En son sizi rahatsız eden bir konuda aklınıza harika bir fikir geldiğinde ya da bir sorunu çözdüğünüzde bulunduğunuz yeri ve zamanı düşünün. Tam olarak neredeydiniz? Muhtemelen bu sorunun cevabı her zaman duş olacaktır.
Yaratıcılık aslında size banyoda olduğunuz için gelmez, fakat genellikle insanlar bu durumla yaratıcılığı ilişkilendirmektedir. Peki insanların aklına mükemmel fikirlerin gelmesini sağlayan ve yaratıcılığı ateşleyen banyo seanslarının diğer zamanlardan farkı ne? Banyodayken genellikle sosyal medyayla ilgilenmiyor ya da rapor yazmıyoruz, sadece hayal kuruyoruz.
Bir şeyi bilinçli bir şekilde yapmadığımızda beynimizde neler olup bittiğinin üzerine fazla düşmüyoruz ve yeteri kadar önem vermiyoruz; fakat aslında hayal kurduğumuz anlarda beynimizde ışıklar yanıyor. Bu durumdayken beynimizin birçok bölgesi aktif hale geliyor, hatta bunun bir şeye odaklandığımız zamandakinden bile daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.
Peki bunun nedeni nedir?
Düş kurduğumuzda ya da herhangi bir şeye odaklanmadığımız anlarda, beynimiz daha önce aralarında bir bağ olduğunu görmediğimiz şeylerle bağ kurmaya başlıyor. Sinir ağları, yaratıcı içgörünün canlanmasını olmasını sağlıyor.
Bunun arkasında nörobiyolojik bir hikaye yatıyor: Beynimizde iki ana dikkat ağı bulunuyor: Pozitif ve negatif görevler. Bu görevler sırayla aktif olmaktadırlar.
Eğer bir şeye odaklanırsak ya da bir şey yapmak için irade gücümüzü kullanırsak, pozitif dikkat ağı aktif hale geliyor. Hayal kurmayı, konuyla alakası olmayan şeyler düşünmeyi kapsayan negatif görev ise bu noktada deaktif hale geliyor.
Bu dünyada başardığımız tüm mükemmel işlerimizi aslında pozitif dikkat ağına borçluyuz. Odaklandığımızda; kitap yazabiliyor, baraj inşa edebiliyor, çocuk büyütebiliyoruz. Kendi kültürümüz bize odaklanmamız gerektiğini, odaklanırsak ancak bir şeyleri başarabileceğimizi söylüyor.
Fakat bir kere pencereden dışarıya bakarsak ve zihnimizdeki uzayın derinliklerine yolculuk yaparsak, beynimizdeki negatif görev ağı aktif hale geliyor. Tüm o nöronlar, genellikle bilinçaltı seviyesinde olan ve daha önce fark etmediğiniz şeylerle ilgili bağlar kurmaya başlıyor. İşte burası tüm o yaratıcı içgörünün çıktığı yer! O duruş süresinden gelen içgörüler olmadan problemleri çözemeyiz ya da şu anda yaptığımız birçok şeyi gerçekleştiremeyiz. Eğer yaratıcı içgörü için gereken ihtiyacı karşılayamazsak, bağ kurmayı sağlayan yaratıcılığımızı besleyemezsek, potansiyelimize asla ulaşamayız.
İlgili yazı: Yaratıcılığınızı geliştirmenizi sağlayacak 7 yöntem
İşte bu yüzden en iyi fikirler duşa girdiğiniz zaman aklınıza geliyor; çünkü orası hiçbir şey yapmadan, kendimizle baş başa kalabildiğimiz tek yer!
Bu da bilinçli düşünmenin yaratıcılığı ortaya çıkarmadığını veya problemlere inovatif çözümler çözümler sunmadığını söyleyen bir araştırmanın, neden bu sonuca vardığını açıklıyor. Örneğin; araştırmacılar katılımcılara yaratıcılık gerektiren görevler verdiğinde, insanlar işe başlamadan önce birkaç dakika ekstra zamana sahip olsalar dahi, gerektiği kadar yaratıcı fikirler üretemiyorlar. Bu noktada, o ekstra zamanı bilinçli düşünmeye değil, başka yöne doğru çevirmeniz gerekiyor. Bu, beynimizin içgörü yaratımı için gereken bağları kurmasını sağlıyor. Bu yeni bağlantılar temelde, yaratıcılık gerektiren görevlerde performansımızı geliştirerek inovatif fikirlere doğru bizi yönlendiriyor.
Başarının kalbinde yaratıcı içgörü yatıyor
Sonuç olarak; yaratıcı içgörü her zaman başarının kalbinde yer alıyor ve bu güç merkezi insanları hem rahatlatıyor hem de hedeflerine ulaşmalarını sağlıyor. Hiçbir şey ‘Eureka’ anının, siz herhangi bir çaba göstermeden bilincinizde uyanması kadar kolay ve güçlü olamaz.
Bunun anlamı, sessizliği geliştirmeden ve her gün hayal kurmadan en etkili hedefinizi keşfetmeniz ve en başarılı işinize ulaşmanız ne yazık ki mümkün değil demek.
Toplumda genellikle, hayal kurdukları zaman insanların kendilerini suçlu ve endişeli hissettiren bir karşı kültür kavramı bulunmaktadır.
Meşgul olduğumuz zaman kendimizi önemli ve üretken biri gibi hissederiz, hayal kurarken de genellikle önemsiz. Fakat başarılı olmak için, yalnızca sessizliği tolere etmeniz yetmez, aynı zamanda geliştirmeniz de gerekir.
Kaynak:
Psychologytoday.com