Bu soru arada bir aklıma gelir, eğer cevabı bulmak için uzun süre düşünüyorsam alarm sinyalleri çalar. Yeni tatlar, yeni insanlar, yeni yollar insana hayat enerjisi katar bence. Yeni bir karar, yeniden doğuş gibidir. Hep açılan yeni beyaz sayfalardan bahsedilir ya, işte o sayfalardır sizin kaderiniz. Ne çizdiğiniz ve çizeceğiniz hepsi size bağlıdır.
İşe veya markete giderken bile farklı yolları deneyen ben, dünyanın bir ucuna giderken de aynı itinayı göstermeye çalıştım. Hayatımda ilk defa dağların arasında günlerce yürüyerek kamp yapacaktım, buzullar görecektim. Şili Patagonyası’ndaki adını devasa üç kule dağdan alan Torres Del Paine Milli Parkı ve Patagonya buzulları için hazırlıklara başladım.
“Sahip olduğunuz her şey bir bavula sığmalı; o zaman zihniniz özgür olabilir.“
Charles Bukowski’nin bu sözü sırt çantamı hazırlarken referans noktam oldu. Fazlalıkları Şili’de yaşayan arkadaşımın evine bıraksam da çantam 15kg’a ulaştı. Çünkü yol arkadaşım ve ben tüm rotayı kendi çadırımız ve yiyeceklerimizi taşıyacak şekilde planladık.
Patagonya macerası
Torres Del Paine Milli Parkı, dünyada bulunabileceğiniz müstesna yerlerden biri. Her köşesinde ayrı bir manzara güzelliğiyle şaşırtıyor sizi. Parkta ‘O’ ve ‘W’ gibi iki ana rota mevcut. ‘O’ rotası tüm parkı yaklaşık 8-10 günde yürüyerek, başladığınız yerde bitirecek şekilde çiziliyor. Biz de bu rotayı seçerek maceramıza başlıyoruz. Daha ilk dakikalardan Patagonya’nın bize sunduğu manzara karşısında yüzümüzde sevinç gülücükleri ile ilerliyoruz. Fazla konuşmuyoruz, doğa ile baş başa kalabilmek adına arkadaşımla aramızda mesafeler bırakarak yürüyoruz.
Her gün kilometrelerce yol yürüdükten sonra çadır kurup yemek yapmak, sabah erkenden kalkıp çadır toplayıp tekrar yola çıkmak düşündüğümden daha zorlayıcıydı. Kamp alanına varma duygusu ilk gün dinlenmeme yetmişti, ama diğer günler böyle olmayacağı çok açıktı.
Yürüyüşün ilk gününden beri deniz seviyesinden 500 metrelerde seyreden rota, John Gardner dağ geçidi ile kuralları bozuyor. Sabah 5:00’da başladığımız zorlu bir yürüyüş bizi andin ağaç sınırının üzerine, 1241 metreye taşıyor. Hava Patagonya standartlarında güzel ama benim standartlarımda uçmama ramak kaldı diyebileceğim cinsten (70-80 km/s’lik rüzgar sağanakları buralarda normal kabul ediliyor). Çantamın ağırlığına güvensem de faydası yok gibi, rüzgar o kadar sert ki batonlarımı yere saplayarak yürüyorum ve tabii biraz da eğilip yere yakınlaştırıyorum kendimi. Sonra içimden “Neyse ki yağmur veya kar yağmıyor” deyip şükrediyorum. Zihnimi bulutlarla süzülmeye bırakıp yürümeye devam ediyorum.
Çok kötü havalarda feci deneyimler yaşayan insanların hikayeleri aklımızda, tedirgin ve soluk soluğa bir eforun ardından geçidi aşıyoruz. Mükafatımız, Güney Patagonya Buz Sahası’nın muazzam manzarası ile Grey Buzulu oluyor. Soğuğun nedenini işte şimdi anlıyorum!
Hayatımda ilk defa buzul görmenin heyecanı ile ilerliyorum, günlerdir yürümenin dizlerime verdiği ağrı, soğuk ve zorlu kamp şartları, bir anda siliniyor aklımdan.
Bir buzul hikayesi: Grey
Buzullar iklim değişikliğine hemen tepki veren çok hassas oluşumlar. Dolayısıyla küresel ısınmayı izleyen tüm bilim dünyasının gözü kulağı sürekli buzullarda.
Grey’den kopan ve yüzerek uzaklaşan devasa tabakaya bakarsanız, bir iklim bilimci olmadan da buradaki problemi görebilirsiniz. Grey’in bu büyüklükte bir kaybı önümüzdeki kışlarda yerine koyabilme ihtimali çok düşük. Ayrıca dünya genelinde olduğu gibi, Güney Patagonya’da da buz tabakasının küresel ısınmaya bağlı olarak incelerek hacim kaybetmesi söz konusu.
İnsanoğlu toprak derdinde savaşa dursun, sevgili gezegenimizin geleceği Grey Buzulu’ndan kopan parça gibi eriyerek uzaklaşıyor bizden.
Başladığım yerdeyim
Son gün yürüyüşü bitirip başlangıç noktasına ulaştığımda, hayatımda ilk defa yaptığım bu trekking macerası için kendimi tebrik edip; dağlara bana yol verdikleri, beni korudukları için teşekkür ettim. Sadece belgesellerde rastladığımız o kareleri gözlerimle görmek, uzun zamandır anlamını aradığım kelimeydi benim için: Mutluluk.
Sıradaki buzulumuz: Perito Moreno
Antarktika ve Grönland’dan sonra dünyanın üçüncü büyük buz sahası olan Güney Patagonya, toplamda 48 büyük buzulu besliyor. Bunlardan en meşhuru sayılan Perito Moreno için Puerto Natales’ten Arjantin topraklarında bulunan El Calafate şehrine otobüsle geçiyorum. Burası şirin ufak bir yerleşim, Perito Moreno ziyaretleri vesilesi ile de oldukça turistik.
Perito Moreno buzulunun hikayesi Grey’den biraz daha farklı. Kendisine ancak ‘görkemli’ sıfatını yakıştırabileceğim bu doğa harikası, her yıl ilerlemeye devam ediyor. Küresel ısınmaya bağlı incelme ve kütle kaybından o da muzdarip, ama en azından yüz ölçümünü kaybetmiyor.
Aslında buzul dediğin zilyonlarca ton sıkışmış buzun bir nehir gibi yatağında akarak bir göle ya da denize dökülmesi. Bu dökülme noktasına ‘terminus’ deniyor. Terminus, bizler için lunapark gibi bir yer! Buzul son derece dinamik bir oluşum olduğundan, terminusa yeterince yaklaşırsanız gümbürdediğini, çatırdadığını duyabilir ve bir ‘calving’ yani ‘doğurma’ olayına şahit olabilirsiniz. En uçta artık dengesini koruyamayan devasa parçaların koparak suya düşmeleri, bir kez şahit olunca bir daha asla unutamayacağınız bir olay.
Perito Moreno buzulunun gördüğünüz duvarı tam 5 km uzunluğunda. Yüksekliği su kesimi üzerinde 70 m’ye kadar yükseliyor. Su kesiminin altında ise 100m’lik bir derinliği var. İnsanlık tarihini cebinden çıkartan bu kudretli buzulu saatlerce izlemek, dinlemek muazzam.
Şimdi başa dönüp soruyu tekrar soruyorum: “En son ne zaman kendin için tamamen yeni bir şey denedin?” Benim cevabım hazır, ya seninki?
Beni Instagram üzerinden takip edebilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Dünyanın öbür ucuna yolculuk: Işınla beni Scotty!