X

Duygu rollercoasterında yaşarken sonbaharın gelişine sevinememek

Bu yaz şüphesiz ki çok sıcak geçti. Hele ki İstanbul, kelimenin tam anlamıyla yandı, kavruldu. Kendimi yaz insanı olarak tanırken aslında hiç de öyle olmadığımı fark ettim bu yıl. Herkes yaz tatiline sevinirken ben günleri sayıp Eylül gelsin, Ekim gelsin, bu yıl kış bol karlı geçsin diye geçiriyordum içimden. Neyse ki beklenen gün geldi ve takvimler Eylül’ü gösterdi. Ancak bir sorun vardı, daha doğrusu çokça sorun. Bir şeyler ters gidiyordu; ardı arkası kesilmeyen felaket haberleri, acı ölümler, aklımızın almadığı dehşet verici hikayeler, her gün bir yenisi eklenen savaşlar, çatışmalar, büyüyen ekonomik kriz, yukarılara çıkmaya devam açlık sınırı… Gündemde iyiye dair hiçbir şey yoktu kısacası Eylül’ü kucaklarken -hala da yok gerçi.-

Ama bir yandan hala devam eden ve gerçekten benim gibi evden çalışan birçok insanın da motivasyonunu düşüren sıcaklar da devam ediyordu. Bir yandan nereye dönsem kötü haber, bir yandan da yine nereye dönsem bunaltıcı sıcaklar… Hal böyleyken yine bir an önce kışın gelmesini, soğukların başlamasını geçirmeye başladım içimden. Ama git gide bu ses kısılmaya başladı sanki içimde. Yüksek sesle zaten söylemiyordum ancak içimden geçirirken de çok temkinliydim artık. Neden böyle hissediyorum diye düşünmeye başladım; sanki havaların soğumasından, kışın gelmesinden aslında korkuyor ve bunu dilediğim için suçluluk duyuyordum. Neden, neden diye kendimi kazdıkça aslında sebebin ne kadar bariz olduğunu fark ettim ve belki bu duygu rollercoasterı gibi ülkede yaşayan pek çoğumuzun ortak bir kaygısıdır diye paylaşmak istedim.

Kış geldiğinde muhtemelen sıcak olacak evimde ben oturup çalışmaya, yaşamaya devam ederken birileri için kış, zulme dönüşecekti çünkü. Havalar soğuduğunda üstünde bir çatı olmayan herkes için yılın en kötü zamanları başlayacaktı. Ya ben bencilce havaların soğumasını sırf kendi keyfim için isterken sokakta kalmış onca canı hiç mi umursamıyorum diye düşünmeye başladım bu kez. Kendimi suçlamaya, havaların soğumasını isterken ne kadar bencilce davranıyorum ben ya demeye. Ya bir deprem olursa, ya yüzlerce, binlerce insan sokakta kalırsa, ya kış mevsimine denk gelirse böyle bir felaket ne olur o zaman diye mırıldanmaya başladım usul usul. Oysa ki sadece havaların biraz soğumasını istiyordum, şu bunaltıcı sıcaklar geçsin istiyordum. Ama duygularım, düşüncelerim o kadar allak bullak olmuş ki son zamanlarda, bireysel travmalarımın üzerine eklenen toplumsal travmaların ağırlığı, çok da mantıklı olmayan düşünce yapılarına yönlendirmiş beni farkında olmadan. “Uf bu nasıl bir duyar kasmak” diye düşünenler bile olabilir okurken, ki ben de kendime söylüyorum bunu. Ecem ya böyle düşünemezsin, böyle duyar kasılmaz diyorum. Ama gerçekten de bu düşünceleri çok samimi bir yerden paylaşıyorum, gerçekten sadece havaların biraz soğumasını istediğim için kendimi suçluyor, bencil etiketini yapıştırıveriyorum. Dedim ya duygularım alt üst olmuş durumda. Ne söyleyeyim, ne düşüneyim iyice çorba olmuş gibiyim -eminim iki pek çoğumuz gibi.-

Gündemdeki bu kadar kötü haberin ortasında elim kolum bağlı bir şey yapmadan sadece üzülerek seyirci kalmanın yarattığı çarpık bir düşünce yapısı belki de bu, bilemiyorum. Ama sanki tüm duygularım istismar ediliyor ve git gide hiçbir etkimin olmadığı konulardan bile kendime pay çıkarıp kendimi suçlayabiliyorum. Sadece havaların soğumasını istediğim için de değil üstelik, hayat şartlarımdan en ufak bir şikayette bulunduğum anlarda bile benzer düşüncelere sahip olabiliyorum. Ya senden kötü durumda olan insanlar var, sen niye böyle yapıyorsun derken yakalıyorum kendimi. Sonra da zoraki şükretmeye yönlendirmeye çalışıyorum kendimi. Ama yine bu esnada bu kez de ama senden çok daha iyi durumda olan insanlar da var diye bir ses yükseliyor içimden. Bu kez de ona dertlenmeye başlıyorum; evet ya var, doğru, o zaman ben niye böyleyim, niye bir şeyler eksik, niye isteklerime sahip olamıyorum ya da daha iyi yaşayamıyorum diyorum. İşte dedim ya tüm duygu ve düşüncelerim adeta çorba olmuş durumda. Sebebi ise ardı arkası kesilmeyen gündemsel olaylar. O kadar çok olumsuz habere ve gelişmeye maruz kalıyoruz ki gerçekten sağlıklı bir ruh hali içerisinde kalabilmek git gide zorlaşıyor.

Pek çoğumuzun kendimizi duygu rollercoasterında yaşıyormuş gibi hissettiğine eminim. Nereye varacağız, yolculuk daha ne kadar sürecek hiçbir fikrim yok. Tüm duygulara, tüm renklere alan açmak, hepsine sahip çıkmak, hissetmek, üstesinden gelmek, kesinlikle en doğrusu ve en verimlisi bunu biliyorum ama hepsini aynı anda yaşamayı istemiyorum, ki bunun için artık gücümün de olmadığını hissediyorum. Dilerim tüm duyguları ‘dozunda’ yaşar, biraz daha dengeli bir ruh haline sahip olabiliriz. Henüz bunun yolunu ben de bilmiyorum ama yaralarımız ister bireysel ister toplumsal olsun, iyileşmeye kendimizden başlamamız gerektiğini biliyorum.

Yürünecek çiçekli yollara…

İlginizi çekebilir: Biraz yavaşlasak her şey daha iyiye gitmez mi?

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

Akbank’tan sürdürülebilirlik yolunda ilham veren bir rehber

Sürdürülebilirlik, günümüz dünyasında her zamankinden çok daha büyük bir öneme sahip. Çünkü, doğal kaynaklarımız hızla tükenirken yalnızca kendi geleceğimizden çalmakla kalmıyor, gelecek nesillerin sahip olabileceği yaşamdan da çalıyoruz. İklim değişikliği ve çevresel sorunlar bir yana, kişisel tercihlerimiz, hızla artan tüketim alışkanlıkları, teknolojik gelişmeler ve daha pek çok sebep, sürdürülebilirliğin ne kadar hayati bir gündem olduğunu defalarca gözler önüne seriyor. Artık yalnızca bugünü değil, yarınları da düşünerek doğal kaynaklarımızı korumak, geleceğimizi ve gelecek nesillerin geleceğini garanti altına almak, daha yaşanabilir bir dünya yaratmak için adımlar atmalı, değişimi geç kalmadan başlatmalıyız. Sürdürülebilirlik, artık bir tercih değil; kendimiz için, dünyamız için, geleceğimiz için benimsememiz gereken bir zorunluluk. Aksi halde yarınlar, hayalini kurduğumuz yarınlardan çok uzak olacak.



Bu bağlamda sürdürülebilirlik konusunu merkezine alan ve hem bireysel hem toplumsal farkındalığı artırmayı hedefleyen Akbank, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için “Sürdürülebilirlik insan için, #Hepimizİçin” diyor ve sürdürülebilirlik odaklı bloguyla bizleri buluşturuyor. Sürdürülebilirliği yalnızca çevresel boyutuyla ele almayan, sosyal ve ekonomik boyutunu da göz önünde bulunduran Akbank, bu önemli konuda liderlik ederek sürdürülebilirliğin her yönüyle ilgili bilgi ve farkındalık dolu içerikleri kaleme alıyor. Hem sürdürülebilirlik konusunda neler yapabileceğini merak eden herkese hem de bu konudaki bilgi birikimini artırmak isteyenlere geleceğimizi koruma yolunda ilham verici bir rehber oluyor. Peki, bu rehberde başka neler var, gelin yakından bakalım.

Akbank Sürdürülebilirlik Blog’da neler var?

Akbank, sürdürülebilirlik konusundaki farkındalığı artırmayı amaçladığı bu blogda, bireyleri harekete geçmeye teşvik edecek güncel bilgileri ve sürdürülebilir alışkanlıkları hayata dahil etmenin pratik yollarını aktarıyor. ‘Herkes için sürdürülebilirlik’ mesajını paylaşarak toplumun tüm kesimlerini kapsamayı ve bireysel olarak atılabilecek adımlar konusunda da ilham vermeyi amaçlıyor.

“Sürdürülebilirlik, çevrenin yanında insan için, toplumun gelişmesi için” anlayışını benimseyen Akbank, eğitimden gönüllülüğe, yatırımdan sanata her alanda toplumun kalkınması ve sürdürülebilir yarınlar için çalışıyor. Bu bağlamda Akbank’ın sürdürülebilirlik blogunda yer alan, farklı alanlara hitap eden başlıklardan bazıları ise şöyle:

Sürdürülebilir Kalkınma İçin: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının hem toplumsal bilincin artmasında hem de kalkınmanın sağlanmasında kritik bir öneme sahip olduğunu biliyor muydunuz? Akbank, blogunda yer verdiği Sürdürülebilir Kalkınma İçin: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yazısında bu konuyu detaylıca ele alıyor ve UN Women’ın verilerinden yola çıkarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının getireceği faydaları, ekonomik, sosyal ve daha pek çok açıdan sürdürülebilirlik bağlamında değerlendiriyor.

Yeşil Bütçe Nasıl Oluşturulur?

Sürdürülebilir bir yaşam biçimi benimsemenin en önemli adımlarından biri de hiç şüphesiz bireysel olarak finansal sürdürülebilirliği sağlamaktan geçiyor, bunun da en etkili yolu bireysel yeşil bütçeler oluşturmak. Yeşil Bütçe Nasıl Oluşturulur? yazısında Akbank, çevreyi korumaya odaklanan harcamaların nasıl planlanacağından yeşil bütçe oluşturmanın pratik yollarına kadar pek çok kolay uygulanabilir yöntem paylaşıyor.

5 Adımda Minimalist Yaşama Geçiş



Günümüzde hızla yaygınlaşan tüketim çılgınlığının hem bütçeye hem doğaya verdiği zarar aşikar. Bu tüketim alışkanlıkları, doğal kaynakların bilinçsizce harcanmasından karbon ayak izinin artmasına, çevre kirliliğinden biyoçeşitlilik kaybına kadar gezegenin doğal dengesini bozan pek çok olumsuz sonucun ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Karşılığında ise ‘az, çoktur’ anlayışını benimseyen minimalizm, bu gereksiz harcama alışkanlıklarına bir panzehir olma görevi üstleniyor. Akbank’ın sürdürülebilirlik blogunda yer alan 5 Adımda Minimalist Yaşama Geçiş yazı da modern dünyada minimalist alışkanlıklar benimsemenin yollarını aktarıyor.

Sanatta Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilirliğin genellikle pek değinilmeyen ya da bağlantısı sorgulanmayan fakat aslında çokça göz önünde bulunan kısmı; sürdürülebilirlik ve sanat ilişkisi üzerine hiç düşündünüz mü? Sanat, yüzyıllardır toplumsal bilinci artırmada ve en zor görünen konuları bile daha anlaşılır kılmada güçlü bir iletişim aracı. Bu gücü onu sürdürülebilirlik konusunda da etkili bir özneye dönüştürüyor. Sanat eserlerinde kullanılan materyallerden sanatçıların toplumsal konulara farkındalık yaratmak amacıyla benimsedikleri yaklaşımlara kadar sanat ve sürdürülebilirlik bağını pek çok açıdan ele almak mümkün. Akbank Sürdürülebilirlik Blog’ta yer alan Sanatta Sürdürülebilirlik başlıklı paylaşım da bu bağın ne denli güçlü olduğuna dikkat çekiyor.

Sürdürülebilir Turizm, Karbon Nötr, Doğa Dostu Teknoloji ve dahası

Sürdürülebilirliği tüm yönleriyle ele alan Akbank, blogunda daha pek çok konuya dikkat çekiyor. Sürdürülebilir turizmden, karbon nötr kavramına, doğa dostu teknolojik gelişmelerden sürdürülebilirlik alanında öne çıkan yeni trendlere kadar yaşama, insana, dünyaya ve geleceğe dair her alanda sürdürülebilirliğin önemine ve etkisine değiniyor. Hayatın her alanına yayılan stratejilere ihtiyacımız olduğunun farkında olan Akbank, sürdürülebilirliğin kalbinde insan var diyor ve toplumsal dönüşüm için bütünsel bir yaklaşım benimsemenin gerekliliğini vurguluyor.

Siz de çok geçmeden bir adım atmak ve daha yaşanılabilir bir dünya için bugünden neleri değiştirebileceğinizi öğrenmek istiyorsanız Akbank’ın sürdürülebilirlik odaklı bu blogunu takip edebilir, hem kendiniz hem de gelecek nesiller için değişimi başlatabilirsiniz.

*Bu yazı, Akbank katkılarıyla hazırlanmıştır.





Orkid, “Sporla Güçlen” projesine verdiği destekle kız çocuklarının geleceğine ışık tutuyor

Bir kız çocuğu düşünün: Günün ilk ışıklarıyla birlikte koşuya çıkan, her sabah elinde topuyla antrenman yapan, büyük bir hevesle hem bedenini hem de zihnini beslemek için yıllarca gönül verdiği spor dalı uğruna çalışmaya devam eden ve uzun yıllar sonra gözlerinden ışıklar saçarak ilk kupasını milyonların önünde havaya kaldıran… Ne harika bir tablo, öyle değil mi?



Toplumun her köşesinde, binlerce kız çocuğu bu anı yaşamayı hak ediyor. Ancak, ne yazık ki birçoğu için spor; erişilmesi çok güç bir lüks, uzak bir hayal gibi kalıyor hayatları boyunca. Oysa spor, sağlığın, özgüvenin, azmin, başarının, kararlılığın, istikrarın temellerini atan, kız çocuklarının güçlü bireyler olarak yetişmesine katkı sağlayan en önemli araçlardan biri. Bu önemin farkında olan ve kız çocuklarını spor yoluyla güçlendirmek isteyen Orkid, Watsons iş birliği ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da yürüttüğü “Sporla Güçlen” projesine destek veriyor.

Geleceğe atılan adımlar: Kız çocukları, ‘sporla güçleniyor’

Türkiye’de kadınları ilk kez hijyenik pedle buluşturan P&G’nin kadın bakım markası Orkid, 45 yılı aşkın süredir dünyadaki tüm kadınların hayatını kolaylaştırmak, onları her alanda desteklemek için imza attığı çalışmalarına bir yenisini daha ekleyerek “Sporla Güçlen” projesiyle kız çocuklarının yanında oluyor.

Kız çocuklarına sporla yeni yollar açmayı ve kız çocuklarının geleceğini aydınlatmayı hedefleyen Orkid, yürüttüğü bu iş birliğiyle kız çocuklarının eğitim ve spor yaşamlarını desteklemeyi, onların fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlıyor. Kız çocuklarının hayatta karşılaşacakları tüm zorluklar karşısında çok daha güçlü durmalarını sağlayan, onların bütüncül gelişimini desteklerken duygusal dayanıklılık kazanmalarına da zemin hazırlayan sporun gücü, yadsınamayacak kadar fazla. Öyle ki; Orkid’in, İpsos ile Türkiye genelinde gerçekleştirdiği araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kadınların %77’si, sporun bugün oldukları kişi olmalarına yardımcı olduğunu belirtiyor. Dahası, yapılan bu araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kızlar, istedikleri kişi olmalarına yardımcı olabilecek özgüven ve becerileri sporla kazanıyor.

Buna rağmen genç kızların neredeyse yarısının düzenli spor yapmadığı sonucuna ulaşan Orkid, TMOK ve Watsons iş birliği ile kız çocuklarının sporla güçlenmesi için onların yanında yer alıyor. Kız çocuklarının hem eğitimlerine hem de spora devam etmelerine yönelik gerekli spor malzemelerinin temin edilmesini destekleyen Sporla Güçlen projesi ile Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da bulunan okullardaki kız öğrenciler dönem boyunca badminton, basketbol ve voleybol dallarında eğitim alıyor.

Kadınların daha özgüvenli olmasını destekleyen ve spor ile olan bağlarını güçlendirmeye odaklanan bir marka olarak Orkid, hiçbir kız çocuğunun bu haklarından mahrum kalmaması için çalışıyor. Bu sayede geleceğin sağlıklı, özgüvenli, başarılı ve belki de milli sporcuları bugünden yetişmeye başlıyor. Gelecek nesillerin hayallerine ulaşmalarına yardımcı olmak için onların yanında olmaya ve onları cesaretlendirmeye devam eden Orkid, kız çocuklarına yeterli imkan sağlandıkça daha eşit ve aydınlık yarınların mümkün olduğuna inanıyor.



Kız çocuklarını genç yaşta sporla tanıştırarak onların kendi potansiyellerini keşfetmelerine olanak tanıyan bu projenin ve başta Orkid ile Watsons olmak üzere projenin tüm destekçilerinin ülkemize ve dünyaya ilham olması, kız çocuklarının ışıl ışıl bir geleceğe doğru çok daha emin adımlarla yürümesi hepimizin en büyük temennisi.

Güçlü kadınlar, güçlü yarınlar için, #SporlaGüçlen projesine destek veren Orkid ürünlerini Watsons’ta keşfetmek için tıklayın.

*Bu yazı Orkid katkılarıyla hazırlanmıştır.





İlgili Makale