X

Ekolojik yas nedir: Doğayla birlikte kaybettiklerimiz ve ekolojik yasın 5 aşaması

Ormanlar yanarken; canlılar yaşamlarını, yuvalarını, geçmişlerini ve geleceklerini kaybederken, uzaktan ya da yakından ‘Ne yapabilirim?’ sorusuna cevap bulmaya çalışmak, bir yandan bireysel olarak bir şeyler yapmaya çalışırken bir yandan da bu duruma seyirci kalmak zorunda bırakılmak büyük bir çoğunluğumuz için yaşanan yangınların geride bıraktığı en derin izler oldu.

Toplumsal bir travmanın, kolektif bir öfkenin ve çaresizliğin ortasında bu süreçten bireysel olarak da büyük hasarlar aldık, almaya devam ediyoruz. Bunun en büyük sebeplerinden biri hiç şüphesiz iklim krizinin bireysel olarak attığımız adımlarla çözülemeyeceğini birinci elden deneyimlememiz oldu. Sadece ağaçları, hayvanları, evlerimizi, eşyalarımızı değil inancımızı, umudumuzu ve motivasyonumuzu da kaybettik. 

Çoğumuz yas sürecini sevilen birinin kaybından sonra yaşanan duygusal olarak yoğun süreçle ve kederle ilişkilendiriyoruz. Bu nedenle yas kavramını iklim değişikliği gibi küresel çaplı, somut etkileri yeni yeni görülmeye başlanmış, görünüşte belirsiz bir duruma nasıl uyarlanabileceğiyle ilgili net bir çıkarım yapamıyor olabilirsiniz. Ancak iklim değişikliğinden doğrudan etkilenen ya da şahit olan kişiler, iklim değişikliği üstüne çalışan bilim insanları ya da aktivistler doğanın talan edilmesi, kaynakların yok olması ve gelecekte yaşanabilecek olası kayıplar karşısındaki duyguları tanımlamak için ekolojik yas kavramını kullanıyorlar. Peki, iklim krizinin neden olduğu ekolojik yas nasıl bir şey? Diğer yas türlerinden ve yas sürecinden nasıl farklılaşıyor?

İlginizi çekebilir: Eko-anksiyete (eco-anxiety): İklim değişikliği, gelecek kaygısı ve varoluş sancısı üçgeninde hayatta kalmak

Ekolojik yas nedir?

Orman yangınlarıyla küle dönüşen milyonlarca ağaç ve canlıyla ilgili haberleri okuduğunuzda kendinizi üzgün, öfkeli, umutsuz ya da çaresiz hissediyor musunuz? Bulunduğunuz bölgede köprü, yol, inşaat, AVM yapımı için yeşil alanların yok edilmesi, canlı türlerinin giderek azalması size nasıl hissettiriyor? Gelecek nesillere bırakacağınız dünyanın bu hale gelmesinde kendinizi ve önceki nesilleri sorumlu tutuyor ve suçlu hissediyor musunuz?

Bu durumlardan herhangi biri size tanıdık geliyorsa, ekolojik yasın nasıl bir his ve süreç olduğunu az çok anlamlandırabilirsiniz. Ekolojik yas kavramı özünde, yerel ya da küresel çapta, üzerinde yaşadığımız yer küreyle ilgili değer verdiğimiz şeylerin beklenen ya da beklenmedik kaybını temsil ediyor. Sizin için değerli olan herhangi bir şeyi sonsuza kadar kaybettiğinizi düşündüğünüzde açığa çıkan tüm duygular, doğal bir duygusal tepki olan yas sürecini beraberinde getiriyor ve kaybedilen ya da kaybedilecek olan şey yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan doğaya aitse bu süreç, ekolojik yas olarak ifade ediliyor.

Ekolojik yas süreci, yalnızca doğanın ya da canlıların doğrudan kaybıyla değil, bu kayıpların yaşam tarzımızda meydana getirdiği değişikliklere tepki olarak da ortaya çıkabiliyor. Fiziksel ekolojik kayıplar ve beraberinde değişen/değişmek zorunda kalan yaşam tarzı ve kültürle ilişkilendirilen yas, doğayla olan etkileşimimizin sağladığı bilgi kaynaklarının kaybedilmesi ve bunun sonucunda bireysel kimliğimizin bir parçasını da kaybetmemiz sonucunda ortaya çıkan yas ve gelecekteki yeşil alan, canlı çeşitliliği ve habitatların olası kaybıyla ilişkilendirilen yas süreçlerinin tamamı ekolojik yas kavramı içinde inceleniyor.

Ekolojik yasın 5 aşaması

Yas sürecini anlamlandırmak için geliştirilmiş olan modelleri ve bu modellerin ekolojik yas kavramını nasıl ele aldıklarını açıklamadan önce, tüm yas türlerinde olduğu gibi ekolojik yası da deneyimlemenin “doğru yolu” olmadığını, herkesin yas sürecinin uzunluğunun ve özelliklerinin kişiye özgü olduğunu hatırlatmak isteriz. 

İnsanlardaki yas sürecinin anlamak ve anlamlandırmak için en yaygın olarak kullanılan modellerden biri Kübler-Ross’un geliştirdiği 5 Aşamalı Yas Modeli olarak biliniyor. 1960’ların sonlarında ölümcül hastalığa sahip kişilerle yapılan çalışmalar sonucunda geliştirilen bu kapsamlı modeli, araştırmacı Stephen W. Running 2007 yılında ekolojik yas kavramına uyarladı ve ekolojik yas sürecini daha iyi açıklayabilmek için kullandı.

1. Aşama: İklim değişikliğini ve sonuçlarını inkar etmek

Ekolojik yasın bu aşaması genelde, sonuçlarından korktukları için iklim değişikliğinin bilimsel kanıtlarına inanmamayı tercih eden ya da bilimsel bulgulara inansa da potansiyel sonuçları ve acil önlem alınması gerektiğini görmezden gelen insanların deneyimlerini temsil ediyor.

İklim değişikliğiyle, sonuçlarıyla ve yapılması gerekenlerle ilgili inkarları ‘kayıp’ gerçeğinden kaçmanın bir yolu olarak görmek kolay olsa da, iklim bilimci/aktivist Susanne Moser, karşı karşıya olduğumuz kaybın gerçekliğini zihnimizin bir köşesinde bulundurarak yaşama kaldığı yerden devam etmenin, günlük alışkanlıkları ve rutinleri sürdürmenin ruh sağlığı için son derece önemli bir koruma mekanizması olduğunun altını çiziyor.

Karşılaştığımız muazzam sorunlar karşısında hepimizin yaşamaya devam etmesi için bir bu türde ve derecede bir inkar gerekli olabilir. Ancak, iklim değişikliğine bağlı yaşanan kayıpların gerçekliğini, sırf bizi korkuttuğu ya da üzdüğü için inkar etmek işlevsel olmayacaktır. Böyle bir inkar, eyleme geçme ihtiyacını görmezden gelir ve iklim değişikliğiyle başa çıkmak için atmamız gereken adımları, çözüm sürecini ve hazırlıklı olmamızı engelleyerek daha büyük kayıplara yol açabilir.

2. Aşama: Öfke

Öfke ve kızgınlık gibi duygular bazı kuramcılar tarafından “ikincil duygular” olarak adlandırılır ve bu duygular üzüntü, umutsuzluk ve kafa karışıklığı gibi çok yoğun ve kişinin ruh sağlığını olumsuz etkileyen birincil duygularla baş etmeyi kolaylaştırır. İklim bağlamında, iklim değişikliğini inkar edenler, iklim aktivistlerine karşı bir öfke geliştirebilir. İklim değişikliğiyle ilgili acil bir eylem planı oluşturulması konusunda elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan insanlar içinse öfke statükoya, hiçbir önlem almayan devlet kurumlarına, dünyanın kaynaklarını bilinçsizce tüketen kapitalist sisteme, sosyal medyada karşıt görüşte olan diğer kişilere, toplumun bilinçsizliğine, bazen de kişinin kendisine yöneltilebilir.

Öfke, kolaylıkla baş edilemeyecek kadar derin yaralar bırakan iklim krizi gibi durumlarla ve çaresizlik, umutsuzluk, üzüntü gibi duygularla baş etmek konusunda son derece fayda sağlayabilen, sağlıklı bir duygudur, çoğu zaman harekete geçmek için bir katalizör görevi görür. Öfkenin probleme dönüştüğü nokta, bu duyguya takılıp kalmamız, onu yanlış yerlere kanalize etmemiz ve ekolojik yas sürecini atlatmak için işlememiz gereken üzüntü ve acı gibi duyguları örtbas etmek için bahane olarak kullanmamızdır.

3. Aşama: İklim değişikliğinin olumlu yönlerine odaklanmaya çalışma (pazarlık)

İklim değişikliği ile ilgili yaklaşımımız ‘pazarlık etmek’ olduğunda, iklim değişikliğinin potansiyel sonuçlarını azımsamaya ve ‘ben zaten yaz insanıyım, havaların sürekli sıcak olması aslında güzel olabilir’ gibi trajikomik zihinsel çarpıtmalara ve iklim değişikliğinin olumlu yanlarına odaklanmaya neden olabilir.

Elektrikli arabaya geçiş yaparak, pet şişede su satın almayıp suyumuzu su matarasında taşıyarak, çöplerimizi dönüştürerek dünyayı kurtardığımızı sanabilir, büyük resmi gözden kaçırarak iklim değişikliği sorununun çözümü için daha büyük adımlar atmamız ve tüketim alışkanlıklarımızı çok daha geniş ölçekte değiştirmemiz gerektiği gerçeğiyle yüzleşemeyebiliriz. Ekolojik yasın bu aşamasının en öne çıkan özelliği, göstermelik çabalarla kendimizi daha iyi hissetmeye çalışmak ve kayıpla yüzleşmekten bu şekilde kaçınma eğilimidir.

4. Aşama: Depresyon

Bu aşama, iklim değişikliği gerçeğini ve bunun korkutucu sonuçlarını kabul ettiğimizde başlar. Ancak bu gerçekliğin sonuçlarıyla baş edebileceğimiz konusunda kendimizi karamsar, çaresiz ve umutsuz hissederiz. ‘Bu kadar büyük bir problemle tek başıma nasıl baş ederim?’ gibi bireysel düşüncelerin yanı sıra ‘İnsanoğlu bencil ve bu asla değişmeyecek. İklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarından etkilenmeye mecburuz.’ gibi daha toplumsal ve küresel boyuttaki eleştiriler bu aşamada gün yüzüne çıkabilir.

Bu tarz olumsuz düşüncelerle boğuşmaya ve gerçeklikle yüzleşmeye çalışırken enerji ve motivasyon eksikliği, günlük sorumlulukları yerine getirememe, sosyalleşmekten kaçınma, iştah değişiklikleri ve uyku problemleri gibi depresyon belirtileri kendini gösterebilir. Ekolojik depresyonla baş etmeye çalışan birey gelecekle ilgili umudunu tamamen yitirir, çözüm bulunamayacağına inanır ve harekete geçmek için gerekli motivasyonu kendinde bulamaz. Özellikle bu gerçekliğin tam ortasında duran iklim bilimcilerin ve iklim aktivistlerinin daha çok yasın bu aşamasını deneyimledikleri gözlemlenir. Bu kişiler öz bakımlarını ihmal edebilir, tükenmiş hissedebilir, sonu intihara kadar varabilen umutsuzluk ve çaresizlik hissiyle çevrelenebilirler.

5. Aşama: Kabul

Kübler-Ross’un geliştirdiği orijinal yas süreci modelinde bu aşama, ölümün kaçınılmazlığının sakince kabul edilmesini içeriyor. Bununla birlikte, ölümcül bir hastalık nedeniyle deneyimlenen yas süreci, hem sonucun kesinliği hem de kaçınılmaz olması bakımından ekolojik yastan farklıdır. Ekolojik kayıp perspektifinden bakıldığında, insan neslinin tükenmesi kaçınılmaz son değildir ve değişen koşullara uyum sağlayabilen tüm türlerin yaşama devam etme olasılığı yüksektir.

İklim değişikliğinin sebep olduğu kayıplar geri getirilemeyecek olsa da, uzun vadede yaşamın son bulması gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Bir insanın ölmesiyle yaşanan kayıp ile doğanın adaptasyonla var olmaya devam etmesine farklı pencerelerden yaklamamız gerekir. İnsanoğlu olarak önümüzde çok daha uzun bir ömür, umudumuzu canlı tutmamız için çok fazla sebep ve değiştirebileceğimiz çok sayıda şey var. Yaratıcılılığımızı, zekamızı, etik değerlerimizi, birlikte yaşadığımız tüm canlılara saygımızı ve sevgimizi sürdürebildiğimiz sürece yaşamı yeniden güzelleştirme şansımız var. Küçük de olsa bir adım atarak başlamak ve çabamızı sürdürmek için sizce de çok geçerli sebeplerimiz yok mu?

İlginizi çekebilir: Ekolojik travma: Doğal afetler ve ekolojik dengenin bozulması sinir sistemimizi nasıl etkiliyor?

Kaynaklar: Climate and Mind, One Woman Project, Psychology Today

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale