X

En çok izlenen anime Kimi no Na wa.’nın yönetmeninden 10 şahane film

Kimi no Na wa. 331.6 milyon USD hasılat ile tüm zamanların en hızlı ve en çok hasılat yapan animesi olarak tarihe geçti. Kendisini 289 million USD ile Hayao Miyazaki’nin Sen to Chihiro no Kamikakushi; ingilizce adı ile Spirited Away takip ediyor.

Kimi no Na wa.’nın yönetmeninin en iyi filmleri

Çok sevdiğim yönetmenlerden biri olan Makoto Shinkai, doğum adıyla Makoto Niitsu, Kimi no Na wa animesinin de yaratıcısı. Yönetmen aynı zamanda; yazar, yapımcı, animatör, seslendirme sanatçısı, manga sanatçısı ve eski bir grafik tasarımcısı. Japon anime basını tarafından “Hayao Miyazaki” olarak anılması ve yönetmenin de en sevdiği filmin Miyazaki’nin Laputa’sının olması kendisinin alabileceği en büyük övgü olsa da; hikaye anlatıcılıklarının benzer fakat görsel dünyalarının farklı olduğunu söyleyebilirim. Hadi gelin, rekor üstüne rekor kıran animenin yönetmeninin en sevdiğim 10 filmine göz atalım.

Hoshi wo Ou Kodomo (MAL: 7.80, IMDB: 7.3)

Pek çoğunuz listenin başında gişe canavarı Kimi no Na wa.’yı görmeyi bekliyor olabilir ama benim listemin 1 numarası 2012 yılında İtalya’da düzenlenen Future Film Festivali’nde Büyük Platin Ödülü’nün de sahibi olan 2011 yapımlı Hoshi wo OuKodomo (Children Who Chase Lost Voices) filmi. Bu filmin süresi 1 saat 56 dakika.

Peki bu filmi benim gözümde bir numara yapan nedir? Öncelikle filmi izlerken Miyazaki’nin bir filmini izliyormuşum gibi hissettim, Miyazaki’nin öyküsünü Shinkai kendi paralel evrenlerinden birine taşımış ve ona bambaşka anlamlar, görevler yüklemiş gibi. Hikaye anlatıcılığı derin, karakterler arasındaki o saf aşk ve birbirine destek olma felsefesi Miyazaki’nin filmlerinde temel taşı olan felsefedir ve Shinkai’nin de bu metodu kendi dinamiklerine göre ele alması beni çok etkiledi. Öncelikle bu nedenle bu film, benim bir numaram.

Shinkai’nin her uzun metrajlı filminde kahramanı tetikleyen bir unsur vardır; bu filmde de müzik. Kahramanımız Asuna’yı tetikleyen müziğin aslında ne olduğunu sonlara doğru öğrendiğinizde boğazınızda bir yumru oluşabilir, en azından çok hüzünlendiğimi itiraf etmeliyim.

Filmden sizlere kısaca bahsedecek olursam; Asuna, küçükken yitirdiği babasından kalan radyoyu dinlemek için her gün kendi kalesi gibi bir alan inşa ettiği dağa çıkar, dağda kendisine ‘Mimi’ adını verdiği bir kedi eşlik eder ve bir akşamüstü yine radyoda frekans ararken daha önce duymadığı bir ses duyar. Bu ses o kadar karanlık ve o kadar ilahidir ki, Asuna onun bu dünyaya ait olmayan bir ses olduğunu düşünmeden edemez. O sesi bir daha duymak için dağa gittiği sırada tren köprüsünde daha önce görmediği bir yaratık karşısına çıkar ve bu yaratıktan onu, boynunda kristal taşıyan genç bir çocuk kurtarır. Çocuğun adı Shun’dur ve Asuna’yı kurtarırken kolundan yaralanır. Asuna, çocuğa ilk yardım uygular ve kendi flarını çocuğun koluna dolar. Shun, Asuna’ya çok sıcak davrandığından Asuna ondan hoşlanmaya başlar ama bu güzel durum fazla uzun sürmez, acı bir şekilde ayrılırlar. Asuna Shun’u bulmak için öğretmeninin mitoloji dersinde anlattığı (Kijiki Mitolojisi’nin ilk satırları) Agartha’ya doğru yolculuğu başlamasına neden olur. Asuna, öğretmeni Ryuuji ve kedisi Mimi arasındaki bağlantı ne olabilir?

Hoshi wo Ou Kodomo’dan Kimi no Na wa.’ya referans: Yomi Tanrısı’nın vardığı ‘Dünyanın Sonu’ noktası, görsel ve mitolojik anlamda Kimi no Na wa’nın ‘Ölülerin Diyarı’ ya da ‘Kuyruklu yıldız takımının düştüğü’ alana referans olmuştur. Bu tarz referanslar sadece bu iki film arasında yok; Shinkai, Kimi no Na wa. için bir filminden daha referans almıştır, onu da ilerleyen maddelerde belirteceğim.

Kimi no Na wa. (MAL: 9.34, IMDB: 8.7)

İçinde azıcık mitoloji ya da duygusallık olan bir animede ‘kırmızı kader ipleri’ tanımlamasını muhakkak duymuşsunuzdur. Japonlar, gerçek hayatta da ruh eşlerinin birbirlerine kırmızı iplerle bağlandıklarına inanırlar. Sevgili Shinkai de bu geleneksel inanışı filmin merkezine koymaktan ve geleneksel ile yeniliği harmanlamaktan hiç geri durmamış. Yönetmenin başarılara doymayan Kimino Na wa.’sı benim listemin 2. sırasında. 2016 yılında gösterime giren film 1 saat 46 dakikalık bir süreye sahip.

Kimi no Na wa.’nın Japonya’da bu kadar çok tutmasının iki büyük nedeni var;kabalık şehirlerde sıkışmış kalmış insanların geldikleri kırsal bölgelere duyduğu özlem ama yine de şehirden kopamayış ve kaderlerinde yazılı olan aşkı bulacaklarına dair besledikleri sonsuz inanış. Ünlü yönetmen, bu nedenlerden dolayı özellikle Japon izleyicisini kendisine çekmiş durumda, filmi sinemada birkaç kez izleyen Japonlar oldukça fazla.

Shinkai’nin her filminde trenler, sonsuz gökyüzü, detaylara boğan arka plan panelleri görürüz. Kimi no Na wa.’da da bunu her yere serpiştirmekten geri kalmayan yönetmen şahane bir görsellik sunuyor.

Kimi no Na wa. pek çoğunuzun bildiği gibi standart bir beden değiştirme hikayesi değil. Zamansal döngü içerisinde birbirlerini bulan iki gencin romantik hikayesi. Birbirlerinin yerine geçme durumu çok klişe olsa da Shinkai de bu konunun üzerinde pek durmamış zaten, bizim kafayı yormamızı istediği bölüm yazının başında da belirttiğim gibi ‘kırmızı kader ipleri’ yani duygular ve bu duyguları beslediğimiz kişiler. İşte bu nedenle filmin hikaye anlatımı ve olay örgüsü beni tatmin etti.

Kimi no Na wa.’yı henüz izlememiş olanlar için kısaca hikayesini anlatacak olursam; Mitsuha Japonya’da kırsal bir kesimde yaşamaktadır ve babası da belediye başkanıdır. Kampanyalardan dolayı babası çok evde olmadığından daha çok kız kardeşi ve büyük annesi ile kalan Mitsuha dürüst bir kişiliğe sahip olmasına karşın geleneklerden, babasının seçim kampanyasından hiç hoşlanmamakta ve Tokyo’ya gitme hayalleri kurmaktadır. Taki ise Tokyo’da yaşayan ve İtalyan restoranda yarı zamanlı çalışan güzel sanatlar ile mimariye ilgi duyan bir lise öğrencisidir, ayrıca restorandaki senpaisi Miki’den de hoşlanmaktadır. Bir gün uyandıklarında Taki bedeninde Mitsuha’yı, Mitsuha bedeninde Taki’yi bulacaktır.Birbirlerinin bedenlerini keşfetmeleri, kişiliklerine etkileri o kadar iyi işlenmiştir ki işte o zaman rüyaların kader olduğu gerçeğini kavramaya başlarız.

Yönetmen Shinkai, meslektaşı Satoshi Kon gibi rüyaların başka bir evrene açılan kapı olduğu gerçeğine dayanarak paralel evrenleri bir araya getirmiştir.

Kimi no Na wa. ile ilgili son zamanlarda en çok konuşulan konu Oscar’a aday gösterilmeme meselesiydi. Kimi no Na wa’nın herhangi bir ödüle (en azından şimdilik) layık görülmemesinin nedeni; filmin iki önemli sahnesinin daha önceki 2 filimden referans alınması olabilir. Bu da, filmlerde aranan özgünlüğün önüne geçen bir unsurdur. Film, dünyanın en çok izlenen animesi olduğuna göre hayranları tarafından esas ödülü de kapmış durumda.

Kotonoha no Niwa (MAL: 8.34, IMDB: 7.6)

“Böyle bitmesin hikayemiz” dediğim Shinkai filmlerinden biri oldu ama gerçek hayatta tam da böyle bitme olasılığı yüksek olduğundan ve film gerçekliği baz aldığından oldukça tatmin ediciydi. Belki biliyorsunuzdur ama ben bilmeyenler için aktarayım; filmdeki arka plan ve mekan çizimleri gerçek görüntülerden tasarlanmış. Şehir planlaması olarak Tokyo kullanılırken, park tasarımı için Tokyo’daki Shinjuku Gyoen parkı örnek alınmış.

Shinkai’nin büyük kadın, genç erkek temasına değindiği ilk filmi Kotonoha no Niwa 2013 yapımı ve 46 dakika. Film, 2013 yılında Kobe Tiyatro Film Ödülü’nü kazandı, 2014 yılında AniMovie Award’da ‘en iyi film’ ödülüne layık görüldü.

Hikaye, yağmurlu günlerde okulu asan liseli öğrenci Takao Akizuki ve yaşadığı hayattan memnun olmayan yetişkin kadın Yukari Yukino’nun kaçış noktası olan parkta buluşmalarını ve gelişen romantizmi konu alıyor. İki insanın duygularının derinlemesine işlendiği filmde görsellik sizi bulunduğunuz mekandan soyutlayıp içine hapsediyor. Takao, ayakkabılara ve ayakkabı yapımına düşkün bir gençtir ve bu ilgisini mesleğe dönüştürmenin hayalini kurmaktadır. Takao, yağmurlu günleri çok sevmekte ve sabahları ilk dersi asıp bahçedeki çardağın altında yağmurun sesi ile ayakkabı eskizlerini yaratmaktadır. Yine yağmurlu bir günde bahçedeki çardağa gittiğinde Yukari ile karşılaşır ve birkaç yağmurlu günde daha karşı karşıya gelirler. Sonra farkında olmadan ikisi de yağmuru bahane edip birbirlerini görmek için oraya gider olurlar. Hayata yeni atılan Takao ve hayattan yorulan Yukari, yağmurlar bitip de gerçek hayatla baş başa kaldıklarında neler olacaktır?

Kumo no Mukou, Yakusoku no Basho (MAL: 7.87, IMDB: 7.2)

Shinka’nin ilk uzun metraj filmi olan Kumo no Mukou Yakusoku no Basho, “insanlar rüya görüyorsa dünya da görüyordur” teması üzerine yoğunlaşıp dünyanın gördüğü rüyaları “paralel evrenler” olarak tanımlıyor. Canada Fantasia Film Festivali’nde halkın seçimi ile ‘en iyi animasyon film’ ödülünü alan Kumo no Mokou, Yakusokuno Basho 2004 yapımı ve 1 saat 30 dakika sürüyor.

Her ne kadar pür bir aşkın üzerine inşa edilse de filmin içindeki aforizmalar dikkatle izlemenize neden oluyor. 1. sıraya yerleştirdiğim film gibi bu film de Kimi no Na wa.’ya referans olan sahne içeriyor; bu filmdeki referans sahne ise paralel evren kesişmeleri.

Filmin hikayesine gelecek olursak; alternatif bir gerçeklikte Japonya 2. Dünya Savaşı sonunda Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye bölünmüştür ve Honshū, Kyūshūve Shikoku adaları ABD’nin, Hokkaidō ise Birliğin kontrolü altındadır. Bu birlik 1974 yılından beri Hokkaidō’da inanılmaz yüksekliğe erişen (Tokyo’dan bile rahatça görülen) bir kule inşa etmeye başlamıştır. 1990 yılında ABD’nin Güney’den çekilmesinin ardından iki ülke müttefik kalır. Ancak Kuzey’deki Birlik varlığı devam etmektedir ve Kuzey, Güney arasındaki sınır gerginlikleri güncelliklerini korumaktadır. Bu esnada Uilta isimli bir yeraltı örgütü Japonya’yı tekrar bir araya getirmek üzere Birlik sınırında çeşitli eylemler gerçekleştirmektedir.

1996 yılında, Güney Japonya’nın Aomori vilayetinde yaşayan üç arkadaş, Hiroki Fujisawa, Takuya Shirakawa ve Sayuri Sawatari birbirlerine bir gün Hokkaidō Kulesi’nin sırrını keşfedeceklerine dair söz verirler. Hiroki ve Takuya bugünden sonra küçük bir uçağın inşasına başlarlar. Ancak, Sayuri o yaz yakalandığı garip uyku hastalığı nedeni ile Tokyo’ya götürülür.

Aradan geçen üç yıl üç arkadaşı tamamı ile farklı yönlere savurmuştur. Hiroki, Sayuri’nin ortadan kaybolmasının ardından Tokyo’ya taşınmış, hükumet için araştırmalar yapan Takuya ise Uilta ile ilişkiye girmiştir. Birbirlerine verdikleri sözün ardından geçen üç yılın sonunda Hiroki, Sayuri’yi bulur ve komada olduğunu öğrenir. Sayuri’nin bilincini geri getirmek için Takuya’nın yardımını isteyen Hiroki birsüre sonra Sayuri ve Hokkaidō kulesi arasındaki esrarengiz bağlantı ile yüzleşecektir.

Kuleyi, Sayuri’nin dedesinin inşa ettiği bilgisini de düşelim, belki filmi farklı bir gözle izlemenize neden olur, gerçi filmin ortalarında bu bilgi veriliyor ama filmi izlemeden önce bilmeniz daha farklı bir bilinçle izlemenizi sağlayabilir.

Hoshi no Koe (MAL: 7.52, IMDB: 7.5)

Bu filmi ilk izlediğimde ‘Interstellar’ filmine ilham kaynağı oldu mu diye düşünmeden edemedim. 25 dakikalık kısa film, 2002 tarihli ve Shinkai’ye mali anlamda başarı getiren ilk film. 2002 yılında Animation Kobe bu filme “en iyi montaj” ödülünü verirken, film 2013 yılında Seiun Ödülü’ne layık görüldü.

Noboru Terao ve Mikako Nagamine, birbirlerinden çok hoşlanan, ileride de birlikte olma kararı alarak aynı lisede olmak için can atan bir çift. Bu esnada, dünya Tarsian adı verilen uzaylı bir ırka karşı amansız bir mücadele vermektedir.2048 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler, Tarsian’lara karşı koyabilecek askeri yapılanmayı tamamlamıştır. Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan takip filosuna seçilen pilotlardan birisi de Mikako’dur. Uzayın derinliklerinde yabancı bir ırkın peşindeki Mikako ile dünyadaki yaşantısına devam etmek zorunda kalan Terao arasındaki tek iletişim aracı cep telefonlarından yollayacakları mesajlar olacaktır.

Zamanın akışı ve o çaresizlik insanın yüreğine o kadar dokunur ki, film birsci-fi olmaktan çıkar.

Ayrıca bu film ile ilgili şu notu da düşeyim; ana karakter Noboru Terao’yu yönetmen Shinkai seslendiriyor.

Kanojo to Kanojo no Neko (MAL: 7.51, IMDB: 7.6)

1999 yapımlı bu OVA, 4 dakika sürüyor ve yalnız bir kadının yağmurlu bir günde  sahipsiz bir kediyi evine aldıktan sonra kedinin gözünden yaşananlar anlatılıyor. Kedi güzel, akıllı ve çalışkan sahibesine aslında daha görür görmez aşık olmuştur. Filmin en sevdiğim yanı,kedinin bir başka kediye sahibesini ne kadar sevdiğini anlattığı kısımdı.

Human Grand Prix’te ‘Yaratıcı İnsan’ ödülüne layık görülen bu kısa filmi diğerlerinden ayıran özellik ise, Shinkai’nin gerçek hayatına dayanması, bu hikayede anlatılan kedi Shinkai’nin ta kendisi olurken, ‘O’ olarak filmde kendisine yer bulan Kanojo (gerçek adı olmayabilir) ayrıldığı kız arkadaşıdır.Ayrıca filmdeki kedi Chobi’yi de, yine Shinkai seslendirmektedir.

Bu kısa filmin, Kanojo to Kanojo no Neko: Everything Flows adında bir alternatif versiyonu da bulunmaktadır. Alternatif versiyon 2016 yılında yayınlanırken bölümler 7 dakika sürmekte ve toplamda 4 bölümden oluşmaktadır. Chobi, artık Daru’dur ve onun gözünden Miyu’nun hayatı anlatılır. Bu filmin yönetmeni de Kazuya Sakamoto’dur.

Dareka no Manazashi (MAL: 7.56, IMDB: 7.3)

Sadece 6 dakikaya o kadar çok duygu yüklenmiş bir film ki, neredeyse her saniyesinde kendinizi sorgularken buluyorsunuz. Shinkai’nin pek beğendiğim kısaları arasında olan Dareka no Manazashi, bir baba ve kızın hikayesini konu ediyor. Küçükken babasının dizinin dibinden ayrılmayan kızın büyüyünce babasına bakışının nasıl değiştiğini izliyoruz ve bir gün kızın kendisini sorgulamak zorunda kalışına tanık oluyoruz. Çünkü babası ile arasında bağ kuran kedileri artık aralarında değildir ve aslında içten içe sevdiği babasını da kaybetmeden önce onunla eskisi gibi olabilecek midir?

Aile olma kavramının altını eşeleyen bu kısa filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.

Byousoku 5 Centimeter (MAL: 8.08, IMDB: 7.8)

Pek çok kişi bu filme bayılmış olsa da Shinkai filmleri arasında benim için 8. sırada, bu sevmediğim anlamına gelmesin; sadece diğerleri ile kıyaslanınca “Bu filme 8 veresim gelmez” demek istiyorum.

3 farklı hikayeden oluşan Byousoku 5 Centimeter Takaki ve Akari arasındaki derin bağları konu alır ve Shinkai filmlerinde bolca gördüğümüz tren bu filmde başrol olacak kadar merkezdedir.

Filmin ilk hikayesi ve bölümü olan ‘Okasho’ Takaki ile Akari’nin bir araya geldikleri günü anlatır. Ailesinin iş değişikliğinden dolayı Akari Shinohara,ilkokulu bitirdikten sonra Takaki’den ayrılmak zorunda kalmıştır. Takaki veAkari arasındaki derin bağlar, onların bugüne kadar birbirlerinden kopmasını engellemiş ve birbirleriyle mektuplar yoluyla iletişim kurmuşlardır. Ancak Takaki, ailesinin Kagoshima’ya taşınacağını öğrenince bu fırsatı değerlendirerek trenle Akari’nin ziyaretine gitmeye karar verir. Sonraki bölüm ‘Cosmonaut’ adını almıştır ve başka birinin bakış açısı ile bu buluşmadan sonra Takaki’nin hikayesi anlatılır. Yıllar geçmiş ve Takaki lise son sınıf öğrencisi olmuştur. Takaki, hala Akari için mektuplar yazmakta fakat bu mektupları Akari’ye göndermemektedir.Bu sırada Takaki’nin sınıf arkadaşı Kanae Sumita, Takaki’ye aşık olmuş ancak Takaki’ye açılmak için gerekli cesareti toplayamamıştır. Üçüncü ve sonuncu hikaye 5 Centimeters per Second adındadır ve yıl 2008’dir. Akari ve Takaki’nin yolları ayrılmıştır. Takaki, bir bilgisayar programcısı olarak artık Tokyo’da yaşamaktadır. Akari ise evlilik hazırlığı yapmaktadır. Bir gün Takaki, tren yolunun orada, kendisine tanıdık gelen bir kadın görür. İşte bu trende karşılaşma kısmı da yine Kimi no Na wa. sahnelerinden birine ilham olmuş olabilir.

İlk hikaye 26 dakika, ikinci hikaye 21 dakika ve son hikaye 16 dakika sürmektedir.

Neko no Shuukai (MAL: 7.01, IMDB: 6.7)

Önce Ani* Kuri 15 projesinden kısaca bahsetmek istiyorum. Ani* Kuri 15, Japonya’nın animasyon endüstrisindeki çeşitli yaratıcılar tarafından oluşturulan toplamda 15 dakikalık kısa film serisi. Projenin adı Ani* ‘anime’ ve Kuri ‘yaratıcılar’ kelimelerinin kısaltılmış halinden doğar. Her yönetmene 1 dakikada hayata dair anlatmak istedikleri duyguyu aktarmaları istenir.

Bu projenin 3. sezonunun 2. bölümünde Shinkai’nin Neko no Shuukai isimli 1 dakikalık kısası yer alır, bu kedinin adının da Chobi olduğunu belirtmemiz gerekiyor. 1 dakikalık filmi kısaca özetleyecek olursam; evde sevgi dolu ailesi ile yaşayan Chobi’nin kuyruğuna sürekli basılması sonucu diğer kedilerle birleşmeleri ve insanları yok etme hayalleri anlatılır ama görülen o ki kediler yemek sevgilerine yenik düşeceklerdir. Çok eğlenceli bu filmi muhakkak izleyin, hatta izlemeye başlamışken diğer 14 tanesine de bakmayı unutmayın.

Tooi Sekai (MAL: 6.60, IMDB: 6.2)

Yine 1999 yapımı olan bu kısa film sadece 1 dakika ve bir kadın ile erkeğin arasındaki romantik ve melankolik ilişkiyi anlatıyor. Shinkai’nin ilk kısası olan bu filmin müziği gerçekten harika, kurşun kalem çizimleri gibi görünen sahnelerdeki o melankoli, müzik ile ciğerlerinize kadar iniyor. 

Kaynaklar: 
wikipedia 
myanimelist 
türkanime

Serpil Şahin: Serpil Şahin, üniversite yıllarından beri medya işi ile ilgileniyor. Radyo ve TV ile başlayan yolculuk, İstanbul’a döndüğünde gazete ve dergi ile devam eder. Bir süre sonra dijital medyayı öğrenmeye karar verir ve 2006’dan bu yana dijital medya üzerinde çalışır. Dijital medyanın hem mutfağında, hem restoran bölümünde bulunan Serpil, 2013 yılında kendi ajansı Happygen’i kurar. Happygen’in kurulduğu dönemlerde ilk kitabı Aşk Yemeği Acılı Sever çıkar, şimdilerde 2.kitap için çalışmaları devam ediyor. Tam bir müzik aşığı olan kadın, anime ve mangaya karşı koyamıyor. “Hayatlarımızda tiyatro, masal, sinema ve sevgi bolca olsun.” dileğini her gün evrene yolluyor. Umarız o uzaylı bu güzel dilekleri yutmaz.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale