Hayatın zıt yanlarının bir arada olduğu bir dönem yaşıyor dünya. Gitmeyi kalan duygusundan, panzehiri zehir üzerinden, duygularımızı kavramlar üzerinden anlatır olduk. Bize yansıtılan bir projeksiyon oldu her şeyi tanımlayan, tanımlamalar alıkoydu olağan halimizi anlamaktan, üstüne üstük şikayet ettiklerimize hizmet eder gibi oldu bir taraftan.
Bulanık bir giriş oldu yazıya, yazdıkça berraklaşacak belli ki.
Dünya Çevre Günü kutlandı bu hafta. Böyle günlerin olması güzel, böyle günlerde insanların bir araya gelip öngörüleri değerlendirmesi güzel. Ama biraz trend kısmında kalıyor gibi her şey. Kapımızın önünü süpürme eylemi öğretilemeden büyük büyük projeler konuşuluyor.
‘Nerede bu kapının önü, göster süpürelim’ diyenler için
Uzun yıllardır turizm ve gastronomi sektöründeyim. Ben mesleki tecrübeme dayalı bir kapı göstereceğim, burası benim kapımın önü. Bu iki sektörde insanlara hizmet etmek odaklı, kişilerin konforunun her şeyden değerli kılındığı sektörlerdir. Bizim ülkemizde ikisi de önemli bir hizmet alanını kapsar. Hayatım boyunca doğayı kendimden hep çok daha büyük gördüm. Bunu ekolojik yanımla söylemiyorum. Son birkaç yıldır da devasa bir ormanda, kendine yeterlilik üzerine kurulu bir çiftlikte yaşıyorum.
Turizmin doğa ile ilişkisinin koptuğu yeri mesleki hayatımda çok gözlemledim. Her şey mükemmel görünsün istiyor diye herkes, az suyun olması fikrini kabul edemiyoruz diye, her şeyin daha fazla ışıl ışıl olması gerektiğine inandırarak, masaların donatıldığı, ormanın ortadan kaldırılıp peyzajların düzenli göründüğüne inanıldığı, yeraltı sularının kaynaklara dönüştürüldüğü bir şey yaratmışız gibi. Yıllarca çalıştığım mutfaklarda her şeyin nasıl döküldüğüne tanıklık ettim. En çok bu yüzden son 10 yıldır atıksız mutfak için çalışıyorum. Günaha tanıklık etmenin tövbekarlığı diyebiliriz buna.
Bir önerim var, biz yapılanları durduramıyoruz belli ki, kapımız küçük ya bizim süpürebildiğimiz, belki küçük bir harekettir bizim de çevreye katkımız. Tatiller elbet yapılacak, uzun masalar elbet kurulacak keza bunları da yapmazsak nasıl geleceğiz kendimize. Ben diyorum ki sadece biraz gözetelim; nerede ne yiyoruz, nerede uyuyoruz, neye ve kime hizmet ediyoruz… Yerli üretim konusunda hala kendinden ödün vermeyen restoranlar inanın atıksızlık ve çevreye saygı konusunda epey ilkeli davranıyorlar. Otelcilikte size para karşılığı konfor veren değil de sizi sarıp sarmalayan, evden daha ev hissettirebilecek birçok yer var. Daha iyi olmanın tüketim ve daha fazla eşya almak olmadığını bilen, değerlerini duygularına harmanlamış konaklamalar.
Son yıllarda “check in” yapmak diye bir sözcük geldi hayatlarımıza. Bu sözcük bana öz iradesizlik hissettirdi hep nedense. Aslında hiç sevmeyeceğimiz bir yere gideceğimizi bilmek gibi. Ayakta bekletilerek, yer yer azarlanarak illaki gitmemiz gerektiğini düşündüğümüz o yer bana hep misafirine böyle davranan, dünyadaki misafirliğini nasıl tamamlar kim bilir dedirtti. Demem o ki biraz bıraksak bu alışkanlıkları, silkelesek işletmeleri, eğer bu ormanı yok ediyorsan, eğer sürekli ucuz diye beni zehirleyen sofralar kuruyorsan, kaç tabak sattığın kaç kişi zehirlediğinden daha önemli ise, bunu satın alarak tarımı da baltalıyorsan, ben sana gelmiyorum desek. İşte burası bizim kapımızın önü olabilir. Küçük bir süpürme eylemi tüm mahalleyi değiştirebilir.
Kimse kimseden dünyayı kurtarıyormuş gibi davranmasını beklemiyor aslında. Küçük alışkanlıklarımızı gözden geçirmemizi bekliyor. Biliyoruz ki bize yaşamımızda iyi gelen de kötü gelen de günlük küçük rutinlerimiz. Rutinler, alışkanlıklara dönüşünce elleri epey güçleniyor. Dilerim bu yıl Dünya Çevre Günü farkında olmadan hep beraber kutladığımız bir panayıra dönüşür. Panayırda ihtiyacımız kadar talepler dilemek iyi gelecek dünyaya eminim. Hala gıdanın geleceği konuşulurken büyük büyük ikramlar sunuluyor konuşmacılara, hala doğal yaşam desteklenirken büyük büyük masalarda konuşuluyor konular. Bu yiyecekler dökülüyor sonra ve o gün orada sürdürülebilir yaşam ele alınmış oluyor. Doğa bir trend değil, hiçbir zaman modası geçmeyecek bir gerçekliktir.
Gittiğimiz her yer ile, tüketim alışkanlıklarımız ile, konforu sadece insana vakfedilmiş olarak görmekle, biz de bir şeylere hizmet ediyor olabiliriz. Sadeliğin konforunda buluşabilmek umuduyla…
İlginizi çekebilir: Yemek ile ilişkilendirilmiş ilişkiler