“Her kişi bir düşünce atmosferiyle çevrilidir. Bu güç vasıtasıyla ya çekici ya da itici oluruz. Beğeni beğeniyi çeker ve… Biz zihnimizde ne mevcutsa onu çekeriz.” Ernest Holmes
Sadece aklımızdan bir anda geçmektedir “Ya bir şeyimi kaybedersem,” “Ya bu parayı istediğim zamanda kazanamazsam,” “Ya o hayatımın erkeği veya kadını ile hiç karşılaşamazsam,” “Ya istediğim ülkede yaşayabilmek şansına sahip olamazsam,” “Ya annemi veya babamı bir kazada kaybedersem,” “Ya bu evlilik umduğum kadar iyi gitmezse,” “Ya bir gün sahibi olduğum evleri ve arabaları yitireceksem,” “Ya bir gün elimi veya ayağımı kaybedersem,” “Ya bir gün bugün elimi tutan bu adam veya kadın yanımda olmazsa,” “Ya bir gün o tatlı kızımı veya oğlumu kaybetmek durumunda kalırsam onların hastalıklarıyla karşılaşırsam…” İşte o zaman ne yaparım?
Tüm bu cümleler sadece kelimelerden ibarettir, belki iki kelime belki üç ve belki de sadece dört kelimeyi yan yana koymaktayız değil mi? Sonra bir şey olur ve biz sadece şu cümleyi kurarız “Düşündüğüm başıma geldi…” Ben bugün bu yazımda o düşündüklerimize bakalım istiyorum… İçin için düşünüp de kendi kendimize bir türlü ifade edebilecek cesareti bulamadıklarımıza… Ya şöyle olsaydı ya böyle olsaydı diye içimizdeki düşmanla adeta savaş verdiklerimize… Bu sesi nasıl durduracağız diye sorular alıyorum sizlerden, nasıl bu düşüncelerin üstesinden gelebileceğiz? Yani aslında “kendimize” kendi düşüncelerimize nasıl söz geçirebileceğiz? Ve asıl soru bu gerçekten mümkün mü?
Bir bahçemiz olduğunu düşünelim, bu bahçeye farklı tohumlar ekiyoruz. Bu tohumları “biz” seçiyoruz. Örneğin ben erik ağacı dikiyorum, siz zeytin ağacı dikiyorsunuz, bir başkası limon ağacı dikiyor ve bir diğerimiz ise sadece domates ve biber ekiyor herhangi bir ağaç tercih etmiyor. Sonra hepimiz bu bahçemize ektiğimiz ağaçlara adeta gözümüz gibi bakıyoruz. Onları sürekli suluyoruz, böceklerden koruyoruz, ilaçlıyoruz, gereken tüm özeni gösteriyoruz… Ve bir gün ben erikleri alabilirken, diğerimiz limonlarına kavuşuyor, bir diğerimiz ise domates ve biberlerine…
İşte düşüncelerimiz de aynen bu bahçe örneğindeki gibidir. Hepimiz birer “düşünce atmosferinde” yaşarız… Bahçemize diktiğimiz bitkiler gibi “her düşüncemiz” aslında birer tohumdur. Evet, farkında olmasak da eğer “mutsuz” olacağımızı düşünüyorsak bunu besleriz bu bahçemizin mahsulü olarak karşımıza çıkar; ne düşünüyorsak, ne kadar mutsuz olacağımıza inanıyorsak, mutsuzluk endişesi duyuyorsak bu tohumu muhteşem bir şekilde beslemeye devam ediyoruz demektir… Mutsuz oluruz; düşünce atmosferimiz aynı suyun birikip de yağmur olarak yağması gibi üzerimize “mutsuzluk” olarak yağıverir…
Şimdi gelin şu düşünceye odaklanalım “Ben çok değerliyim kıymetliyim her daim bolluk ve bereket ile çevriliyim, bolluk ve bereketle kabul ederim ve bolluk ve bereketle paylaşırım…” Bir hafta boyunca sadece bu cümleye odaklandığımızı bunu bahçemize ektiğimizi düşünelim… Tüm düşünce atmosferimizde bu cümlenin bolluğun ve bereketin o güzelim varlığının yankılandığını hayal edelim… Bolluğun ve bereketin varlığını ta içimize kadar hissettiğimizi bunun bilinci ve inancı ile paylaştığımızı… Baktığımız her noktada bolluk ve bereket gördüğümüzü… Kıymet ve değer gördüğümüzü, kendimizi çok ama çok severek kendimize çok değer verdiğimizi… Öyle bir an gelir ki evet düşünce atmosferimiz bunu bize “hissettirecek” şekilde yağmaya artık hazırdır; duyarız evren bize bu sözlerle ulaşır “Bugün çok güzelsin, sen benim için çok ama çok kıymetlisin…” “Her zaman sen geldiğinde bolluk ve bereket eksik olmuyor,” “Sen burada olduğunda her zaman işlerimiz açılıyor,” “Ne güzel paylaşıyorsunuz sizin bu düşünceli yapınızı çok seviyorum sizi çok takdir ediyorum,” “Size çok teşekkür ediyorum ne kadar güzel bir kalbiniz var…” Evet, bu sözler sadece birkaç örnektir ama işte o muhteşem düşünce atmosferimiz kocaman yağmurları bu düşüncelerimizin yoğunlaşması olarak ektiklerimizin mahsulleri olarak bize sunuvermiştir…
Bakın sevgili Sandra Anne Taylor, güzel eseri Kuantum Başarı ile düşünce atmosferimizi ve hayatta “çektiklerimizi” yani yaşamımızda tezahür edenleri nasıl yorumluyor:
“…Çekim Yasası der ki; bizler yalnızca kendimiz hakkında dışa vurduğumuz türden enerjiyi kendimize doğru çekebiliriz. Kuantum fiziksel prensip temelinde her şey – her bir birey de buna dahil – bu gücü yansıtır. Aslına bakarsak Evren, bilim insanlarının enerji ‘sicimi’ dedikleri titreşimlerle doludur. Gerçek anlamıyla her an içimizde, dışımızda ve dört bir yanımızda hareket halindedir. Bunun farkında olsak da olmasak da her birimiz her günün her anı evrende yer alan bu gücün muazzam değişiminin ve büyüyüşünün birer parçasıyızdır.
Kişisel enerjimiz içimizden dışımıza doğru ilerler ve bu hayatta kimi ve neyi kendimize çekeceğimize karar verirken benzer tınıdakilere bağlanır. Her birimiz kendimize ve hayatımız hakkında kesintisiz sinyal yayını yapan birer küçük radyo istasyonu gibiyizdir. Bu sinyallerle eşleşen kişi ve durumlar bizim kanalımızı açarak yaşam tecrübemizin içine doğru çekilirler.”
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız “düşünce atmosferinize” çok daha yakından odaklanmanızı dilerim… Şu anda kendiniz hakkında ektiğiniz düşünceleriniz nelerdir? Başarılı olduğunuza inanıyor musunuz? Bugün hayatınızda tezahür etmemiş olsa da hayatınızın aşkı ile karşılaşacağınızı biliyor musunuz? Çok ama çok şanslı bir kişi olduğunuzun farkında mısınız? Sağlıklı ve huzurlu olduğunuz için yeterince şükran duyuyor musunuz? Her ne olursa olsun hayatın sizi en iyi versiyonunuza koşturmak için arkanızda kocaman dağlar gibi durduğunu biliyor musunuz? Tam olarak şu anda Yaratıcı gücün “biricik” yarattığı olduğunuzun farkında mısınız?
Bugün sizin muhteşem “düşünce atmosferinizi” kaplayan nedir?
İlginizi çekebilir: Hayatın sunduğu fırsatlara yepyeni gözlerle bakmaya hazır mısınız?