X

En mükemmel “ben”: Hayatının tüm sorumluluğunu alan “ben”

Hep diğerleri suçludur, yaptıklarıyla, seçimleriyle, istemeden başımıza getirdikleriyle… Sürekli onlar sorumludur aslında, sadece var oluşlarıyla bile suçlarız onları değil mi? “Hayatıma girmeseydin” deriz, “sen olmasaydın bu şekilde olmayacaktı” diye suçlarız sonra, “sen bana bakmasaydın, ben seni sevmeseydim, karşıma çıkmasaydın veya sen beni dünyaya getirmeseydin”… Ve daha niceleri vardır bunun gibi… Peki bir de şöyle olduğunu düşünelim, yanınızda tanımadığınız bir kişi var ve siz işte bu suçlamalara girdiğiniz her anda duruyor ve size haykırıyor; “hayır” sen seçtin…

Örneğin şunu söylüyoruz; neden beni aldattın? Çok basit bir sorudur değil mi? İşte bu doğrucu olan tarafımız bize şunları sormaktadır aslında “sen kendini ne ile aldatmaktasın” ki hayat sana bu aldatılma durumunu getirdi? Neyi görmekten kaçmaktasın? Seni aldatmış olan kişi ile ilişkili değil tamamıyla seninle ilgili olarak anlamadığın, kendinle özdeşleştiremediğin ve hatta kabul edemediğin ne var? Değerini görmene engel olan nedir? Sen kendine nasıl davranmaktasın ki başka bir kişi sana “saygısızca” yaklaşabilir yani çevrende veya hayatındaki insanlar “saygısızlığı” sana yansıtmaktaysa aslında senden doğan bu saygısızlık neye?

Örneğin şunu söylüyoruz; neden yanımda değilsin, neden benden ayrılmayı tercih ettin? İşte yanımızdaki ses bize muhteşem “özgür irade” kavramını hatırlatıyor, elimizden alınsa bizi çok üzebilecek olan. Nasıl kendi tercihlerimizin içine harmanlanmışsa başkasının da “bizim kontrolümüze göre” yaşamını ve tercihlerini şekillendiremeyeceğine ve hayattaki “özelliği” yani aslında bizim kendi kendimizce ona yüklemiş olduğumuz “anne olmak, baba olmak” veya “eş olmak” gibi özelliklerinden çok daha önce “birey olmak” özelliğini yansıtmakta, yani özgür irade ile karar vermekte bir hata olmadığını haykırıyor… Ve şöyle diyor sen özgür iradeni neden görmezden gelmektesin?

Hemen farklı bir örneğe geçelim, şunu sıkça söyleyebiliyoruz; neden benim istediğim şekilde değişmedi, neden benim ısrarlarıma rağmen bu huyundan vazgeçmedi? İşte yanımızdaki ses tabii ki dürüstlükle haykırıyor; sen neden “değiştirmeye” çalışmaktasın, neden bunu yapmak için bu derece emek harcıyorsun? Sen başkasının kendi olmasına neden izin veremiyorsun ve aslında bunu neden kendine yapıyorsun? O diğer kişi sırf senin istediğin şekilde davranmadı, hayatını sen istedin diye değiştirmedi veya bir türlü seni tanımayı öğrenemedi diye neden yakınmaktasın? Aslında tüm suçlamaları kendine yönlendiren sen, bu hayatta herkesin sadece olduğu gibi olduğunu eğer bunu “kabul edemeyeceksen” veya bunun sorumluluğunu alamayacaksan yani aslında bu kişileri olduğu gibi sevemeyeceksen kendini de olduğun gibi sevemiyor olduğunu görmemektesin…

Tabii ki örneklerimiz sadece bunlarla bitmiyor. Daha da ileriye gidiyoruz aslında; sorularımız geriye dönük de olur, neden yollarımız ayrıldı diye yıllar geçmiş olsa da yeniden ve yeniden hatırlarız… Ve kurmaya devam ederiz, şimdi birlikte olsaydık, şu anda bir arada olabilseydik gibi… İşte yine yanımızda duran sonsuz ses haykırsa bize; sadece şu ana bak, şu an dışında “an” yoktur. Bu hayatın en temel prensibidir yani sıfır ve bir gibi bunun arası yoktur. Geçmişi değiştiremezsin ama sen geleceğini de o geçmiş zamanla karanlıklara gömüyorsundur. Yanındaki güzel insanın değerini bilemeyerek belki, belki sürekli “değiştirilmesi” mümkün olmayan pişmanlık, suçluluk veya acı duyguları içinde kıvranarak… Sen işte neden aslının bugüne gelmesine izin vermemektesin?

Tüm bu suçlama ifadelerinin ortak bir “edilgeni” vardır, bu edilgen bilinç bizleri kurban konumuna koyarak, sürekli “hayatımızın kendi tercihlerimiz” dışında oluştuğunu bilinçaltımıza derin derin kazımaya devam eder. Biz edilgenliğin dipsiz kuyularında sürüklendikçe hayatımızda tezahür eden bolluk ve bereketin de kaynağının yalnızca yine kendimizde olduğunu, hayatımızdan çıkan kişilerin bu çıkışlarının sebebinin bizlerin frekansımız olduğunu ve aslında hayat olarak gün ve gün oluşturmakta olduğumuz tüm akışın “bizim muhteşem” eserimiz olduğu gerçeğini daha da unutur hale geliriz.

Peki bunun tam tersini düşünürsek, yani bir günümüz boyunca her anın, her saniyenin, her oluşun ve her insanın sadece bizim tezahür ettirdiğimiz şekilde karşımıza çıktığına ve gerçekleştiğine inanırsak ne olur?

Ben hemen cevap verebilirim; muhteşem bir akış oluşur, bizler artık “hayatın cezalandırdığı” olmaktan bağımsızlaşırız. Sadece hayat yolumuzda “cesurca” yürüyebilen bir birey haline geliriz. Olan her şeye kabul verdiğimiz gibi “tüm yaşananların” bize en güzel dersleri getirdiğini, öğrendiğimiz tecrübelerin ve olgunluğun bizim en değerli varlıklarımız olduğunu bir kez daha anlarız. Sınırsız, koşulsuz ve adeta dizginlenemez bir aşkla hayatımıza tutunmaya devam ederiz ve kendimizi tüm kararlarımız, sorumluluklarımız ve her halimizle sever ve kabul ederiz.

Bu konu bu hafta okumak fırsatına eriştiğim Ruhumuzun Bilgelik Yolculuğu isimli güzel eserde bakın nasıl vurgulanıyor:

“…Çünkü eğer o insanlar, yerler, şeyler, zamanlar ve olaylar önce beyninizde bulunmasalardı, hayatınızda da olmazlardı. Onlar orada ortadan kalktıklarında, yaşamınız da değişir.

…Siz “bugün ne güzel bir gün” diye düşündüğünüz bir düşünce realitesi oluşturduğunuzda, beynin tüm o görüntüleri ateşlediğini hayal edin: “Bugün ne güzel bir gün”. Beynin, daha bu sözcükleri söylemeden önce, o görüntüleri ateşlemesi gerekir.

Sonra, “bu başka herkes için güzel bir gün, ama benim için değil. Bu benim günüm değil. Zaten hiçbir gün benim günüm olmadı” diye düşündüğünüzü varsayın. O zaman ne olur? Bu düşünce şekli her şeyi baltalar.

…Hayatınızı gözden geçirir ve kendinize “ben ızdırap çeken biri miyim, pişmanlık mı duyuyorum, ben bir kurban mıyım, nefret ve öfkeyle mi doluyum” diye sorarsınız. Eğer bu sorulardan herhangi birine yanıtınız evetse, sizin sevgiyi elde etmenizin tek yolu, o düşünceyi bırakacak kadar kendinizi sevmenizdir”.

Hayatınızda bugün tezahür etmiş her ne var ise, tamamıyla sizin muhteşem eserlerinizdir… Bu yüzden suçladığınız, yargıladığınız, değiştirmeye çalıştığınız, içinizdeki nefreti, kini, kıskançlığı ve affetmeme duygularını ortaya çıkaran tüm olgular, size acı çektiren, belki sizi aşağıladığını, değersiz gördüğünü ve hatta aldattığını düşündüğünüz herkes, siz buna izin verdiğiniz için aslında henüz kendinizi bu düşünceyi gerçekten dönüştürecek kadar anlamadığınız ve sevemiyor olduğunuz için oradadır. Bugün bu yazımı okuyorsanız sadece hayatınızda neyin tezahür etmesini istediğinize odaklanın…

Sevgi ise önce siz kendinizi çok sevin, size gerçekten değer veren bir aşk ise önce siz kendinize çok değer verin sizi anlayan bir arkadaş ise önce siz kendi kendinizi derinden anlayın; yani neyi bekliyorsanız önce kendiniz o şey olun… Hiçbir durumda siz kurban değilsiniz; eğer buna inanmaya devam ederseniz “kurban” olarak göreceğiniz tüm oluşları da çekmeye devam edeceksiniz… Kendinizi bugün bu kelimeleri okurken çok ama çok sevin. Ve ta içinizden bilin ki bugün bu yazımın yazılması sebebi bu tesadüfün yaratıcısı ve bu kelimeleri de siz “aradınız”; bugün ben sizin için buradayım. Aslında kurban yoktur…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale