Emeklilik ve çalışmak üzerine: Tüketmek için mi üretmek için mi dünyadayız?
Nasıl da abartılmış emeklilik? Ne kötü bir hedef bu? Bu hedef ile mi çalışacaksın her gün? İnsanlara çalışmanın bir külfet olduğunu öğreten kim? Çalışmamak çok mu iyi? Aslında evde pinekleyen bir işsize sor bakalım.
Doğaya bak. Her hayvan, her gün, her öğün için çalışmak zorunda. Balıklar denizin dibini karıştırırken kuşlar solucan avında, ayılar böğürtlenleri tek tek toplarken aslan zebranın peşinden koşup terlemekte. Çalışmayana yemek yok. Hangisi emekli söylesenize bana? Doğada öyle bir şey yok. Mandıra Filozofu da filminde öyle demişti. Yemeğini toparlayamadığın zaman ölürsün; dead, morto, gone… Başkalarına yem olursun. Bu iş doğada böyle. Yaşlı hayvan görmezsiniz. Emekli hayvan ise hiç yok.
İnsanoğlu parayı bulduğunda işler değişti zaten. Biriktirmeye başladı. Birikince de emeklilik diye bir şey başlattı. Şimdi etrafımız bir an önce emekli olmak isteyen homo sapiens ile dolu. Böylelikle işe gitmek zor, zevksiz ve külfet olarak adlandırıldı. Pazartesi sendromu yaratıldı. TGIF falan…
Yaptığın işi sevmek üzerine bir yazı yazmıştım, okumayanlar okusun.
Bir arkadaşım 3 haftalık senelik izninden döndüğünde şirketinin ona 5 gün ek izin verdiğini öğrenince kafayı sıyırmıştı. “İşe dönmek istiyorum” diye haykırıyordu. Başınıza gelmiştir belki. Geçen bayram mesela çok uzun bir tatildi. Birçoğumuz işimizi özledik. İşte asıl gerçek bu. İnsanlar çalışmayı aslında çok seviyorlar. Çalışmadıklarında üzgün ve depresif oluyorlar. Ama kültürlerimiz hep tembelliği savunduğu için çelişki yaratılmış. Ama kültürler yanlış. Radyo DJ’lerinin “Ahhhhh, yine işe gitmek zorundayız” gibi beyin yıkayıcı boş lafları çok yanlış. Nasıl bir hasar yarattıklarını farkında bile değiller.
Yüzyılın icatlarına bakarsanız hep tembelliğe yöneliktir. Ateş yakmak artık çakmakla çok kolay. Çamaşır, bulaşık makineleri, televizyonun uzaktan kumandası, hep tembellik. Sonunda olanlara bak, tembellikten ve hedefsizlikten kansere yenilmiş bir insanlık.
Emeklilik yok arkadaşım. Yaşadığın son güne kadar çalışacaksın. Bu, işe gitmek yerine balık tutmak olabilir. Domates ekmek veya okul çocuklarının karşıdan karşıya geçmeleri için trafiği durdurmak bile olabilir. Vakıflarda çalış. Para kazanmak zorunda değilsin, ama bir amacın mutlaka olacak. Öyle kahveye gidip vıdı vıdı hükümeti veya futbolcuları eleştirmek, dedikodu yapmak olmaz. Bu iş değil. Verimli ol, yaratıcı ol. Evren seni yaratman için yaratmış, tüketmen için değil.
“Çalışmak ruhun terbiyesidir” der bir arkadaşım (SŞ).
Soru: Yaşamak için mi çalışmak, çalışmak için mi yaşamak?
İkisi de diye cevapladım. Birincisi, bedenimizi beslemek için gerek. İkincisi ise ruhumuzu. Evet, çalışmak, başka bir deyimle vermek, hizmet etmek, yaratmak… Aslında bizim yaratılış amacımız budur ve ruhumuzu besler. Asıl amacımız bedenimizi besleyip obez olmak değil, ruhumuzu besleyip ermiş olmaktır. Hedefi şaşırmayın.
Zevkle çalışın, hizmet edin ve bundan zevk aldığınızı kendinize hatırlatın, ruhunuz beslensin, huzur bulun. Sonra da bu zevki başkalarına aşılayın. Paylaşınca azalmayan şeyler bunlar.
İlginizi çekebilir: “Chatleşmek” üzerine: Mesajlaşma uygulamaları yüz yüze konuşmanın yerini mi aldı?