Çoğu zaman olan biten her ne ise, ona takılı kaldığımız anlarda, ya geçmişe yönelip ‘keşke’ inşasına başlarız ya da gelecek için kaygılanırken buluruz kendimizi. Peki hiç günümüzde oldukça popülerleşen ‘anda kal’ mottosu ile sorunlara ya da durumlara bakmamızın nasıl bir yolculuk olduğunu düşündünüz mü?
Çağımız modern yaşamı ve gündelik rutinlerin içinde sıklıkla bir öğüt niteliğinde bize hatırlatılır anda kalmak. Anda kalmak, algı biçimi olarak zamanı doğrusal kavradığımız bir rutin içinde, o rutini bir noktada durdurmak ve bedenen, ruhen ve zihnen içinde bulunulan hali deneyimlemek, o halin içinden geçmek olarak özetlenebilir. İçinde olduğun hal keyifsiz, tatsız, stresli olabilir ancak bu gibi durumlarda çözümün o halden kaçmak yerine içinden geçmek olduğunu hatırlatır bize bu motto.
Kendimize yönelttiğimiz içsel eleştirileri susturup, akışın içinde, olanı olduğu gibi kabul edip yola devam edebilmek çoğu zaman zordur. Çevremizdeki herkesin belli başlı sorunları olduğunu kabul edebilmek, dünya üzerinde her işte başarılı olamayacağımızı fark etmek, bunu sindirmek, sorunlarla içinden geçerek yüzleşmenin bir yolu olarak tariflenir. Ancak her başarısız olduğumuz noktada, başarısızlığa kızmayı fark etsek dahi, bu farkındalığa geç eriştik diye de kendimizi hırpalıyor olabiliriz.
Kendi bedenimden yola çıkarak edindiğim deneyimler üzerinden konuşacak olursam, şiddetli öz eleştiri ya da öz hırpalama kısa vadede daha düzgün beslenmemi ya da örneğin daha sıkı yoga pratiği yapmamı sağlamış olsa dahi, uzun vadede yaratılan tüm negatif dönüşlerin aslında ihtiyacım olan şeyin tam tersi olduğunu farkedebiliyorum. Meditasyon pratiği ise bu farkındalığı kazanmamdaki en etkili yöntemlerden biri.
Meditasyon pratiği, kendimize yönelttiğimiz tüm ağır eleştirilere bakma, görme ve kabul edebilme sürecini deneyimlediğimiz bir fırsat.
Uygulama olarak bir çok çeşidi olduğu gibi bilinen ancak en yaygın uygulanan meditasyon çeşidi nefes gözlem meditasyonudur. Nefes gözlem meditasyonu kısaca aldığımız ve verdiğimiz nefese müdahale etmeden, onu saydığımız ve ileri aşamada nefesin beden üzerinde yarattığı hislere bakarak, tam sessizliğe bürünmeyi araştırdığımız bir çalışma da diyebiliriz. Başlangıçta gözlerimizi kapattığımız ve dik bir omurgayı bulduğumuz bir oturuşta, hemen düşünceler zihne üşüşür. Bu noktada nefesimizi saymayı bir araç olarak kabul edip, zihnin odağını nefese toplamaya çalışırız. Ancak her ne kadar bu sayma işlemine sadık ilerlemeye çalışsak da, öz eleştiri canavarı hemen ortaya çıkacaktır. “Dün ona ne dedim? O bana ne söyledi? Bunu yapsaydım öyle olmazdı? Şunu yapmadım o yüzden bu geldi başıma. Eyvah ya böyle böyle olursa…” Bu noktada farkındalığı nefese yönelterek, bedene yüklediğimiz negatif bildirimi bir anlığına durdurabiliriz. O anda ise “Evet, bu oldu, yaşandı. Ama geçmişte kaldı, şu an buradayım ve güvendeyim” diyebildiğimizde ise anlık farkındalığın beden üzerinde pozitif etkilerini açığa çıkarırız. Özünde tamamen güvensiz hissetme anlayışına dayalı öz-hırpalama, kendini ve tüm yaşadıklarını kucaklayarak şefkat geliştirme ile öz-sevgiye yerini bırakacaktır. İyi bir meditasyon pratiğinin ise, olan biten her ne ise, açığa çıkan ne tür bir düşünce olursa olsun, her şeyi olduğu gibi kabul etmeye, onu fark etmeye ve bırakabilmeye dayandığı söylenmektedir. Anda kaldığın, ve her şeyin içinden geçtiğin bir farkındalıkta, iyi ya da kötü bir düşüncenin gitmesine izin vermek, öz sevgiyi inşa edecektir. O nedenle gündelik olarak düzenli uygulanan meditasyon pratiğinin, daha şefkatli bireyler olmamız yolunda oldukça kıymetli bir yere sahip olduğunu söylesek yanlış olmayacaktır. Günde sadece 5 dk uygulayacağımız bir oturuş, hem kendimizle yeniden şefkat dolu bir buluşmayı bize sağlayacak, hem de öz benliğimizi yeniden inşa etmeye vesile olacaktır.
Not: Nefes gözlem meditasyonu ile daha detaylı bilgi almak isterseniz, www.cevikmaymun.com/blog üzerinden detaylı bir yazıya ulaşabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Yoga eğitmeni ya da mimar olmak, işte bütün mesele bu