Erik Satie piyanoya geçti, daha modern olalım istedik, değil mi? Olalım. Uygarlık kadim Maya halkından bu yana bizimle. Yolumuz Kanada’daki kızılçam ormanlarına düştü. Oradan da Clann-Seelie albümüne uğradım.
Aralığın başları… Hava kapalı, açık olması bizi mutsuz eder. Kapalıyken kapalı, açıkken açık olmasını isteriz. Yağmurlu havalar nemli havalardır diyebiliriz. Bağıl nem diye bir şey var, değil mi? Bilim, doğa kanunlarını keşfededursun, doğa bize göre görünmez olan kanunlarıyla işlerini yapmaya devam ediyor.
Yağmur metali paslandırıyor. Pas metalin yapısında deformasyona neden oluyor ve dayanıklılığını, sürdürülebilirliğini değiştiriyor. Metal, bir fikri uzun süre aynı formda tutabilen bir elementken, suya verdiği tepki işleri değiştirebiliyor. Su çözerken, metal de çözünüyor. Formunu değiştiriyor. Metal elementi ciğerlerimizle ilgilidir. Şimdi kendimizi gözlemleyelim, etrafımızdaki farkındalığa bakalım. Metal elementi hakim kişilerin bedenlerinde genellik ciğerlerde sorun olabilir. Cildi biraz soluk olabilir, biraz mesafeli, soğuk olabilirler. Ancak bunlar hep psikolojik seviyedeki insanın halleri. Çok rahat sübjektif değerlendirmelere neden olabilir.
Ciğerler üzüntüyle ilgilidir. Fazla üzüntü ciğerlere zarar verir. Bağışıklık düşer ve güçsüzleşiriz. Ciğerlere “su” da iyi gelmez. Buna rutubet diyelim de anlaşılması kolay olsun. Rutubetli bir evde kaldığımızda neler oluyor sağlığımıza, bedenimize? Metaller bileşik halde bulunabilirler. İndirgenmiş veya yükseltgenmiş de olabilirler. “Elektron kazanmaya indirgenme (reduction), elektron kaybetmeye yükseltgenme (oxidation) denir. Elektron sağlayan maddeye indirgen madde, elektron alan maddeye de yükseltgen madde denir.”
Hücresel seviyede bu iş böyle oluyor. Zaten atomların bilinci değil mi bizim suyun üzerinde yürümemizi sağlayan şey? Nefes alarak bilincimizi kozmos ile aynı seviyede tutmaya çalışıyoruz. Nedir ki kozmos dediğimiz şey? Herkesin nefes alıp verdiği şey değil mi? Öyle. O zaman herkes aynı yerden nefes alıyor ve aynı yere nefes veriyor. O zaman kozmos ortak bilinen yer, yani “şuur”.
Ortak şuurumuz her nefeste bizi güncelliyor. En fazla geçmişiniz bir nefes öncesidir diyebiliriz. Geçmiş yaşam denilen işler başka. Onlar kozal bedenin içinde. İyi karman da, kötü karman da orada. İyi, kötü ne demekse artık sizin için, sadece öğretici vardır.
Metallerden anladığımıza göre vermek bizi pozitif, almak da bizi negatif yapar. Bir dakika, dişil, eril mi var yoksa burada? Aaa burada cinsellik oluyor o zaman! Tabii ki oluyor… Bütün hayat alma-verme halinde akmıyor mu zaten? Hidrojen ve oksijeni düşünün. Birbirlerini nasıl çekmişlerdir? Birbirlerine nasıl güzel bakmışlardır acaba? Nerelerde buluşmuşlardır acaba? İlk görüşte mi aşık oldular, yoksa biraz dolandılar mı elektronları arasında? Çekirdekleri birbirine nasıl değdi ve bağ kuruldu acaba?
O zaman eril enerji veren taraf olarak pozitif, dişil enerji alan taraf olarak negatif. Bu, psikolojik anlamda pozitif ve negatif olmak değil. Bu ışığı dünyaya getiren varlığın Lucifer, diğerinin de Michael olması gibi. Peki, metaller simya ile de yakından ilgilidir. Ancak içsel simyaya şu anda girmeyelim.
Bu mevsimde sular yukarıdan aşağıya gelmeyi çok arzuluyorlar ve doğa da buna imkan veriyor. Şükürler olsun ki yukarıdan aşağıya gelen bu suları, sonrasında bütün dünyalılar olarak içiyoruz. Demek ki yüzde yetmişimiz de aynı. Acaba aramızda nasıl farklar var?
Bu mevsimde ciğerlerimize dikkat edelim. Sıcak, metale her zaman iyi geliyor. Fazlası da eritir. Baharatlı şeyler iyi gelir. Toprak metali besler. Bir sonraki yazı dizisinde enegramlara değinebiliriz.
İlginizi çekebilir: Elemental beslenme 4: Havadan gelen