İnflamasyon veya enflamasyon, son yıllarda en sık duyduğumuz, pek çok kronik hastalığın temelinde olduğu kanıtlanmış bir vücut tepkisi. İltihaplanma olarak da bilinen bu tepki, aslında vücudu hastalıklardan ve yaralanmalardan korumak için geliştirilmiş bir tür savunma mekanizması. Hem vücudun doğal bir sistemi olarak görev gören hem de hastalıkların potansiyel sebebi olan inflamasyon, akut olarak geliştiğinde, yani örneğin tırnak batması gibi bir sorun yaşadığımızda, parmağımızın şişmesi, kızarması ya da bir tür iltihap sıvısı toplaması, tırnağın kendini korumaya alması ve iyileşme sürecini başlatması açısından büyük önem taşıyor. Ya da bir alerjene karşı gözlerin kızarıp kaşınması, sulanması da benzer bir durum. Bu nedenle akut enflamasyon, savunma mekanizması görevi görüyor. Ancak, bu durum kronik bir hal aldığında yani vücutta kronik enflamasyon yayılmaya başladığında, kanser, diyabet, obezite gibi pek çok hastalığa uygun zemin hazırlanıyor. Akut iltihaplanmalar yaklaşık 2 hafta gibi bir sürede gelişip ortadan kalkarken, kronik iltihaplanmalar yani kronik inflamasyon, 6 haftadan daha uzun süreli bir şekilde seyrediyor. Bu da, herhangi bir yaralanma veya akut savunma gerekmeksizin vücudun tepki göstermesine neden oluyor.
Diğer bir deyişle normal şartlarda vücudu zararlı maddelere, mikroplara, yaralanmalara karşı koruyan enflamasyon, 6 haftadan uzun sürdüğünde yıkıcı etkilere neden olarak başta otoimmün hastalıklar olmak üzere çok sayıda kronik rahatsızlığın gelişmesine zemin hazırlıyor. Yanlış beslenme ve yaşam tarzı, stres gibi faktörler kronik enflamasyonun en baş sebepleri arasında olduklarından, dolayısıyla kronik hastalıkların da gelişmesine neden oluyorlar. Akut enflamasyon ise vücudun ‘gerekli yerde ve zamanda’ oluşturduğu koruma kalkanı olduğundan anlık gelişen saldırılarda, yaralanmalarda devreye giriyor ve sonra ortadan kayboluyor. Ancak, enflamasyon genel olarak kronik ve akut olarak iki türü ile tanınsa da bir de ‘düşük seviyeli inflamasyon’ yani low-grade inflammation var ve ne yazık ki bu inflamasyon türü de en az kronik enflamasyon kadar tehlikeli. Peki, nedir bu low-grade inflammation ve neden olur, etkileri nelerdir, gelin detaylı keşfedelim:
Düşük seviyeli inflamasyon (low-grade inflammation)
Düşük seviyeli inflamasyon, isminden de anlaşılabileceği üzere bağışıklık sisteminin düşük düzeyde tetiklenmesi ile ortaya çıkan bir inflamasyon türü ve bu düşük düzeyde tetiklenme ‘sessiz inflamasyon’a neden oluyor. Bir tür sinsi inflamasyon demek de mümkün. Ve ne yazık ki sessiz inflamasyon da tıpkı kronik inflamasyon gibi kalp hastalıkları, kanser, diyabet, obezite ve nörodejeneratif bozukluklar gibi kronik rahatsızlıklara neden olarak insan sağlığını tehdit ediyor.
Bir diğer adı ile ‘sessiz katil’ olarak da bilinen düşük seviyeli inflamasyon veya düşük dereceli iltihaplanma, belirgin semptomlara neden olmadığı için fark edilmesi zor, ancak özellikle uzun vadede neden olduğu kronik hastalıkları düşününce de etkisi oldukça tehlikeli. Düşük dereceli enflamasyon, uzun süre boyunca düşük seviyede iltihaplanmayı ifade ediyor. Bu durum, bağışıklık sistemi tarafından kontrol altına alınmamış, devam eden bir iltihaplanma yanıtını içeriyor. Genel olarak fark edilmesi zor olduğundan dolayı vücutta sinsi sinsi ilerlemesini sürdürürken, pek çok kronik hastalığın açığa çıkmasına zemin hazırlıyor. Semptomları belirgin olmadığından dolayı, rutin kan testleri gibi çeşitli tetkikler ile saptanabiliyor. Bu nedenle düzenli doktor kontrolleri düşük seviyeli inflamasyonun açığa çıkarılması, önlenmesi ve tedavi edilmesi için büyük önem taşıyor. Peki, neden ortaya çıkıyor ve önlenmesi mümkün mü?
Ünlü fonksiyonel tıp uygulayıcısı Dr. Mark Hyman, bir podcast serisinde sağlık alanında uzman profesörler ile birlikte bu konuyu tartışıyor ve düşük seviyeli inflamasyona dikkat çekiyor. Ünlü doktor, podcastinde uzman isimlere bu inflamasyon türünün asıl nedenini soruyor ve çoğumuzun tahmin edebileceği üzere başta Dr. Shilpa Ravella olmak üzere podcaste katılım sağlayan Dr. Rupa Marya, Raj Patel ve Dhru Purohit de yanlış beslenmenin en önemli sebep olduğunun altını çiziyor.
İlginizi çekebilir: Bilimsel araştırmalara göre enflamasyon kadınlarda daha yaygın
Modern dünyanın dayattığı beslenme şekillerinin, batı diyetlerinin ve özellikle yüksek miktarda şeker içeren yiyeceklerin düşük dereceli inflamasyonun en önemli sebepleri arasında olduğunu belirten ünlü doktorlar, ayrıca stres gibi çevresel etmenlerin de bu enflamasyon türünü tetiklediğini açığa çıkarıyor. Öte yandan, asıl nedenin/nedenlerin kişiden kişiye değişebildiğini ve hangi tür test yapılırsa yapılsın düşük seviyeli inflamasyonun varlığı tespit edilse bile nedeninin tam olarak bulunamadığını söyleyen ünlü doktorlar bu konuda halen daha çok fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu da belirtiyor.
Dr. Mark Hyman yanlış beslenmeye vurgu yaparak özellikle göbek çevresindeki yağlanmanın, kilo alımından dolayı kapanmayan düğmelerin, kısacası fazla ve yanlış yemek yemenin bu enflamasyon türünü tetiklediğine dikkat çekiyor. Dr. Shilpa Ravella ise yanlış beslemenin asıl tetikleyici olabileceğini ancak daha bütüncül bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini; bunun da biyolojik değişkenler, çevresel faktörler, modern dünya koşulları, kalıtsal hastalıklar gibi pek çok etmeni içerdiğini belirtiyor.
Öte yandan, çok çeşitli -bazılarını hala bilmediğimiz ve duymadığımız- inflamatuar testlerin tanı için kullanılabileceğini, gelişmiş yüksek teknolojiye sahip deri testlerinin, kalsiyum skorlarının, beyin gelişimini izleyen MR’ların ve daha çok çeşitli tetkiklerin yapılabileceğini de söylüyor. Bazı durumlarda mikroskobik yani çok daha düşük seviyede bile enflamasyonun olabileceğini, bu nedenle uygun tetkiklerin bulunmasının önemli olduğunu da belirtiyor. Henüz bu tür tetkik ve testlerin çok yaygın olmadığını bu yüzden de düşük seviyeli enflamasyon için ‘hadi hemen bulup tedavi edelim’ yaklaşımının doğru olmadığını da belirtiyor.
Her tür enflamasyonun bağışıklık sisteminin bir yanıtı olduğunu bu sebeple de asıl tetikleyicileri bulmanın genellikle zor olduğunu söyleyen Dr. Mark Hyman, enflamasyonu önlemek için iyi yaşam alışkanlıklarını benimseyerek sağlıklı bir yaşam tarzı yaratmanın önemli olduğuna vurgu yapıyor. Dr. Hyman’ın ve podcastine katılan ünlü doktorların da belirttiği gibi enflamasyonu önlemek için başta işlenmiş şekerden kaçınan bir beslenme tarzı, yeterli ve kaliteli uyku, düzenli hareket ve stresten uzak bir yaşam sürmek büyük önem taşıyor. Bu konuda Dr. Mark Hyman’ın bağışıklık sistemini gençleştirme üzerine paylaştığı önerileri de şu yazımızda bulabilirsiniz: Bağışıklık sistemimizi gençleştirebilir miyiz? Dr. Mark Hyman’a göre evet!
İlginizi çekebilir: 3 malzemeyle kolayca hazırlayabileceğiniz antienflamatuar etkili sonbahar çorbaları