“Umutsuzken, değiştirilmesi imkansız bir kaderi yaşıyorken bile hayatta kalmak için bir neden bulabileceğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.”
Viktor Frankl, Logoterapinin kurucusu
Şu günlerde herkes kendine göre zorlanıyor. Sürecin devam etmesi ve endişeli bekleyişin travmatik bir etkisi var, herkes farklı tepki veriyor. Böyle travmatik deneyimler esnasında panik, inkar, aşırı iyimserlik, başkalarını veya kendini suçlama gibi tepkiler görülebilir. İnkarda, “Bana bir şey olmaz. Bu, benim dışımda gelişen bir olay”, panikte “Her şey çok kötü, ne yapacağımı bilmiyorum. Bundan çıkamıyorum”, aşırı iyimserlikte “Her şey çok güzel olacak, tüm bunlar hemen düzelecek”, suçlamada “Bütün bunlar sizin suçunuz. Dünyadaki kötülüklere yeterince duyarlı olsaydınız, doğayı katletmeseydiniz bunlar olmazdı, doğa bizi cezalandırıyor” gibi düşünce ve tutumların görülmesi travma karşısında en sık gözlenen savunma mekanizmaları.
Etrafınızda bu tepkileri veren birileri varsa (veya o kişi sizseniz) bilin ki o kişi benliğini korumaya çalışıyor. Ancak elimizdeki verilere göre bu sadece bir virüs. Çok hızlı yayılıyor. Her ne kadar virüslerin canlı olup olmadığı tartışması sürse de, bu virüs de kendince hayatta kalmaya çalışıyor. Yani bu virüsün bizi cezalandırmak veya bir mesaj vermek gibi bir görevi olduğunu hiç sanmıyorum. O sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Aynı bizim gibi.
Salgınlar gibi burnumuzun dibindeki gerçek tehditler, bizi ister istemez içe dönmeye zorluyor. Artık içeride her ne varsa (öfke, korku, eleştiri, suçlama, çaresizlik, tefekkür, sağduyu, yaratıcılık) o güne dek ortaya çıkmamış olan farkındalıkları, kullanılmayan yetenekleri kuvvetle ortaya çıkarıyor. Böyle sıra dışı koşullarda çözüm üretmeye çalışırken her şeye farklı bir açıdan bakmaya da başlıyoruz. Bu süreci kaygı, endişe, suçlama ve felaket senaryoları ile geçirmek yerine, çözüme odaklı ve yaratıcı bir şekilde değerlendirenler daha güçlü çıkacak. İşte böyle zor zamanlardan güçlü bir şekilde çıkanların sahip olduğu çok önemli bir özellik var: Duygusal dayanıklılık (Resilience).
Duygusal dayanıklılık (Resilience) nedir?
“Duygusal dayanıklılık, büyük stres ve değişim dönemlerinde güçlü olma ve ayakta kalma becerisidir.”
Diana Coutu
Son dönemde yaşanan savaşlar, küresel felaketler, terör olayları, ekonomik krizler ve salgın nedeniyle duygusal dayanıklılık becerisini anlamamız şart oldu. Duygusal dayanıklılık ancak ağır olaylar yaşandıktan sonra farkına varılabilecek bir şey. Duygusal dayanıklılıkla ilgili akademik çalışmaların geçmişi 40 yıl öncesine dayanıyor. İlk çalışmaları Minnesota Üniversitesi’nin fahri hocalarından Prof. Norman Garmezy yapmış. Garmezy, şizofren anne-babayla büyüyen çocukların bu ortama rağmen neden psikolojik rahatsızlıklar yaşamadığını araştırırken ruh sağlığında “Duygusal Dayanıklılık” faktörünün sanılandan daha büyük bir rolü olduğunu saptamış.
Boston’daki Harvard Medical School bünyesinde faaliyet gösteren Yetişkin Gelişimi Araştırmaları biriminin direktörü George Vaillant, 60 yıldır gözlemlediği muhtelif gruplarda bazı kişilerin duygusal dayanıklılığının diğerlerine göre belirgin olarak arttığını görmüş, yani duygusal dayanıklılık artırılabilen bir yetenek. Duygusal dayanıklılığın sonradan geliştirilebildiğini söyleyen araştırmalar var.
Karşımıza çıkan duygusal dayanıklılık teorilerinin çoğu kendi içinde belli bir mantık temeline oturuyor. Hemen hemen tüm teorilerin birkaç noktada birleştiğini görüyoruz. Buna göre duygusal dayanıklılığı yüksek kişiler üç ortak karakter özelliğine sahip. Bunlar; gerçeği olduğu gibi kabul etmek; hayatın anlamlı olduğuna dair, dört elle sarıldıkları birtakım değerlerle desteklenen güçlü bir inanç beslemek ve doğaçlama hareket etmek konusunda esrarengiz bir beceriye sahip olmak. Hayat yolunda yürürken düştüğünüzde, bu özelliklerin sadece bir veya ikisiyle bile tekrar ayağa kalkabilirsiniz. Ancak gerçek manada bir duygusal dayanıklılık için üçüne birden sahip olmak şart. Şimdi gelin bu üç karakter özelliğine bir bakalım.
Gerçeği kabullenmek
Duygusal dayanıklılıkla ilgili en yaygın görüş özünde iyimserlik olduğunu söyler. Ancak duygusal dayanıklılık sanıldığı gibi iyimserlikle ilgili değil. Salgın gibi uç durumlarda fazla iyimser olmak sizi felakete bile götürebilir. Hayatta kalmak iyimserlikle değil, gerçeği kabullenmekle başlıyor. Yanlış anlaşılmasın, iyimserlik kötü bir şeydir demiyorum. Umut duygusunu kaybetmemek çok önemli.
Ancak ortada yaşamsal bir tehdit olduğunda sizi güçlü ve dayanıklı yapan şey gerçeği kabul etmek ve tedbir almaktır.
Gerçeği kabul edebilmek herkesin harcı değil. Araştırmalar inkar savunma mekanizmasının sorunlarla başa çıkmada sıklıkla kullanıldığını gösteriyor. Gerçeği kabullenmek bazen son derece tatsız ve duygusal açıdan zorlayıcı bir iş olabiliyor. Gerçeklere çekinmeden bakabildiğinizde olağanüstü zorluklara dayanma ve bu zorluklardan sağ salim çıkmak için hazırlık yapma imkanına sahip olursunuz. Zorluklar başınıza gelmeden kendinizi nasıl kurtarabileceğinizi öğrenirsiniz.
Anlam arayışı
Gerçekleri görme becerisi, duygusal dayanıklılığın ikinci unsuru olan “zor zamanlardan anlam çıkarma” ile yakından ilişkili. Zor bir durumun içindeyken ellerini açıp “Bu neden benim başıma geldi ki?” diye yakınan kişileri bilirsiniz. Belki de o kişi sizsiniz. California Üniversitesi psikoloji profesörü ve Newport Beach’teki Dayanıklılık Enstitüsü müdürü Salvatore R. Maddi, “Duygusal dayanıklılık, insanların günlük hayata anlam katmasını sağlamanın bir yoludur” diyor ve devam ediyor “Duygusal dayanıklılık eğitiminin önemini anlayanlar, bunun psikoterapi olup olmadığını merak ediyor. Psikoterapi, hayatı dağılmış kişiler içindir. Psikoterapiyle o kişilerin hayatını tekrar rayına sokmaya çalışırız. Bizim işimizse insanlara hayat becerileri kazandırmak, nasıl bir tavır ve tutum takınmaları gerektiğini öğretmektir. Bunları aslında evde ya da okulda öğretmek daha uygundur ama yapılamıyor.”
Her yaşananı anlamlandırmak kolay değil. Bu yapılabilse bile bu anlamı koruyabilmenin hiçbir garantisi yok. İnsanın yaşadığı hayata anlam vermesi, duygusal dayanıklılığın çok önemli unsurlarından biri. Zihinsel olarak sağlam kişiler çok güçlü değerler sistemine sahip. Bu güçlü değerler, olayları yorumlamak ve şekillendirmek için size çeşitli yöntemler sunar. Böylece hayatınıza anlam katarsınız. Varlığını sürdürmek değerlerine ne kadar uygun yaşadığına bağlıdır. Zor dönemlerde sizi değerleriniz ayakta tutar.
Ritüele dayanan yaratıcılık ve doğaçlama
Duygusal dayanıklılıkta üçüncü temel unsur, elde olanlarla yeni şeyler üretme becerisi. Psikoloji bu noktada Fransız antropolog Claude Levi-Strauss’u örnek alarak bu beceriye “brikolaj” adını vermiş. Bu sözcüğün kökenine baktığımızda duygusal dayanıklılık kavramıyla bir bağlantısı olduğunu görüyoruz. Sözcük İngilizce “bouncing back” yani “iyileşmek, toparlanmak” anlamına geliyor. Brikolaj, elde doğru araç ve yeterli malzeme olmadan bir probleme çözüm üretme şeklinde tanımlanıyor. Bir brikolajcının kafası hep meşguldür; ya evde bulduğu parçalardan telsiz yapar ya da kendi arabasını tamir eder. Ya da elinde olanları normal kullanım amaçlarının dışında kullanarak farklı şeyler ortaya çıkarır.
Kuramsal psikoloji alanının en saygın düşünürlerinden biri olan, Michigan Üniversitesi hocası Prof. Karl E. Weick “İnsanların stres altındayken en alışık oldukları tepkiyi vermeye yöneldiklerini gösteren birçok kanıt var” diyor. Weick, hayatınızı tehlikeye atan bir stres kaynağı karşısında en beklenmedik şeyin yaratıcı olmak olduğunu da söylüyor. Yani zor zamanlarda yaratıcı bir tepki veremezsiniz, her zaman verdiğiniz bir tepkiyi verirsiniz. Hayatınızı disipline eden bazı kural, alışkanlık ve ritüellerin olması zor dönemlere hazırlıklı olmanızı ve duygusal olarak dayanıklı olmanızı sağlıyor.
Sonuç olarak duygusal dayanıklılığı yüksek kişiler gerçeklerle yüzleşen, çözüm odaklı ve “ümitvar” kişilerdir. Şu günlerde hepimiz beden ve zihin sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu anladık. Birçok şeyin de özlemini çekiyoruz: İstediğimiz zaman dışarı çıkabilmek, dolaşabilmek, kafede saatlerce sevdiklerimizle sohbet etmek, ailemizle ve arkadaşlarımızla endişesiz görüşebilmek gibi. Tüm bunların ne kadar büyük bir özgürlük ve zenginlik olduğunu fark ediyoruz.
Ama hatırlatmak isterim ki, bu da geçecek. Önemli olan bu geçtiğinde olacağınız kişiye karar vermek. Bu, zihninizi eğitmek için çok güzel bir fırsat olabilir. Bu konuda destek almak isterseniz ben bir psikolojik danışman olarak “Online Duygusal Dayanıklılık” eğitimi veriyorum. Bana ulaşmak için ayselkeskin2004@yahoo.com adresine e-mail atabilirsiniz. En kısa zamanda sağlıkla özlediğimiz şeylere kavuşmak dileğiyle. Sizinle sevgili Barış Manço’nun tam da “kavuşmakla” ilgili şu şarkısını paylaşmak istiyorum.
Kaynaklar:
Diane Coutu. (2002). How resilience works? Harvard Business Review, hbr.org
Judith Herman. (2016). Travma ve iyileşme. Gözden geçirilmiş 4. basım. Literatür Yayınları
Viktor E. Frankl. (2013). İnsanın anlam arayışı. 10. Baskı. Okuyan Us yayınları
İlginizi çekebilir: Korona günlerinde varoluşsal düşünceler: Kul Ahmet’in Ceketi ve Barış Manço