X

Dünya Tarihinin en sevilen konusu : Büyük aşk hikayeleri

İtiraf edeyim tarihle en çok ilgilendiğim zamanlar tarihi karakterlerin daha insani yönlerini, tutkularını ve zaaflarını öğrendiğim zamanlar oluyor. O dönemdeki insanlar neler giydi, neler yedi, aşklarını nasıl yaşadı, sosyalleşmek için neler yaptı gibi detay gözükebilecek konular benim ilgilerimin tam merkezinde. Özellikle ilişkiler konusunda süper meraklı bir karakter olarak, insanlık tarihinde “aşk” denince akla gelenleri araştırdım ve sizler için derledim sevgili Uplifers okuyucuları.

Sevgililer günü yaklaşmaktayken siz de kendinize bir on dakika ayırın, dış dünyadan soyutlanın. Elinize kahvenizi alın, bir köşeye çekilin. Yakın bir dostunuzun gönül işleri maceralarını dinler ve akıl verir tonda yazıyı okuyun. Her hikayeden kendine bir adet iyi, bir adet de ders olacak nitelikte sonuç çıkarmayı da ihmal etmeyin. ☺

Aziz Valantin

Dünya tarihinin büyük aşklarından bahsederken “Sevgililer Günü / Valantines Day” kavramını bize kazandıran Aziz Valantin’den bahsetmemek olmaz. MÖ 270 yılı civarlarında yaşayan Aziz Valantin, Roma İmparatorluğu’nun dört bir yanla savaştığı dönemde Katolik bir papazdı. Süregelen çok sayıda savaş nedenilye Roma İmparatoru Claudius erkekleri askere çekmek amacı ile evliliği yasakladı. Çünkü evli erkekler, savaşlara katılmak için gönüllü olmak yerine aileleri ile kalmayı tercih ediyorlardı.

Claudius’un evliliği yasa dışı ilan etmesi Valantin’e o kadar akıl dışı ve saçma gelmişti ki… Bu karara gizliden başkaldırarak çiftleri gizlice evlendirmeye başladı. Gizlice yapılan bu evlilik seremonisinde Valantin, hem papaz hem de nikah şahidi görevlerini üstleniyordu. Valantin’in ünü kısa sürede yayıldı ve “aşıkların dostu” olarak anılmaya başladı. Ancak bu ün nedeniyle, imparatorluk tarafından yakalanıp hapse atılması ile son buldu. Hapis günlerinde imparator Claudius, Valantin ile görüştü. Ancak Valantin geri adım atmayıp sevgiyi ve yaptıklarını savundu. Bu nedenle de maalesef idam edildi. İdamından önce, son bir mektup yazmasına izin verildi. Veda mektubunda, sevgiye ve aşka olan inancını savunup mektubu “From Your Valantine / Sizin Valantin’den” diyerek bitirdi. İlerleyen zamanda idam edildiği 14 Şubat tarihi Aziz Valantin/Sevgililer Günü ilan edilerek aşka ve sevgiye inanan bu cesur papazın anısına kutlandı.

Kleopatra ile Antonius

Kleopatra’yı detaylıca araştırmadan önce kulaktan dolma olarak çok çekici, femme fatal, erkekleri büyüleyen ve sadece güzelliği ile bir yere gelen bir kadın olarak hayal etmiştim. Çok büyük hata etmiştim. Sanılanın aksine Kleopatra güzellikten uzak çok sıradan görünüme sahip olduğu ancak muhabbeti, zekası ve enerjisi ile herkesi büyüleyen bir kadınmış.

Sezar ile birliktelikleri, Sezar’ın suikast sonucu ölümü ile sona erdi. Sezar’ın ölümünden sonra yeğeni Mark Antonius politik açıdan nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini konuşmak üzere Kleopatra ile bugün Tarsus olarak bildiğimiz bölgede buluştu. Bu buluşma aşklarının ve efsanelerinin de başlangıç noktası oldu.

Antonius, hemen ilk görüşmede aşık olup Roma’ya geri dönmek yerine Kleopatra ile Mısır’a döndü. Ancak Roma’da devlet başkanı Oktavian’ın kızı ile nişanlı olması gibi küçük bir detayı atlayıvermiş aşık olunca. Gücünü iyice sağlamlaştırdıktan sonra Oktavian, Kleopatra ve Antonius’un ordularına savaş açıp yendi. Yunanistan bölgesinden Mısır’a kadar geri çekilen çift gene de kurtulamadılar.

Mısır’a döndüklerinde de Oktavian ile savaş devam etti. Saklanma dönemlerinde Kleopatra’nın intihar ettiğine inanan Antonius, kendisini kılıcını karnına saplayarak öldürdü. Antonius’un ölümünden sonra Oktavian, Kleopatra’yı esir alıp hapsetti. Kleopatra da burada hücresine yardımcısının gizlice soktuğu zehirli yılan ile kendisini öldürdü. Aşıklar en azından sonraki yaşamda kavuşmaları için yan yana gömüldüler.

Binlerce yıl sonra bu hikayeyi araştıran biri olarak kendimce aralarındaki duygunun “gerçek aşk” olduğuna ikna oldum. Bir kere verilen çok sağlam: fiziksel güzelliğin ötesinde duygusal bir bağları var ve ilk görüşte aşık olup aşklarının peşinden gidecek kadar cesurlar.

Paris ile Helena

Yunan mitolojisinde Truva’nın düşüşünün nedeni olarak gösterilen bu aşkın kahramanları; Truvalı Prens Paris ve Spartalı Kraliçe Helena. Mitolojiye göre Paris’e üç tanrıçadan birini seçmesi söylenir; Hera, Atina ve Afrodit. Paris, tipik bir erkek gibi, en güzel olan Afrodit’i seçer. Afrodit de ona dünyanın en güzel kadınına sahip olacağının garantisini verir. Ancak dünyanın en güzel kadını o dönemde Sparta kralı Menelaus’un eşi Helena’dır.

Sparta’ya gittiğinde Helena ile tanışan Paris, aşık olup Helena’yı kaçırır. Durumu Menelaus farkedince savaş çıkar. Savaş için Yunan devletleri birleşir. Truva’nın düşüşü de başlamış olur. Savaş sonucunda Paris ölümcül bir şekilde yara alır, Menelaus da karısını geri alıp Sparta’ya geri döner.

Bu hikayede hep Helena’nın ve duygularının geri plana atıldığını düşünürüm. Gerçekten güzeller güzeli Helena’nın aklından ne geçmiştir? Yaşadığı dönemde en güzel kadın olduğu için kendisini krallar arasında takas edilen bir eşya gibi hissetmiş midir? Paris’e aşık mıdır? Sparta’yı nasıl bir gecede bırakmıştır? Geri dönünce neler olmuştur?

Napolyon ile Josephine

Tarihe geçen en ünlü komutanın aşk hikayesi beklenenin aksine, listedeki diğerleri gibi süper tutkulu ve efsanevi değil aslında. Napolyon 26 yaşındayken kendi sosyal statüsü yükseltecek, zengin ve yaş olarak kendisinden büyük bir eş aramaktadır. Josephine de o sıralar eşinin ölümü ile 32 yaşında iki çocuk ile dul kalmış sosyetik bir bayandır. Napolyon’un baskıları üzerine gönülsüzce onunla evlenmeyi kabul eder.

Şirket birleşmesi tadındaki bu mantık evliliği zamanla Napolyon için aşka dönüşür. Ancak Napolyon savaş için ülke dışına gittiğinde zarif eşi uslu durmamaktadır. Defalarca aldatıldığını öğrenen Napolyon da, Josephine’e ders vermek için evlilik dışı ilişkiler yaşamaya başlar. İşte tam da bu noktada çiftin kopacağını öngören mantık hata verir. Çünkü Napolyon, Josephine için kıymete biner ve eşine sadık hale gelir.

1804 yılında Napolyon, Fransa’nın imparatoru olduğunda, Josephine ile çocuk sahibi olmak ister. Ancak başarılı olamazlar. Bunun üzerine Josephine’den boşanıp Avusturya arşidüşesi ile evlenir ve erkek evlat sahibi olur. Boşanmalarının üstüne çift asla görüşmez. Aradan yıllar geçer ve Josephine ölür. O dönemde insanlar “kırık kalpten” öldüğünü konuşmaktadırlar. 1821 yılında Napolyon öldüğünde, ceketinin cebinden Josephine’in Paristeki evinin bahçesinden topladığı ve yıllarca sakladığı menekşeler çıkar…

8. Henry ile Anne Boleyn

8. Henry gerçekten de egzantrik bir karakterdi. Popüler kültürümüzde de bol bol kitap, film/dizi olarak hala karşımıza çıkıyor. Politik veya aşk nedenleriyle tam olarak altı defa evlendi ve karılarının ikisini başlarını kestirerek idam ettirdi. Ancak tarih kaynakları “gerçek aşkı” ve favori eşinin Anne Boleyn olduğunu söylemekte.

Anne ile tanıştığında 16 yıldır Aragornlu Catherine ile evliydi ancak Anne’e ilk görüşme aşık oldu. Anne’in diğer kadınlardan başına buyrukluğu, öz güveni ve yaşama enerjisi ile ayrıldığını düşündü. Kral olmasına karşın Anne, “ya kraliçe olurum ya da hiç ilişkimiz olmaz” diyerek Henry’yi reddetti.
Ancak ona erkek bir varis de söz vermeyi ihmal etmedi. Çift gizlice evlendi, hatta gizlice evlenebilmek için Henry’nin yeni bir kilise kurması gerekti. Ancak ilk çocukları kız oldu ve sonrasında çok defa Anne düşük yaptı.

Çift erkek evlat sahibi olmama gerginliği nedeniyle sık sık tartışmaya başladı. Anne’in sevdiği özellikleri Henry’ye itici gelmeye başladı. Bir de üzerine Jane Seymour adında başka bir kadına aşık olunca Anne’i ortadan kaldırması gerekti. Sonunda Anne’in zina yaptığına dair bir hikaye yaratıp hayatının aşkını başını kestirerek idam ettirdi.

Günümüz koşullarında dramatik sonu nedeniyle bu aşk hikayesi bize çok uzak geliyor. Ama benim aldığım ders şudur; dengesiz, ne istediğini bilmeyen, olgunlaşmamış ve şımarık karakterdeki adamlardan uzak durmada fayda var. 🙂

Şah Cihan ile Mümtaz Mahal

Günümüzde bu efsanevi aşkı Taç Mahal’in yapılma sebebi olarak biliyoruz. Hikayenin başlangıcı şöyle; 1612 yılında asıl adı Arjumand Banu olan 15 yaşındaki bir kız Şah Cihan ile evlenir. Evlendikten sonra adı Mumtaz Mahal olarak değiştirilir. Cihan, şah olduğu için birden fazla karısı vardır ancak Banu, en sevdiği eşidir.

Çiftin tam tamına on dört adet çocuğu olur ve Banu son çocuklarının doğumu sırasında ölür. Eşini kaybeden Şah Cihan hem duygusal hem de fiziksel olarak ağır bir yas dönemine girer. Tüm dünyanın eşini hatırlaması adına mezar olarak gelmiş geçmiş en büyük mimari başyapıtı yaptırmaya karar verir. Taç Mahal için 20.000 işçi, 1.000 fil çalışır ve 20 yılda tamamlanır.

Şahın bir diğer fikri de Taç Mahal’in aynısından, bu sefer siyah olarak nehrin diğer kıyısına yaptırmaktır. Ancak bu fikri hayata geçiremeden ölür ve çok sevdiği eşinin yanına Taç Mahal’e gömülür.

Zeynep Cansoylu Samancıoğlu: Gündüzleri çok uluslu bir firmada kozmetik kanalı müşteri yöneticisi. Geceleri saç & cilt bakımı, moda, trendler, gezme, yeme ve içme yazan araştırmacı blogger. Doğal ortamları olan alışverişte, sergide, balede, operada, müzikalde, vapurda, boğazda, müzede, gezmede, yemekte sıklıkla gözlemlenebilir. Hep güzel insanların ve şeylerin peşinde.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale