Değerli hissetmek, bir insanın çoğu davranışının altındaki sebeptir. Yaşamak için en temel ihtiyaçlarımız olan nefes almak, yemek, içmek gibi eylemlerimizin arkasından değerli hissetmek gelir.
Başarmak istiyoruz, başarı bize kendimizi değerli hissettiriyor diye… Sevilmek istiyoruz, çünkü sevmeye değer olduğumuzu kendimize kanıtlamaya ihtiyacımız var. O güzel evi, arabayı almak istiyoruz, çünkü biz buna değeriz. Tabii henüz öz değerimizi fark etmediysek…
Zaman zaman hepimiz kendimizi üzgün, kırgın, yorgun, hayal kırıklığına uğramış hissediyoruz. Bu hisler yaşadığımız bazı olayların etkisiyle eğer ivmelenerek büyüyorsa sonunda bizi değersizlik hissine de götürebiliyor. Çok insani olan bu durum, akut olarak gerçekleştiğinde geçici olarak enerjimizi düşürür. Biz sakinleşince, biraz dinlenince ya da kafamızı biraz toparlayınca aslında bu hissin gerçek olmadığını fark ettiğimizde, doğru yoldan uzaklaşmayız. Fakat bu duygu durumu sıkça tekrarlanır, kronikleşir ve biz değersiz olduğumuza kendimizi inandırırsak, o zaman yanlış kararlar alabiliriz. Hatta kendi değerimizin daha azına razı olarak bir nevi kendimizi cezalandırabiliriz. Sonra da değerli olduğumuzu hissetmek için çeşitli yollara başvururuz.
Bazı kişiler ihtiyaçları olduğundan değil de, sadece değerli olduklarını hissedebilmek için taleplerde bulunabilirler. Sizden zamanınızı isterler, ilginizi isterler, kimi zaman sizi kontrol etmek isterler ya da maddi isteklerde bulunurlar… Hepsi değerli hissetmek içindir. Değerli olduğunu hissetmek için sorun yaratanlar bile vardır. Eğer birileri onun sorununu çözmeye çalışırsa, o kendini değerli hissedecektir. Çözüm peşinde de değildir zaten, ilgi görme böylece değerli hissetme peşindedir. Bununla birlikte, bu tarz yollarla elde edilen değerlilik hissi de geçicidir. Çünkü hep bir koşula bağlıdır. O koşulu sağlayan şartlar değiştiğinde his kaybolur. Dolayısıyla, yeniden değerli hissetmek için yeni talepler, yeni sorunlar, yeni sebepler peşine düşer kişi. Özünde, bu temel ihtiyacını karşılayamamış olur. Çünkü bu temel ihtiyacın cevabı dışarıda değil, kişinin doğal varoluş biçiminde saklıdır.
Bu tarz yan yollara sapmamak için öz değerimizi fark etmemiz gereklidir. Hata yapsak da, sevdiğimiz biri tarafından reddedilsek de, başarısız olsak da, kendi değerimizden kaybetmeyiz. Çünkü değerimizi daha en baştan bir başarıyla, bir zaferle ya da birinin onayına sahip olarak kazanmadık. İnsan, en yalın haliyle zaten çok değerlidir ve sırf bir ruhu, bir kalbi, aklı, bedeni olduğu için buna hak kazanmış durumdadır. Kimseden onay almasına gerek olmaksızın, hatta hiçbir çabaya ihtiyaç duymaksızın sadece “var olma” haliyle çok değerlidir.
Kendi değerini kendinde bulan, bu farkındalığı kazanan kişi için artık davranışlarının altında yatan sebep de bu ihtiyaç olmaz. O zaman sevdiği için, sevmediği için ya da o sırada ihtiyaç duyduğu için, duymadığı için yapar bir şeyleri. Kendi değerini karşısındakine onaylatmak için değil ya da kendine kanıtlamak için hiç değil. Böylece kendi değerinden ödün vermeden ve değerli hissetmek uğruna yan yollara sapmadan kendi yoluna devam edebilir, özgürce…
İlginizi çekebilir: Hayatımızda fazlaca yer kaplayan bir grup: Tutunduklarımız