Sabah kalktığımız andan itibaren, düşüncelerimizin istilasına uğrarız. Bu da yetmiyor gibi gün içinde tecrübe ettiğimiz olaylar, insan ilişkileri ve yönetemediğimiz durumlar, duygu durumumuz üzerinde fazlasıyla etkili olabilir. Bunun haricinde, iyi uyandığımız sabahlarda bile, ruh halimizin ani değişimleri hayat kalitemizi hissedilebilir ölçüde düşürebilmektedir. Bu ani değişimler ve ruh halimize yansıma sıklığı ve süresi artarsa, sosyal, iş ve özel hayatlarımız üzerinde sorunlara yol açabilmektedir. Bu anları tespit edip, gerekli önlemlerle minimuma indirebilmek bile, kendimizi iyi hissettiğimiz periyotların aralığını artıracaktır.
Öz-denetim, bu anlamda en sık başvurduğumuz yöntemlerin başında gelir. Öz-denetim, adından da anlaşılacağı üzere, kendi kendimizi denetleyerek tanıma yolundan geçer. Çoğu zaman, beklenmedik olaylar karşısındaki tepkimize şaşırırız. Karşımızda kendimiz değil de sanki bir yabancı varmış gibi gelebilir. Bu hal, kişinin tam olarak kendini bilmemesinden kaynaklanır. Bu gibi dalgalanmalarda, kendimize yabancı gelen halimizi inceleyip altında yatan esas sebebe ulaşmaya çalışırsak, hareketlerimizi ve duygularımızı kalıcı olarak değiştirebiliriz.
Özellikle ani gelişen endişe, kaygı ve öfke içeren durumlarda, o davranışımızın farkında olup, nedenini tespit edip kabullenebilmek, bu beklenmedik duygusal dalgalanmayı yönetebilmek adına etkili bir adım olacaktır. Bazı dalgalanmaları küçük diye adlandırabilirken, bazı dalgalanmalar ise büyük ölçüde hayatımızı etkiler. Önemli olan bu duyguları başıboş bırakmamak ve hayatın tümüne nüfuz etmesini engelleyebilmektir.
Bu, kimi zaman ani bir terk ediliş ya da şiddetli bir kavga, bazen de kaybetme korkusuyla ortaya çıkabilir. Önemli olan, başımıza gelen, yönetmesi zor gibi görünen olayların sadece bize özel olmadığı gerçeğini kabul etmektir. Bundan sonrası yabancı diye adlandırdığımız tepkilerimizin, dalgalanmalarımızın farkında olup, her seferinde minimuma indirgemeye çalışmaktan geçer. Bu tepkilerin altında yatan neden, sandığınızdan daha derinse tabii ki bir uzmana görünmekte fayda var.
Diğer taraftan mesela keyifli başladığınız bir günün tam ortasında, duyduğunuz bir şarkı ya da işittiğiniz bir sözcük, sizi bambaşka bir duyguya sürükleyebilir, geçmişin anılarına hapsedebilir. Ya da gün içerisinde istediğiniz gibi gelişmeyen bir diyalog gün boyu zihninizi meşgul edip sizi “şimdi”den alıkoyabilir. Bu “küçük” diye tabir ettiğimiz dalgalanmalar da günlük hayat kalitenizin düşmesine neden olabilir. Çok mutluyken, birden soğuk bir rüzgar gibi sizi titretebilir ya da ruhen aşağı çekebilir. Burada önünüze 2 seçenek çıkar; ya bütün gün bu ruh halinde kalır ya da kendinize duygusal dalgalanmaların olağan bir durum olduğu konusunda telkinde bulunup, kısa süre içerisinde bu halden kendinizi çıkarmayı seçebilirsiniz.
Burada önemli olan size iyi gelen bir uzaklaşma rutini oluşturmak. Biraz daha açacak olursak, sizin zihnen yaptığınız şeye odaklanmanıza yardımcı olup, beyninizdeki negatif sesleri bastıracak bir mekanizma, ruhsal dalgalanmalar konusunda kurtarıcınız olabilir.
Zihnimin birden fazla konuda düşüncelerle dolu olduğu durumda, olası negatif senaryolarından korunmak adına, yürüyüşe çıkmayı tercih ediyorum. Yarım saat bile olsa attığım hızlı adımlar ve aldığım temiz hava, zihnimin mevcut durumdan uzaklaşıp sadece o ana odaklanmasına fazlasıyla yardımcı oluyor. Böyle bir imkanım yoksa, o an bana iyi gelecek bir şarkı açıyorum. Sözlere ya da müziğin ritmine geçici de olsa takılırken, negatif duygulardan uzaklaşmış oluyorum.
Bir diğer uzaklaşma şeklimse yazı yazmak. Kısa veya uzun, ne zaman negatif duygular hafiften nüfuz ederse, o an hislerimi anlatan cümleleri kağıda aktarmayı seçiyorum. Bu bir taraftan rahatlatırken, diğer taraftan canımı sıkan düşüncelerin aslında o kadar önemli olmadığını gösteriyor bana. Bu dalgalanmaların MİSAFİR olduğu düşüncesi benliğimin ve zihnimin rahatlamasına yardımcı oluyor. Misafir nasıl kalıcı değilse, gün içindeki negatif duygu durumlarımın da geçici olduğu düşüncesi zihnime yerleşiyor.
Gün içinde pozitif veya negatif yüzlerce düşüncenin akınına uğrayan beynimiz, içlerinden hangisini duygu durumu olarak seçeceğine kendisi karar veriyor. Yukarıda saydığım yöntemlerle beynimizin seçimini etkilemenin, aslında bizim elimizde olduğu ortaya çıkıyor. Bu sebeple beynini kontrol edebilen insan, sadece duygusal dalgalanmalarının değil, aynı zamanda yaşamının kontrolünü de ele geçirip mutlu, huzurlu ve doygun bir hayatın kapılarını aralamış oluyor. Tüm bu okuduklarından sonra, hayatının kontrolünü eline almaya ne dersin?
İlginizi çekebilir: Kendinize duygusal ilk yardımda bulunmayı biliyor musunuz?