Elinizi uzatmaktan korkmayın: Başarılı olmak kimseyi tek başına muhteşem yapmaz
Lisedeyken okulun atletizm takımındaydım. O takımda olmayı çok seviyordum. Kısa mesafe koşucusuydum. Ya da hocalarımın öyle bir öngörüsü vardı. 100 metre mesafe için çalıştırılan grubun içindeydim. Gelin görün ki feci bir kısa mesafe koşucusuydum. Çok yavaş çıkış yapıyordum, arayı kapatamıyordum, çabuk kesiliyordum. Yavaş yavaş hocalarımın da benden umudu kestiklerini hissediyordum. Ben yine de her antrenmana koşarak geliyordum çünkü o takımın bir parçası olmak ve koşmak beni çok mutlu ediyordu. Beni takımdan atmama sebepleri muhtemelen acıdıkları içindi. İyi niyetli ve azimliydim. Disiplinliydim. Sevimli ve iyi kalpliydim. Sızlanmadan her denileni yapıyordum ama belli ki takımda yarışmak için gerekli yetenek bende yoktu. O dönem yaşadığım başarısızlık hissini hala hatırlıyorum. Bir gün beni muhtemelen oyalanayım diye uzun mesafe antrenmanına sokmuşlardı. O antrenmanda her ne yaptıysam hocanın dikkatini çekmiş olmalı. “Kim o arkada koşan beyaz şortlu kız?” diye sormuş, “Tam göremiyorum buradan.” “Özlem” diye cevap vermişler. “Hangi Özlem?” demiş. “Ya işte bizim Özlem yok mu? Kısa mesafeci. Uzun antrenmanına girsin bugün demiştiniz.” Emine hocam – kulakları çınlasın- şaşkınlık içinde bakmış. “Çağırın bana Özlem’i” demiş. Sonra da eklemiş “Sakın biz bu kızı yanlış alanda eğitiyor olmayalım?” O günden sonra beni bir ay boyunca uzun mesafe antrenmanlarına soktular. Bir ay sonra liseler arası 800 m yarışında Ankara Şampiyonu oldum. O günden sonra da bir daha hiç kısa mesafe koşmadım.
Yıllar geçti, okullar bitti. O zamanlar çok da bilmeden İnsan Kaynakları kariyerini seçtim. Bugün İnsan Kaynakları kariyerime başladığım günün üzerinden tam 20 yıl geçmiş. İyi ki de bu mesleği seçmişim. Sayısız insan işe aldım, onların kurum içerisindeki kariyer yolculuklarını izledim. Kimilerinin başarılarına, terfilerine şahit oldum. Kimilerinin eşyalarını toplayıp şirketin kapısından çıkışlarını izledim. Bu terfilerin hepsi hayırlı olmadığı gibi, her kapıdan çıkış da bir kaybediş olmadı. Ekiplerinde performans alamadıkları bir çalışan olduğunda her amatör yöneticinin yaptığı gibi soluğu odamda alırlardı. “Bu arkadaşla el sıkışmamız lazım. Olmuyor.” Bu sözü her duyduğumda seneler önce 100 m koşamadığımda beni takımdan atmayan Emine hocam aklıma gelir. “Sakın biz bu kızı yanlış alanda eğitiyor olmayalım?” İçim sızlar. Bir insandan vazgeçmek bu kadar kolay mı? Hayatım boyunca bu cümleyle savaştım. “El sıkışmamız lazım, olmuyor.” Neydi olamamasının ardında yatan? Bir eğitim eksiği mi vardı? Ya da adaptasyon? Belki ikili ilişkilerde yönlendirilmeye ihtiyacı vardı? Ya da belki de yanlış yerdeydi. Doğru yerde bir mücevher gibi parlayacaktı. Ne mutlu ki Emine hocamın izinden giderek yanlış yerlerde olan nice yeteneklerin doğru yerlerde parlamalarına vesile oldum.
Başarılı olmak hiç birimizi tek başımıza muhteşem yapmaz. Bunu sağlayan tek şey yardım elimizi uzatıp bir başkasının muhteşem olmasına vesile olmaktır. “İlişkiler her şeyden önemlidir” demiş. Margaret Wheatley. “Evrendeki her şey birbiriyle ilişki içindedir ve varolmalarının da dayanağı budur. Hiçbir şeyin tek başına varolmasının yolu yoktur.” Kendi kendimize yetebileceğimiz bireyler olduğumuz masalını artık bir kenara bırakmamız gerekiyor. Başta iş hayatında olmak üzere her alandaki başarının temel şartı insanlara karşı değil insanlarla birlikte çalışmaktır. Eğer birlikte çalıştığımız insanların içindeki iyiyi, güzeli, yeteneği çıkarabilmeyi başarabilirsek, bundan daha güzel bir mutluluk ve kazanç yoktur. Herkesin çevresindeki herkese bu gözle bakmasını dilerim. Bu bir ekip arkadaşınız olabilir, komşunuzun çocuğu olabilir, bakkalın çırağı olabilir. Daha doğru bir yere ait olduğunu hissettiğiniz kişilere yardım eli uzatabiliyorsanız yapın! Evet biraz efor sarf edeceksiniz ama size söz veriyorum ki buna değecek. Hepinize güzel bir hafta diliyorum.
İlginizi çekebilir: Küçük şeylerin farkına varmak için: 2018 dilek listesi