Son iki yazımızda duyguların iyi veya kötü olmadığını ve onların içinde bulunabilme, öğrenebilme ve değişebilmeyi konuştuk. Şimdi biraz da sizlerle bunun fizyolojik tarafını konuşmak istiyorum.
Nöroplastisite kavramını belki duyanlarınız vardır. Bu kavram beynin değişme ve adapte olma kabiliyetidir. Aktif bir yapıya sahip olan beynimiz duyular, duygular, düşünceler ve çevresel uyaranların etkisiyle sürekli olarak değişir.
Bu durumda bize pek çok zor olay karşısında hayatta kalmayı, ilerleyebilme yeteneğini kazandırır. Yani geçenki yazımızdaki kırmızı veya mavi hapı seçmek ve yola devam etmek bizim elimizdedir. Yaptığımız seçimler ve odaklandığımız durumlar karşısında beyin de olaylara karşı adaptasyon gösterir. Olumlu veya olumsuz koşullardan hangisine daha çok maruz kalır, seçer veya odaklanırsak beynimiz bir süre sonra işleyişi kolaylaştırmak ve enerji tasarrufu sağlamak adına bize odaklanmayı seçtiğimiz olayları getirmeye başlayacaktır.
Sadece beynimiz değil tüm bedenimiz hareketi, davranışları, duygu ve düşüncelerimizi otomatik hale getirmeyi sever. Sürekli olarak öğrenen bir mekanizma, geçmiş kodlarını kullanır. Daha önceden insanların yaşla veya farklı koşullarla beyin hücrelerinin yaşla beraber giderek öleceği, aynı zamanda sinir sisteminin de 30’lu yaşlardan itibaren kendini yenilemeyeceği düşünülürdü. Bugün artık ileri yaşlarda da gelişim sağlayabileceğimiz bilinmektedir. Bu arada bir kavram daha karşımıza çıkar; nörogenez.
İki kavramı birbirinden ayıran nokta: Nörogenez, beynin yeni nöronlar oluşturabilmesidir. Nöroplastisite, beynin yeni bağlantı ve yolaklar oluşturması ve değiştirebilmesidir. Dolayısıyla insan her yaşta ve koşulda yeni kodlar yazabilir ve bunları kullanmayı öğrenebilir.
Hatta konuyu biraz daha ileri götürelim, artık fizikte bir atomun ne kadar uzakta olursa olsun başka bir atomla iletişim kurabildiği düşünülüyor. Atom altı parçacıkları incelediğimizde de odaklandığımız noktada atom altı yapı taşlarının odak noktasına göre değişebildiğini görüyoruz.
Ara bir fizik bilgilendirmesinden sonra insana geri dönecek olursak en küçük yapıtaşı hücreler aslında bunlar atomlardan oluşuyor. Dolayısıyla da bedenimize odaklanmak ve onunla iletişim kurmak, pek çok koşul altında fizyolojik veya psikolojik olarak yaşamış olduğumuz zorlu durumlar (travmalar), başa çıkabilme ve iyileştirebilme konusunda yardımcı oluyor.
Çoğu zaman yaşadığımız fiziksel ve psikolojik bu zorlu deneyimler beynimizde, bedenimizdeki bu bağlantılara, yapılara zarar verir ve bozar. Bu bağlantıları kurmak, düzeltmek, geliştirmek adına pek çok basit çalışma yapabilirsiniz.
Somatik çalışmalar, meditasyon, nefes çalışmaları, terapi, hafıza oyunları, yazı yazmak, egzersiz, yürüyüş, dans etmek, sevdiğiniz canlılarla vakit geçirmek vb. gibi pek çok zihin ve bedeni bir araya getiren, sizi bulunduğunuz an ve ortam içinde tutan, bütünen (zihin ve beden) orada olmaya iten ve kendinizi dinlediğiniz her türlü çalışmayı gerçekleştirebilirsiniz. Bilinçli olarak bu çalışmaları düzenli yapmanız odağınızı bu yönde geliştirecek ve değiştirecektir. Unutmayın; bedeniniz sadece hayatta kalmaya çalışan sizin için iyisini isteyen bir sistem, bunu kendiniz için fiziksel ve psikolojik olarak doğru kullanmak sizin elinizde. Yeni duygular, yeni düşünceler, yeni yolların sizinle olması dileğiyle…
İlginizi çekebilir: Kandırıyor musun? Seçiyor musun? Değişiyor musun?