Önce şaşırdım biraz, karnının içindeyken hissettiğim sıcaklık yoktu, neredeyim ben? üşüdüm sanki, aramızdaki kordonu da kestiler, terk etmek mi koymalıyım bunun adını, beni ilk o mu terk etti? Yoksa ayrılık mı? Yoo… Hala yanımda bu sıcacık kadın, orada işte, ne de güzel kokuyor, bunun adı “sevgi” olmalı. Hayat boyu kokusunu sevdiğim insanların yanında huzurlu olmalıyım o zaman. Kaydet bu duyguyu. Uyandığımda onun yüzünü gördüğümde ona sarılmak için karşı konulmaz bir arzu duyuyorum. Sevmek sarılmak mı demek oluyor yani? Anneymiş gerçek adı. Annen diyorlar… “Anne mi oldun sen?” dedi biri ona, duydum. Ah annem! keşke aramızdaki o kordonu hiç kesmeselerdi… Böyle nasıl olacak bilemiyorum.
Peki bu adam kim? Güçlü biri olmalı, daha iri yarı baksana, elleri daha kocaman, bence bana bir şey olursa o kocaman eller beni koruyabilir. Bence bu adam dünyanın en güçlü adamı olmalı. Ölümsüz olmalı o, öyle ya hiç insanın babası ölür mü? Daha neler! “Güven” olsun onun adı da ben en iyisi hayat boyu seveyim böyle kocaman adamları ve onların kocaman ellerini. Baksana bana nasıl da sevgi dolu bakıyor. Demek ki güven varsa sevgi de oluyor. Bunu da kaydet belleğine.
Benim annem ve babam her şeyi bilir ne derse doğrudur. Geçen gün arkadaşımla oyun oynarken, arkadaşıma annesi ‘aptal’ dedi. Demek ki benim arkadaşım bir aptal, öyle olmasa annesi öyle der miydi hiç (!) o da bu duyguyu kayıt etti. Üzüldüm ben, keşke arkadaşım aptal olmasaydı. Sarıldım ona.
Aslında tam olarak okula başlayınca gerçeği öğrendim. Annem babam değil, asıl her şeyi bilen kişi öğretmenimmiş! Annemle babamın bir şey bildiği falan yokmuş. Öğretmenim bana ne olduğumu söylüyor, nasıl olmam gerektiğini de, yetersizliklerimi de söylüyor. Olmamış diyor yapamamışsın… Demek ki beceriksizim… Yapamıyorum… Mecburen bunu da kaydedeceğim.
İşte böyle başlıyor hepimizin hikayesi, yaşadığımız her duyguyu kendimize kodlayarak, isimlendirerek, bazen doğru bazen çok yanlış olarak kayıt altına alıyoruz. Seçemeden her şeyi kaydediyoruz, lazım olunca belleğimizden geri çağırmak üzere ve karmakarışık bir hal alıyor, kayıtlar bugünümüzü etkilemeye ve bizi mutsuz etmeye başlayınca da başa dönmek için çabalıyoruz… Hipnoz ile çocukluğumuza gitmeye mi uğraşmıyoruz, aile dizimlerine mi katılmıyoruz, neler neler yapıyoruz o kayıtları temizlemek için, halbuki her şey ne kadar masum başlamıştı. Her başlangıç iyi niyet ve masumiyet barındırmaz mı?
Biz gerçek içinde doğar ama yalanlara inanarak büyürüz. Bu insanlığın büyük dramıdır.
Ben küçük bir çocuktum. Masumdum ve olmam gereken kişi yalanına inandım. O kişi olabilmek için çok çalıştım ve inandığım hikayem gerçek oldu. Hikâye doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü değildir. O sadece bir hikayedir.
Peki ya senin hikayen?
İlginizi çekebilir: Aşka aşık kadınlardık biz, sevgiye sevdalandık