İnsan zihni! Harikalarla, meraklarla ve bir türlü peşini bırakmayan yapışkan düşüncelerle dolu, uçsuz bucaksız ve gizemli bir manzara. Sevgili okuyucu, “Düşüncelerin Yapışkanlığı” olarak bilinen olguyu keşfederken zihnimizin karışık labirentinde tuhaf bir yolculuğa çıkıyoruz şimdi.
Şunu hayal edin: Yatağınızda uzanmış, tatlı bir uykuya dalmanıza dakikalar kalmışken, birdenbire kafanıza bir ton tuğla gibi iniyor. Beşinci sınıfta söylediğiniz o utanç verici şey. Hani şu hala içinizi sızlatan, patlayacakmış gibi hissettiren? Evet, işte o. Beyninizin ön tarafına yapıştırılmış yapışkan bir not gibi ne kadar zorlarsanız zorlayın yerinden oynatmayı reddediyor. Tebrikler! Az önce düşüncelerin yapışkanlığını ilk elden deneyimlediniz.
Ama korkmayın sevgili okur çünkü bu durumda yalnız değilsiniz. Düşüncelerin yapışkanlığı, yaşı, cinsiyeti ve dondurmayı çok hızlı yemekten kaynaklanan beyin donmasını aşan evrensel bir olgudur. Hepimiz oradaydık, kendi zihnimizin yapışkan ağına hapsolmuş, umutsuzca kendimizi, kendi nevrozlarımızın pençelerinden kurtarmaya çalışıyorduk.
Peki, düşünceleri bu kadar yapışkan yapan şey tam olarak nedir? Beyin korteksinde dolaşan birkaç teori var. Bazı uzmanlar bunun beynin tekrarla olan aşk ilişkisinden kaynaklandığına inanıyor. Gördüğünüz gibi, belirli bir düşünce üzerinde ne kadar çok durursak bilinçaltımızın ormanında iyi aşınmış bir yol gibi sinirsel devremizde o kadar kökleşir. Farkına bile varmadan bir rutinin içinde sıkışıp kalırız ve amansız geviş getirme döngüsünden kurtulamayız.
Bir de duyguların yapışkan kalıntıları vardır, düşüncelerimizi bir anaokulu sanat projesindeki tutkal gibi kaplar. İster nostalji ister pişmanlık ister reddedilmenin kalıcı acısı olsun, duyguların düşüncelerimize sızma ve onları ayakkabınızın altındaki özellikle inatçı bir sakız parçası gibi yerlerine yapıştırma gibi bir yolu vardır.
Ancak sevgili okuyucu, zihnimizin yapışkan çölünde tüm umutlar kaybolmuş değil. Yapışkan düşüncelerin pençesini gevşetmenin ve zihinsel manzaramız üzerindeki hakimiyetimizi geri kazanmanın yolları vardır. Örneğin, kişinin düşüncelerini, mikroskop altında özellikle büyüleyici bir örneği inceleyen bir bilim insanı gibi tarafsız bir merakla gözlemlemeyi öğrendiği kadim farkındalık sanatını ele alalım. Düşüncelerimizi yargılamadan kabul ederek ve onaylayarak kendimizi yavaş yavaş geviş getirmenin yapışkan ağından kurtarabilir ve özgür bırakabiliriz.
Zihinsel kayganlaştırıcıların en güçlüsü olan kahkahanın gücünü de unutmayalım. Bazen yapışkan bir düşünceden kurtulmanın en iyi yolu, mizahın kör edici ışığını onun üzerine tutarak onu hayatın büyük komedisindeki bir espriden başka bir şeye indirgememektir. Sizce de düşüncelerin yapışkanlığıyla mücadele etmenin sağlıklı bir absürtlük dozu ve içten bir kahkahadan daha iyi bir yolu olabilir mi?
Sonuç olarak sevgili okuyucu, düşüncelerin yapışkanlığı insan deneyiminin kaçınılmaz bir parçası olabilir, ancak bizim felaketimiz olmak zorunda değildir. Farkındalık ve kahkahanın ikiz silahlarıyla donanmış olarak zihnimizin yapışkan labirentinde zarafet, mizah ve ara sıra metaforik bir neşe kutusuyla gezinebiliriz.
Şimdi izin verirseniz, çözmem gereken bazı inatçı anılarım var.
İlginizi çekebilir: Bu farkına varışla ne yapacağım?: Bir Odyssey Komedisi