Yaşlı bilge büyük salona girdiğinde kalabalıkta fısıldaşmalar yükseldi: “Asita, Asita, işte Asita bu!”
Asita ağır ve emin adımlarla içeri girdi, kral Suddhodana ve yanında iki hizmetkarın tutttuğu beşikte bulunan bebeğe doğru ilerledi. Kralla göz göze gelmeden önce bebeğin yanında durdu, bebek sanki onu tanıyormuş gibi bir anda durdu ve gözlerinin içine baktı. Asita’nın gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Böylece bir an durdular. Kalabalık, bilgenin ağzından çıkacak sözleri bekliyordu merakla, adeta nefesini tutuyordu herkes…
Asita krala döndü. Bu, onu ilk görüşü değildi. Henüz küçük bir prensken, babası onu kehanetine başvurmak ve kutsanmak üzere Asita’nın yanına götürmüştü. Asita onu görür görmez savaşçı ve fetihçi ruhunu anlamış, “Seni ben kutsamam evlat, sen savaş istiyorsun” demişti ve devam etmişti: “Yıkmak ve hükmetmek için kutsanmaya ihtiyacın yok, seni ölüm kutsasın.” Genç prens bu sözlere anlam veremeden ayrılmıştı Asita’nın yanından.
Yıllar sonra, şimdi o bilge, oğlunun, biricik varisinin huzurunda gözyaşı döküyordu. Neler söyleyeceğini merak ediyordu. O güçlü bir kraldı, fethediyor, hükmediyor, savaşlar kazanıyordu. Oğlunun kaderine de hükmedebilecek miydi, oğlu da onun gibi büyük bir kral olabilecek miydi?
Kral diz çöktü, “Şeref verdin yüce Asita, söyle oğlum da benim gibi büyük bir kral olacak mı?” dedi. Asita sessizliğini bozdu, gözlerini bebekten alamıyordu adeta. “Seni memnun etmeyecek ikinci bir kaderi var oğlunun” dedi. Kral endişeli gözlerle doğruldu, “Neymiş bu ikinci kader, nasıl olacak bu? Açık konuş yüce Asita, ölüm mü var onun yazgısında?”
“Senin için ölecektir, evet. Senin arzun onu kral yapmak ama o diğer kaderini seçebilir. Onun ikinci kaderi kendi ruhuna hükmetmektir.” Suddhodana’nın yüzünde rahatladığını gösteren bir tebessüm belirdi. Salonda mırıldanmalar yükseldi, şaşkınlığını gizleyemiyordu konuklar. Kral dayanamadı ve Asita’ya haddini bildirmek istercesine ayağa kalktı.
“Sadece bir aptal koca bir dünyaya hükmetmeyi böyle bir kaderle takas eder diye düşünüyorum. Oğlumun bir aptal olmayacağına eminim!” dedi.
“Hiçbir şeyden emin olamayacaksın o senin için öldüğünde”dedi Asita. Kralın yüzündeki tebessüm silinmişti artık. “Bir hata yapıyorsun. Dünyaya hükmetmek çocuk oyuncağıdır. Oysa kendi ruhuna hükmetmek yaradılışa hükmetmek gibidir ve nice hükümdarların, kralların, firavunların beceremediği bir iştir… Kurtuluşu ve aydınlanmayı kendi içinde aramak, yalnızca gerçeğin peşinde olmak dünyanın en zor işidir kral Suddhodana. Ve senin oğlun bu yüce işin timsali olacak…”
“Onun seçimini değiştirmek için yapabileceğim bir şey yok mu?” diye sordu kral burun kıvırarak.
“Benim ne dediğimin önemi yok, nasıl olsa sen istediğini yapacaksın” diye yanıt verdi.
“Peki, sen niçin ağladın Asita?”
“Buddha’nın insanlığa göstereceği ölümsüz gerçeği görmeye ömrüm yetmeyeceği için” diye yanıtladı Asita.
İlginizi çekebilir: “Kendin ol!” diyorlar: Kendimiz olmak ne kadar mümkün?