilmek üzerine
Bu hafta sizlerle herhangi bir ülkeye gitmek yerine en yakın ülkemiz yani içerisinde yaşadığımız ‘konfor alanı’ndan çıkabilmek üzerine konuşmak istedim. Hani o ilk adımı atabilmek, o ilk zinciri kırabilmek üzerine…
Yolların insanı değiştirip ve belki de kendi tekamül yolumuzda geliştirdiğine inandığım için daha bir başka seviyorum farklı medeniyetler ve ülkeler görmeyi. Zamanında okuduğum masalların ya da o masalları yazanların ülkelerinde dolaşmak kimi kez evlerine gitmek daha da besliyor okuma ve öğrenme duygumu. Evrene gönderilen enerjinin günün birinde gerçeğe dönüştüğüne inanan biri olarak bu gezme duygusu, soluğu uzaklarda almama neden oldu.
Üç ay kadar önce kendi konfor alanımı kırıp ‘bunu denemeliyim’ diyerek çıktığım bu yolda soluğu Londra’da aldım. Görünen suretinde her ne kadar evlilik olsa da, bu değişimin en temelinde elbette kendini bulma yolunda sınırlarını görme duygusu yatmaktaydı.
‘Değişim en başta zordur, ortalara doğru dağınıktır, sonunda ise harikadır.’ der Robin Sharma. Sanırım evrenin farklı zamanlarında aynı yoldan geçmiş olmalıyız kendisiyle, bende de bu şekilde tezahür etti nitekim bu değişim. Sonunu her ne kadar görememiş olsam da gidişat bu şekilde.
Hayat içerisinde ya nefes almadan ya da nefes nefese çalışılan günlerden sıyrılıp kendini dinlemenin çok zor olduğunu biliyorum ve belki de bu sebeple insan kendini yollarda dinliyor en güzel. Başını cama yaslayıp bir şarkıda o andan uzaklaşabilmek, uzun zamandır kitaplığında duran ve bir türlü okuyamadığın kitaba dokunabilmek, ‘Ah keşke ben de şunu deseydim’lerden uzaklaşabilmek için en güzel yöntemlerden birinin ‘yol’ olduğuna inanırım.
Çoğu zaman ‘Aman şimdi git gel yorgunluk olur.’ deyip de bahane bulma ve aslında konfor alanından çıkamama durumundan kaynaklı bu yollara gidilmez, gidilemez. Gidilemeyen her yol bir adım daha uzaklaştırır seni o içindeki gerçek senden. Sen onu dinlemediğin için o da anlatmaz sana gerçek duygularını, gerçek düşüncelerini.
Tanımadığın bir insanla başka bir dilde anlaşabilmenin duygusu, hiç bilmediğin yollarda yolunu bulmanın ve hatta kimi zaman yolunu kaybetmenin güzelliği, hiç tatmadığın tatları denemenin dilinde bıraktığı tat, hatta ve hatta o iki günlük tatil için öncesinde ya da sonrasında çekilen maddi manevi sıkıntının öğrettiklerini fark etmek…
Bunları bir kez bile deneyimlemek için cesaret edilebilir değil mi? Bahaneler bulmak yerine çözüm aramak sanırım işin tatminini arttırıcı kısmı.
O zaman bu defa ertelemek yok.
Yollarda karşılaşmak dileğiyle…