Neyin eksikliği adını koyamadığın?
Hangi boşluk içindeki sesin yankılanmasına sebep olan?
Hepimizin var. Belki de hep var olacak. Kimisi gerçek, kimisi sanrı… Yani öyle bir eksik yok ama sen sanıyorsun ki var. Bir şey eksikmiş gibi geliyor, adına boşluk diyorsun. Boşluklar hep doldurulmayı beklerler. Tam olmak için dolmak gerekir, doldurmak gerekir; ama neyi?
Yapbozdaki eksik parçayı nasıl anlarsın? Bütününe bakarak…
Demek ki baktığın bir bütün var, bir büyük resim var. Sen o resme bakarak eksik parçaları görüyorsun.
Peki, o büyük resim kime ait?
Sana aitse ne ala, doldurmaya çalış tüm boşlukları, hem de var gücünle. Yorulmadan değil. Yorul, yorulduğunda dinlen; sonra devam et. Durmadan çalış da demek olmaz. Lazımsa dur, soluklan. Dur, düşün, hayal et, ihtiyacın neyse onu yap; sonra devam et.
Ama… Ya resim sana ait değilse?
O zaman önce resmi anlaman gerek. Kimin resmine bakıyorsun, kimin resmini yaşatıyorsun? Boşluk dediğin senin resmine ait değilse hangi parça doldursun ki onu?
Önce kendi resmini düşün, duy, dinle resmini. Belki de sana ait olmayan, sana biçilmiş bir büyük resme odaklı devam ediyorsun hayatına ve bu yüzden bütün boşlukların sana yabancı.
“Tam” olmak güzeldir ama önce neyi tam etmeyi seçtiğini bilmeli insan. Seçmediyse de farkına varmalı.
DUR! Kendi büyük yapbozuna bak. Gerekirse tüm parçaları bir bir değiştir, ama kendi resmine başla bir yerden… Geç değil, hiçbir zaman geç kalmayız. Sen hazırsan, başlayacağın şey de sana hazırdır.
Bak, sonra ne güzel adını koyacaksın o boşlukların. O eksiklerin bir bir yerini dolduracaksın. Belki yine “tam” olmayacak o resim ama günün sonunda “senin” olacak. Bu yeterli.
İlginizi çekebilir: İçindeki çocuk hayatından memnun mu?