Duyguların ve sorgulamanın olmadığı bir dünyada hayat nasıl olurdu?
Geçtiğimiz aylarda bir film tavsiye etmişti arkadaşım. İsmi The Giver dilimize çevirisi Seçilmiş. Benim kulağıma yeni gelmiş olsa da aslında 2014 yapımıymış. Hatta kitabı varmış çok daha eskilere dayanan. Filmi izlediğimde kitabın ne kadar felsefik ve derin olduğunu tahmin edebiliyorum ama ilk önce kitabı okumamış olmamın verdiği şansla filmi çok beğendim! “Ben nasıl bugüne kadar kaçırmışım?” diye düşünmedim değil ama her şeyde olduğu gibi kitapta da filmde de insana göre doğru zaman olduğunu düşünüyorum.
Film, ileri bir zamanda, ütopik bir dünyada geçer. Teknolojinin günümüz dünyasında hızla gelişmesiyle aşırı nüfus, kıtlık, savaşlar, terörizm, ırkçılık daha da büyük bir problem haline gelir. Bütün bunların üzerine artık yeni bir düzen kurulur. İklimin olmadığı, açlığın ve savaşın kelime anlamlarının bile bilinmediği, rengin olmadığı bir dünya yaratılmıştır.
Sadece ırkçılığı engellemek için, renkler ve doğal felaketleri önlemek için iklime müdahale edilmiş ve iklim olgusu hayattan çıkarılmıştır. Gökyüzü, hava derecesi hep aynıdır. Toplumun düşünmemesi ve sorgulamaması için kitaplar; okuma kavramları yok edilmiştir. Varlıklarını bilmedikleri şeyleri insanlar doğal olarak merak edip sormazlar. Ne çok yorulurlar ne de çok mutlu olurlar. Her şey tam da ortadadır. Bazı değerler yok olmuş, eşitlikle beraber ‘aynılık’ gelmiştir. Ve aynılıkla beraber özenmek, kıskanmak gibi kavramlar da kökünden kurutulmuştur. Aynı zamanda her sabah yapılan bir iğne de vardır; insani iyi, kötü, acı, tatlı tüm duyguları yok etmek için yapılan.
Yaratılan bu dünyada, yaşlı heyet dışında acı, aşk, renk ve savaş dolu dünyadan kimsenin haberi yoktur. Düzen artık bu şekilde tek düzelikle devam etmektedir ve başka bir seçeneklerinin olduğunu bile bilmeyen insanlar hallerinden memnunlardır. Fakat birikmiş bazı hatıralar vardır ve bunun insanlara ulaşmaması için bir kişinin tüm anıları toplaması gerekir. Bir kişi bu göreve seçilir. Ve ondan sonra hayatın gidişatı da değişecektir.
Ben filmi izlerken bazı noktalarda gözlerim fal taşı gibi açılmış şekilde çok etkilenerek izledim. Çoğunu belki okuyordum, konuşuyordum ama film aracılığıyla gözlerimle izlemek çok başka bir seviyeden anlamamı sağladı. Dikkatimi çeken, oturup üzerinde düşünmeye yönelten ve farkındalık sağlayan noktaları sizlerle de paylaşmak isterim:
- Çoğumuzun hayal ettiği gibi acının, hüznün olmadığı ve eşitliğin olduğu bir dünya olursa nasıl olabileceğini gördüm. Her şeyden önce renksizdi! Ve film bunu izleyiciye çok güzel aktarmıştı. Filmi baya renksiz yapmışlar. Hatta ilk açtığımda “bozuk bir versiyonunu mu açtım internetten?” diye bile düşündüm; fakat sonrasında anladım ki o renksizliğin çok kuvvetli bir mesajı varmış. Eşitlik, aynılık, duygusuzluk… Eşitlik, aynılık düşününce çok güzeldi fakat gözlerimle izlediğim olabilecek potansiyel versiyon hiç de güzel değildi. Meğer hepimizin ayrı ayrı yetenekleri, özellikleri ne kadar kıymetliymiş. Kendimize has yapabildiklerimiz, hem bizim için hem de dünya için ne kadar anlamlıymış. İstisnasız her birimiz dünyaya farkında olarak ya da olmayarak farklılıklarımızla harika renkler katıyormuşuz. İnsanlık bir senfoni gibiymiş. Nasıl senfonide tek nota eksik olursa o artık aynı senfoni olmaz ve tam olmaz. Aynen bu şekilde her birimizin varlığının kıymetini bir kere daha gördüm filmle beraber. Evet herkes eşitti ama renksizdi! Kıskançlığın da sadece bir seçim olduğu gözlerinizin önüne seriliyor. Farklılıklara sırt çevirmek de evet bir seçenek ki şu anki dünya düzeni böyle ya da farklılıklarımızı sahiplenip hayatın müziğine katılmak da bir seçenek.
- Seçeneklerimizin değerini yaşadım! Filmde eşitlik ve aynılıktan dolayı topluluğun seçme hakkı yok. Hatta seçme kavramı bile sözlüklerinde yok. Önlerine sunulan hayatı yaşıyorlar sadece. Sorgu yok, neden yok. Çok robot gibi gelmedi mi size de? Seçim yoksa insan olmanın ne anlamı var ki? Bizi insanlaştıran ve birbirimizden ayıran şey seçimlerimiz. Elimizden alındığında aslında “neden hayata geldim?” sorusu bile daha derin sorgulanır noktalarda oluyor. Bilinçli seçimler yapmak gerçekten baya baya hayatımızı kendi ellerimizle istediğimiz gibi çizmekmiş!
- Daha çok verim alınması adına, yine insanlar arasında kıtlık, bolluk gibi farklar olmaması adına toprağa müdahale edilmiş, iklimler kaldırılmış. Aslında kavga, savaş olmasın diye dünyadaki tüm her şeyle oynanmış. Öyle olunca da hayatın tadı da alınmış olmuş, ruhsuz bir hayat doğmuş.
- Acıdan, hüzünden kaçarken filmle beraber aslında onların da ne kadar değerli olduğunu görüyoruz; mutluluktan pek de bir farkı olmadıklarını. Filmde tüm duygular alınıyor herhangi kötülüğe, tatsızlığa, acıya dair bir his olmasın diye ama o zaman da insanlığın ne kadar ölü gibi olduğuna tanık oluyoruz. Aşk ve acı gibi olgularla, duygularla beraber aslında yaşamak ne demek anlıyormuşuz. Dünyadaki varlığımız bu şekilde anlamlanıyormuş. İnsan olarak var olmamızın temeli hislerimize dayanıyormuş. Korkudan hislerini görmezden gelen, bastıran insanlar korkudan dolayı nasıl da robotik bir hayatı seçmeye razı oluyormuş.
- Anı toplayıcıyla beraber yani filmdeki insanlığa dair tüm anıları toplayan kişiyle beraber kolektif bilincin de varlığı harika bir şekilde verilmiş filmde. İnsanların gelmiş geçmiş yaşadığı tüm savaşların, söylemlerin, mutlulukların, acının tek bir kütüphanede toplandığını ve kaydolduğunu hayal edin. Meditasyon sayesinde hepimizin o kütüphaneye ulaşma şansı varken şu an, filmde o kütüphaneye ulaşma ulaşma lüksü olan tek kişi anı toplayıcı. Dolayısıyla ne kadar dolu bir bilgelikten mahrum bırakılıyor filmde insanlar. Kolektif bilinç ve varlığının önemi de farklı bir açıdan gözler önüne seriliyor.
- Yani, farklılıklarımızın, aşkın, acının; tüm duyguların önemi, seçimlerin hayattaki yeri, iklimin bile varlığının değerini bize koca bir pencereden gösteren, hayata minicik noktalardan değil, daha bütünsel bakmamızı sağlayan bir film Seçilmiş. Kötü diye tasvir ettiğimiz şeylerin bile hayat müziğinde rengarenk bir nota olduğunu anlamamızı sağlayan bir film Seçilmiş. Herkese ama herkese mutlaka izlemesini tavsiye ederim. Bakalım siz neler göreceksiniz izlerken. Paylaşalım, paylaştıkça çoğalalım. Çok sevgiyle,
İlginizi çekebilir: Dengeyi bulmak ve dengede kalmak için: Sosyal medya farkındalığı