Sistem değişiyor. Kurallar, doğru dediklerimiz, yanlış dediklerimiz, her şey değişiyor. Dünyanın altı üstüne, üstü altına dönüyor. Bu arada her şeye sıkı sıkıya tutunmuş insan, elinin ayağının altından kayanlara bakarak panik oluyor.
Şimdiye kadar, kendinle olma, kendinle kalma becerisi, kendini sevmekten bahseden “romantik söylemler” gerçek bir zaruret oldu.
Sosyalleşmeden, derdini kendi kendine halledebilecek duruma gelmek.
Kendini oyalayabilmek,
Yaratıcılığını kullanmak,
Kendinle vakit geçirebilmek,
Yaptığın işin önemini ya da önemsizliğini anlamak,
Neye hizmet ettiğini ya da edip etmediğini fark etmek,
Kendi vicdanın ile yalnız kalmak…
Hepsi artık bir görünmez varlığın saldığı korku ve tedbir ile gerçek gündemimiz.
Aklımızla, hayal gücümüzle, bedenimizle, kendi kendimize kaldık.
Dünya toplu bir inzivaya çekiliyor.
Mecburi tefekkür!
Dünya seni, kendi değerini ve hazineni bulmana mecbur bırakıyor.
Ertelemek, sorumluluk almamak, kendini duymamak mümkün değil.
Denge kurmaya zorluyor.
Korku ve endişe dışarıdan içeriye sızıp sendeki korkuyla el ele tutuşurken, hayat doğal yaşamının renklerine tutunmaya zorluyor.
Acıma ve korku olmadan, sadece alanını koruyarak varlığını sürdürmenin ne olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Yaşam ne olursa olsun, bizle veya bizsiz devam edecek. Dönüşüm bizimle ya da bizsiz olacak ve oluyor. Buna direnç, yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişotluktan başka bir şey değil.
Ayırmadan; din dil, ırk, cins, renk, sınır gözetmeden anlatacak.
Müslümanları, Yahudileri kayırmayacak. İyi kalplileri bir kenarda saklamayacak.
Herkes için ve kendi için orada olanlar yeni sistemde dans edebilecekler. Her zaman böyleydi, sadece görünür oldu.
Bencil olamayacağını anlatıyor sistem. Sadece seninle ilgili olmadığını. Her şeyin tepesinde senin olmadığını. Zinciri anlatıyor, başı sonu olmayan bir çemberi, döngüyü.
Orada minik bir halkasın, diğerini bir diğerine bağlayan. Nerde bağlayıp nerede kıracağına karar verensin. Sorumluluk alıp, seçim yapan.
Şimdiye kadar seçimi hep başkalarına mı bıraktın?
Şimdi öğrenme zamanı. Karşısında hayatın var.
Bu kadar keskin ve net. Seçim yap, ya hayatın ya da kim ne der, öğrendiklerin ve yargıların ne söyler, ne düşünürleri!
Bu kadar basit ve bu kadar ciddi.
Sen ol! Ne olursa olsun!
Evinde eşiyle mutlu olmayan ve iş hayatını kaçış olan kullanan, kendiyle kalamayıp spora veya sosyal çevresine bağımlı olan; şimdi o kaçtığın haller ile yüzleşmek zorundasın. Sistem bunu dayatıyor. Görmediklerini görmeye itiyor. Direnç sadece acı verir. Kabul ne demek öğreniyoruz. Boyun eğdiğimiz şey; kendimiziz. Kendi gerçeğimiz.
-mış gibi davranamayız. İdare edemeyiz. Burada oyun yok, tek bir şey var; o da, dürüstlük!
Bu felaket gibi gelse de çoğu insana, bu bir kutlama, bir lütuftur. Bu tüm dünyanın bir olduğuna, ayrım, ülke sınırı, tür olmadığına bir ispattır. Her ne kadar sınırlarla, izole olmak ile ayrışmış gibi görünsek de aslında sarkacın diğer ucundan bir birleşmedir.
Bu var olan sistemin, nasıl hizmet etmesi gerektiğine bir öğretidir.
Neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu anlamamıza olanaktır.
Tüm dünyaya ve kendimize “gözlemci” olmamıza bir fırsattır.
Yaşam kolları sıvadı, kendi dili ile öğretmenliğe başladı. Hem de minicik bir zerresi ile.
Kimin güçlü olduğunu gösteriyor. Aslında gerçek olanın ne olduğunu, değerli olanın ne olduğunu. Minicik bir zerrenin yapabileceklerini, gücünü ve dolayısıyla senin de gücünü gösteriyor. Ve elbette sarkacın diğer ucundaki güçsüzlüğünü… İkisi de aynı anda, aynı yerde, hep olduğu gibi.
Öğretmen iş başında.
Dünya hepimizin. Birimiz olmadan, diğerimizin olamayacağını anlama zamanı. Hep beraber olmadıkça hiçbir şeyin işe yaramayacağını anlama zamanı. Burada demokrasi yok, teklik (bütünlük) var.
Korkunun hiçbir işe yaramadığını, zihnin iletken olduğunu, zihninden geçenlerden sorumlu olduğunu, saygının “şart” olduğunu, dürüstlüğün “şart” olduğunu, dengenin “şart” olduğunu, sistemin rütbe tanımadığını, duvarların işe yaramadığını, insanın sadece insan olduğunu…
Anda kalmanın nasıl bir şey olduğunu..!
Endişe dediğimiz şey gelecek kaygısındandır. Anın sorumluluğunu alan için endişe yoktur. Orada kal şimdi. Sakin…
Ve yaşam hep anlatmaya çalıştığı gibi, “yapmamayı” anlatıyor.
Yapmayarak olmayı. Durmayı. Yargılamamayı, ötekileştirmemeyi, kaçmamayı, korkmamayı…
Sadece dur.
Kendi içinde dur.
Her şey yeniden düzenlenirken, yeni dünyanın renkleri kesin olarak indirilirken, dur.
Kapılar açılana, yürekler temizlenene, muhakemeler yapılana kadar dur.
Bu senin zamanın.
Bunu uzatmak da kısaltmak da senin elinde.
Sen içeri girdikçe, derinlerine daldıkça açılacak dünya. İçindeki karanlık geçirgen aklın virüslerini salmayı bıraktıkça iyileşecek dünya.
Bu zaman senin için.
Kendini ayrıştırıp temizlemek, yeniden başlamaya izin vermek için.
Hem de hep beraber, tüm dünya! Hiçbir şey kaçırmadığından emin olasın diye.
Tüm dünya aynı anda!
Şimdi Amazon’da ağaçlara ağlayanı, yangınlarda hayvanlara ağlayanı, kirlenen denizlerde yok olan nesline ağlayanı, saygısızlık ettiğin, görmezden geldiğin her yaşam formunu görme ve anlama zamanı. Empati!
Her yaşam formunun, ağacından böceğine canlı olduğunu, can olduğunu… anlama zamanı.
Yaşamın bizlerden çok daha büyük olduğunu, sistem kurgusunun zihin ile tahmin edilemez olduğunu idrak etme zamanı.
Sevdiklerini, sevdiğini fark etme zamanı! Her an…
Ayıp günah dediklerini bir kenara koyma zamanı, saksıdaki çiçeğinle beraber bir ev paylaştığını anlama zamanı. Süs değil, can olduğunu. Sana yoldaş olduğunu…
Tüm varoluş ile bir bütün olduğunu, dünyanın senden ayrı olmadığını, toprağın sana bedeninden yakın olduğunu, uçan her kuşun kanadında senin de nefesin olduğunu, aramızda bir boşluk olmadığını, hep beraber bir olduğumuzu ve içimize çektiğimiz hava dahil hepsinin ruhu olduğunu…
Dışarıda öcüler yok, öcüler içimizde. İçimizdeki öcülerle yüzleşme zamanı. Zurnanın zırt dediği yer yani. Daha da fazlası olmasın istiyorsun değil mi? Arın o zaman.
Negatiften beslenen zihnini temizle. Besin kaynağın ışıklı, neşeli olsun! Şikayetten beslenen ciğerini temiz havayla doldur ki temizlensin. Arın, ayıklan ki, dünyanın doğal seleksiyona ihtiyacı kalmasın. Sen de üzerine düşeni yap. Kendine, gerçekliğine doğru adım at.
Bu bir cezalandırma değil, bu bir iyileşme.
Yaşam, spiritüeldir. Olan her şey ruhanidir. Varlığın da ruhanidir. Varlığının sebebini yerine getirmek için adım at.
Kendin olmaktan, kendini gerçekleştirmekten korkma.
Başka bir iyileşme yok.
Başka bir hayat da…
Geçirdiğin şey korku değil, sevgi olsun, neşe olsun, birlik olsun. Yaşam zincirine attığın ilmek ışıklı olsun. Bu bizim sorumluluğumuz! Bir diğerine, çocuklarımıza, yaşayan diğer türde canlılara.
Hem küçüksün hem büyük, hem güçlüsün hem zayıf, hem aydınlıksın hem karanlık. Nerede ne olacağına sen karar vereceksin, nerede boyun eğip nerede arşa çıkacağına. Denge, seçim, yaratıcılık budur. Kendini tanımak ve kabul etmek bundan gerektir. Sorumluluk budur.
Sevin güzel gönüllerinizi, sarın korkan hallerinizi, her şey olması gerektiği gibi..
İsyan değil tefekkür vakti.
Korku değil sevgi vakti.
Öfke değil neşe vakti.
Simyacılık budur, değiştir duygunu dünya değişsin!
Sen iyileş ki, yaşam dengesini kursun.
Hadi!
İlginizi çekebilir: Nuh’un gemisine hoş geldiniz: Hepimizden birer tane var ama aynı geminin yolcusuyuz