X

Ekolojik yas nedir: Doğayla birlikte kaybettiklerimiz ve ekolojik yasın 5 aşaması

Ormanlar yanarken; canlılar yaşamlarını, yuvalarını, geçmişlerini ve geleceklerini kaybederken, uzaktan ya da yakından ‘Ne yapabilirim?’ sorusuna cevap bulmaya çalışmak, bir yandan bireysel olarak bir şeyler yapmaya çalışırken bir yandan da bu duruma seyirci kalmak zorunda bırakılmak büyük bir çoğunluğumuz için yaşanan yangınların geride bıraktığı en derin izler oldu.

Toplumsal bir travmanın, kolektif bir öfkenin ve çaresizliğin ortasında bu süreçten bireysel olarak da büyük hasarlar aldık, almaya devam ediyoruz. Bunun en büyük sebeplerinden biri hiç şüphesiz iklim krizinin bireysel olarak attığımız adımlarla çözülemeyeceğini birinci elden deneyimlememiz oldu. Sadece ağaçları, hayvanları, evlerimizi, eşyalarımızı değil inancımızı, umudumuzu ve motivasyonumuzu da kaybettik. 

Çoğumuz yas sürecini sevilen birinin kaybından sonra yaşanan duygusal olarak yoğun süreçle ve kederle ilişkilendiriyoruz. Bu nedenle yas kavramını iklim değişikliği gibi küresel çaplı, somut etkileri yeni yeni görülmeye başlanmış, görünüşte belirsiz bir duruma nasıl uyarlanabileceğiyle ilgili net bir çıkarım yapamıyor olabilirsiniz. Ancak iklim değişikliğinden doğrudan etkilenen ya da şahit olan kişiler, iklim değişikliği üstüne çalışan bilim insanları ya da aktivistler doğanın talan edilmesi, kaynakların yok olması ve gelecekte yaşanabilecek olası kayıplar karşısındaki duyguları tanımlamak için ekolojik yas kavramını kullanıyorlar. Peki, iklim krizinin neden olduğu ekolojik yas nasıl bir şey? Diğer yas türlerinden ve yas sürecinden nasıl farklılaşıyor?

İlginizi çekebilir: Eko-anksiyete (eco-anxiety): İklim değişikliği, gelecek kaygısı ve varoluş sancısı üçgeninde hayatta kalmak

Ekolojik yas nedir?

Orman yangınlarıyla küle dönüşen milyonlarca ağaç ve canlıyla ilgili haberleri okuduğunuzda kendinizi üzgün, öfkeli, umutsuz ya da çaresiz hissediyor musunuz? Bulunduğunuz bölgede köprü, yol, inşaat, AVM yapımı için yeşil alanların yok edilmesi, canlı türlerinin giderek azalması size nasıl hissettiriyor? Gelecek nesillere bırakacağınız dünyanın bu hale gelmesinde kendinizi ve önceki nesilleri sorumlu tutuyor ve suçlu hissediyor musunuz?

Bu durumlardan herhangi biri size tanıdık geliyorsa, ekolojik yasın nasıl bir his ve süreç olduğunu az çok anlamlandırabilirsiniz. Ekolojik yas kavramı özünde, yerel ya da küresel çapta, üzerinde yaşadığımız yer küreyle ilgili değer verdiğimiz şeylerin beklenen ya da beklenmedik kaybını temsil ediyor. Sizin için değerli olan herhangi bir şeyi sonsuza kadar kaybettiğinizi düşündüğünüzde açığa çıkan tüm duygular, doğal bir duygusal tepki olan yas sürecini beraberinde getiriyor ve kaybedilen ya da kaybedilecek olan şey yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan doğaya aitse bu süreç, ekolojik yas olarak ifade ediliyor.

Ekolojik yas süreci, yalnızca doğanın ya da canlıların doğrudan kaybıyla değil, bu kayıpların yaşam tarzımızda meydana getirdiği değişikliklere tepki olarak da ortaya çıkabiliyor. Fiziksel ekolojik kayıplar ve beraberinde değişen/değişmek zorunda kalan yaşam tarzı ve kültürle ilişkilendirilen yas, doğayla olan etkileşimimizin sağladığı bilgi kaynaklarının kaybedilmesi ve bunun sonucunda bireysel kimliğimizin bir parçasını da kaybetmemiz sonucunda ortaya çıkan yas ve gelecekteki yeşil alan, canlı çeşitliliği ve habitatların olası kaybıyla ilişkilendirilen yas süreçlerinin tamamı ekolojik yas kavramı içinde inceleniyor.

Ekolojik yasın 5 aşaması

Yas sürecini anlamlandırmak için geliştirilmiş olan modelleri ve bu modellerin ekolojik yas kavramını nasıl ele aldıklarını açıklamadan önce, tüm yas türlerinde olduğu gibi ekolojik yası da deneyimlemenin “doğru yolu” olmadığını, herkesin yas sürecinin uzunluğunun ve özelliklerinin kişiye özgü olduğunu hatırlatmak isteriz. 

İnsanlardaki yas sürecinin anlamak ve anlamlandırmak için en yaygın olarak kullanılan modellerden biri Kübler-Ross’un geliştirdiği 5 Aşamalı Yas Modeli olarak biliniyor. 1960’ların sonlarında ölümcül hastalığa sahip kişilerle yapılan çalışmalar sonucunda geliştirilen bu kapsamlı modeli, araştırmacı Stephen W. Running 2007 yılında ekolojik yas kavramına uyarladı ve ekolojik yas sürecini daha iyi açıklayabilmek için kullandı.

1. Aşama: İklim değişikliğini ve sonuçlarını inkar etmek

Ekolojik yasın bu aşaması genelde, sonuçlarından korktukları için iklim değişikliğinin bilimsel kanıtlarına inanmamayı tercih eden ya da bilimsel bulgulara inansa da potansiyel sonuçları ve acil önlem alınması gerektiğini görmezden gelen insanların deneyimlerini temsil ediyor.

İklim değişikliğiyle, sonuçlarıyla ve yapılması gerekenlerle ilgili inkarları ‘kayıp’ gerçeğinden kaçmanın bir yolu olarak görmek kolay olsa da, iklim bilimci/aktivist Susanne Moser, karşı karşıya olduğumuz kaybın gerçekliğini zihnimizin bir köşesinde bulundurarak yaşama kaldığı yerden devam etmenin, günlük alışkanlıkları ve rutinleri sürdürmenin ruh sağlığı için son derece önemli bir koruma mekanizması olduğunun altını çiziyor.

Karşılaştığımız muazzam sorunlar karşısında hepimizin yaşamaya devam etmesi için bir bu türde ve derecede bir inkar gerekli olabilir. Ancak, iklim değişikliğine bağlı yaşanan kayıpların gerçekliğini, sırf bizi korkuttuğu ya da üzdüğü için inkar etmek işlevsel olmayacaktır. Böyle bir inkar, eyleme geçme ihtiyacını görmezden gelir ve iklim değişikliğiyle başa çıkmak için atmamız gereken adımları, çözüm sürecini ve hazırlıklı olmamızı engelleyerek daha büyük kayıplara yol açabilir.

2. Aşama: Öfke

Öfke ve kızgınlık gibi duygular bazı kuramcılar tarafından “ikincil duygular” olarak adlandırılır ve bu duygular üzüntü, umutsuzluk ve kafa karışıklığı gibi çok yoğun ve kişinin ruh sağlığını olumsuz etkileyen birincil duygularla baş etmeyi kolaylaştırır. İklim bağlamında, iklim değişikliğini inkar edenler, iklim aktivistlerine karşı bir öfke geliştirebilir. İklim değişikliğiyle ilgili acil bir eylem planı oluşturulması konusunda elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan insanlar içinse öfke statükoya, hiçbir önlem almayan devlet kurumlarına, dünyanın kaynaklarını bilinçsizce tüketen kapitalist sisteme, sosyal medyada karşıt görüşte olan diğer kişilere, toplumun bilinçsizliğine, bazen de kişinin kendisine yöneltilebilir.

Öfke, kolaylıkla baş edilemeyecek kadar derin yaralar bırakan iklim krizi gibi durumlarla ve çaresizlik, umutsuzluk, üzüntü gibi duygularla baş etmek konusunda son derece fayda sağlayabilen, sağlıklı bir duygudur, çoğu zaman harekete geçmek için bir katalizör görevi görür. Öfkenin probleme dönüştüğü nokta, bu duyguya takılıp kalmamız, onu yanlış yerlere kanalize etmemiz ve ekolojik yas sürecini atlatmak için işlememiz gereken üzüntü ve acı gibi duyguları örtbas etmek için bahane olarak kullanmamızdır.

3. Aşama: İklim değişikliğinin olumlu yönlerine odaklanmaya çalışma (pazarlık)

İklim değişikliği ile ilgili yaklaşımımız ‘pazarlık etmek’ olduğunda, iklim değişikliğinin potansiyel sonuçlarını azımsamaya ve ‘ben zaten yaz insanıyım, havaların sürekli sıcak olması aslında güzel olabilir’ gibi trajikomik zihinsel çarpıtmalara ve iklim değişikliğinin olumlu yanlarına odaklanmaya neden olabilir.

Elektrikli arabaya geçiş yaparak, pet şişede su satın almayıp suyumuzu su matarasında taşıyarak, çöplerimizi dönüştürerek dünyayı kurtardığımızı sanabilir, büyük resmi gözden kaçırarak iklim değişikliği sorununun çözümü için daha büyük adımlar atmamız ve tüketim alışkanlıklarımızı çok daha geniş ölçekte değiştirmemiz gerektiği gerçeğiyle yüzleşemeyebiliriz. Ekolojik yasın bu aşamasının en öne çıkan özelliği, göstermelik çabalarla kendimizi daha iyi hissetmeye çalışmak ve kayıpla yüzleşmekten bu şekilde kaçınma eğilimidir.

4. Aşama: Depresyon

Bu aşama, iklim değişikliği gerçeğini ve bunun korkutucu sonuçlarını kabul ettiğimizde başlar. Ancak bu gerçekliğin sonuçlarıyla baş edebileceğimiz konusunda kendimizi karamsar, çaresiz ve umutsuz hissederiz. ‘Bu kadar büyük bir problemle tek başıma nasıl baş ederim?’ gibi bireysel düşüncelerin yanı sıra ‘İnsanoğlu bencil ve bu asla değişmeyecek. İklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarından etkilenmeye mecburuz.’ gibi daha toplumsal ve küresel boyuttaki eleştiriler bu aşamada gün yüzüne çıkabilir.

Bu tarz olumsuz düşüncelerle boğuşmaya ve gerçeklikle yüzleşmeye çalışırken enerji ve motivasyon eksikliği, günlük sorumlulukları yerine getirememe, sosyalleşmekten kaçınma, iştah değişiklikleri ve uyku problemleri gibi depresyon belirtileri kendini gösterebilir. Ekolojik depresyonla baş etmeye çalışan birey gelecekle ilgili umudunu tamamen yitirir, çözüm bulunamayacağına inanır ve harekete geçmek için gerekli motivasyonu kendinde bulamaz. Özellikle bu gerçekliğin tam ortasında duran iklim bilimcilerin ve iklim aktivistlerinin daha çok yasın bu aşamasını deneyimledikleri gözlemlenir. Bu kişiler öz bakımlarını ihmal edebilir, tükenmiş hissedebilir, sonu intihara kadar varabilen umutsuzluk ve çaresizlik hissiyle çevrelenebilirler.

5. Aşama: Kabul

Kübler-Ross’un geliştirdiği orijinal yas süreci modelinde bu aşama, ölümün kaçınılmazlığının sakince kabul edilmesini içeriyor. Bununla birlikte, ölümcül bir hastalık nedeniyle deneyimlenen yas süreci, hem sonucun kesinliği hem de kaçınılmaz olması bakımından ekolojik yastan farklıdır. Ekolojik kayıp perspektifinden bakıldığında, insan neslinin tükenmesi kaçınılmaz son değildir ve değişen koşullara uyum sağlayabilen tüm türlerin yaşama devam etme olasılığı yüksektir.

İklim değişikliğinin sebep olduğu kayıplar geri getirilemeyecek olsa da, uzun vadede yaşamın son bulması gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Bir insanın ölmesiyle yaşanan kayıp ile doğanın adaptasyonla var olmaya devam etmesine farklı pencerelerden yaklamamız gerekir. İnsanoğlu olarak önümüzde çok daha uzun bir ömür, umudumuzu canlı tutmamız için çok fazla sebep ve değiştirebileceğimiz çok sayıda şey var. Yaratıcılılığımızı, zekamızı, etik değerlerimizi, birlikte yaşadığımız tüm canlılara saygımızı ve sevgimizi sürdürebildiğimiz sürece yaşamı yeniden güzelleştirme şansımız var. Küçük de olsa bir adım atarak başlamak ve çabamızı sürdürmek için sizce de çok geçerli sebeplerimiz yok mu?

İlginizi çekebilir: Ekolojik travma: Doğal afetler ve ekolojik dengenin bozulması sinir sistemimizi nasıl etkiliyor?

Kaynaklar: Climate and Mind, One Woman Project, Psychology Today

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale