“Zannetmeden önce öğren, yargılamadan önce anla, yaralamadan önce hisset, konuşmadan önce düşün…”
Mevlana Celaleddin Rumi
Haklı olduğumuzu iddia ederiz. Sonuna kadar ve her ne olursa olsun “ben haklıyım” demektir öz olan. Gerçekten neyi savunduğumuzu bile unutur hale gelmez miyiz? Bu haklı ve haksız tartışması nereden çıkmıştır? Gelelim özel ilişkilerimize: orada haklı olmak güç göstermektir; üste çıkmaktır: Dediğim dedik bak benim dediğim oldu olacak, ben doğruyum diye “haklılığını” kanıtlamış olmak savaş kazanmaktır değil mi? Ben bu yazımda sizlerle birlikte o muhteşem savaşlarımızı kazanırken bir yandan da kaybettiğimiz ilişkilerimize, alçakgönüllülüğümüze ve iç güzelliğimize bakalım istiyorum…
Biz o “kaybedilemez” haklılığımızı korumaya çalışırken aslında neleri kırıp dökmekteyiz? Sevdiğimiz bir insanın yüzüne “evet ben haklıyım ve sen de haklı değilsin” demek o kalbi kaybetmekten daha mı kıymetlidir? Öyle büyük haklılıklardır ki bunlar, o kalbi sanki öylesine buluvermişizdir! Biz değil miydik bir araya gelebilmek için yıllarını harcayan ve yine biz değil miydik o güne o zamana ve o başlangıca şükürle bakan? O zaman neden “haklı olmak” bu kadar değerli?
Bu soruya yanıtımızı aslında “egomuzun” üzerinden vermemiz gerekiyor. Yani başka bir deyişle egomuzu bir yana bırakarak vermemiz gerekiyor. Haklı olmak bir kere başlı başına ego ile ilişkilidir. Ortada bir iddia vardır, ben beyaz derim ve sevdiğim kişi siyah der, sonuç beyaz olduğunda ben haklıyımdır o haksız, ben doğruyumdur o yanlış, ben “daha” üstünümdür, daha öngörülüyümdür, daha anlayışlıyımdır, oysa ki o tam tersi “üstün değildir” bana göre “daha az öngörülüdür” ve aynı zamanda daha az “anlayışlıdır”…
Şimdi gelin okları ters yöne çevirelim, ya ben gerçekten haksız olsaydım. Ben beyaz dediğimde durum siyah olarak çıksaydı ne olacaktı? Aynı “haklılık”durumu benim üzerime uygulansaydı kendimi dışlanmış hissetmez miydim? Haklı olsa bile sevdiğim kişi gözümün içine baka baka, beni kıra kıra, bana egosuyla kocaman dalgalar üzerinden sen haksızsın işte deseydi, kendimi “acıtılmış” hissetmeyecek miydim?
İşte bu yüzden haklı olduğumuz durumlarda ve hele ki sevdiğimiz bir insana yani özel ilişkimizde bunu nasıl yansıttığımız çok önemlidir. Çünkü hepimiz bu kişilerin bir sözleriyle daha çok üzülür veya daha fazla sevinebiliriz. Onların bir sözüyle dünyayı ters çevirebileceğimiz gibi, yine aynı şekilde sadece bir sözleriyle dünyalar başımıza yıkılabilir… Bu yüzden böyle durumlarda egomuzu bir kenara koyarak, haklıysak da sonuna kadar savunarak, durumu aktarmamız gerekir. Sadece hatırlayalım, ağzımızdan çıkan her söz “bize” aynı şekilde sevdiğimiz kişi tarafından söylenseydi nasıl olurdu? Mutlu olur muyduk? Havalara uçar mıydık? Yoksa yerin dibine mi geçiyor olurduk?
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, haklı olduğunuz durumları nasıl yansıttığınıza, sevdiğiniz insana bu konuda nasıl yaklaştığınıza daha yakından bakmanızı dilerim. Sonsuz haklı olsak da bir kalbi bulmak o sonsuz kadar “zordur”… Hangi kalp bir kerelik haklılıkla değiştirilebilir? Siz siz olun, haklı olsanız da o kalpleri kırmayın! O kalplerin haklı olmadıklarını bilseniz de, kıymetini bilmekten ödün vermeyin!
İlginizi çekebilir: İlişki doktoru: İlişkimizi doktora götürseydik neler anlatırdık?İlginizi çekebilir: