X

Dubrovnik: Cennetin yeryüzündeki hali

Sunset at yacht harbour in Dubrovnik

Geçtiğimiz haftaki Karadağ yazımızdan sonra bu hafta Balkanlar’ın güzeller güzeli ülkesi Hırvatistan ve Karadağ’ın büyüleyici diğer şehirleri ile karşınızdayım.

Dubrovnik

Hırvatistan, 2013 yılından beri Avrupa Birliği üyesi olduğundan Türk turistlere vize uygulanıyor. En son Karadağ’da Perast’ta kaldığımız için Hırvatistan’a Perast’tan geçtik. Perast dönüşü, Budva’daki terminalden aldığımız otobüs biletleri için gidiş-dönüş kişi başı 30€ ödedik. Sabah saat 06:20’de Budva’dan kalkan otobüs, 20:30’da Dubrovnik’ten geri dönmekte. Dolayısıyla günübirlik planlanan bu tur ile nam-ı diğer King’s Landing’i ziyaret etmek için yeterli zamanınız olmuş oluyordu. Gümrük ve sınır geçişleri dâhil yaklaşık 3 saat süren yol sonrası, sabah 09:30 gibi Dubrovnik’e vardık. Otobüs terminali şehrin biraz dışında kalıyor; ancak şehir merkezine ulaşım yaya olarak, taksiyle ya da 1A, 1B veya 3 numaralı otobüsler ile yapılabiliyor. Hırvatistan, Euro değil; para birimi olarak Kuna  kullanıyor. 1 Euro yaklaşık 7,5 Kuna. Terminalde komisyon ödemeden Euro bozdurabileceğiniz döviz büroları da bulunmakta.

Biz, keşifçi bir birlik olduğumuz için yürüyerek şehri gezmeyi tercih ettik. Ayrıca Old City / Grad’a varmak için elinizde bir harita olmasına da gerek yok; çünkü tabelalar ile yönlendirmeler bulunuyor. Yaklaşık 30-40 dakikalık bir yürüyüş ile Old City’ye ulaşılabiliyor. Otobüs durakları, tur otobüsleri, kiosk’lar, özel Game of Thrones turları yüzünden büyük bir kalabalığın olduğu Pile Gate, şehrin dört kapısından biri ve ana giriş kapısı.

Bir dip not olarak, Game of Thrones yaratıcı ekibi ile ‘Neden Dubrovnik?’ üzerine yapılmış olan röportaja ait video için buraya tıklayabilirsiniz.

Şehri zemin düzlemde gezdikten sonra, bir de surların tepesinden kuş bakışı olarak gezmeyi düşünürseniz, benim önerim hemen girişteki ilk köşede bulunan Tourist Info’dan 1 günlük Dubrovnik Kart almanız yönünde olacak. 1 günlük Dubrovnik Kart 153 Kuna, yani yaklaşık 20€. Bu kart ile başlı başına 16€ olan şehir surları üzerindeki gezi de dâhil olacak şekilde toplu taşıma araçları kullanımı, müze ziyaretleri ve çeşitli indirim seçenekleri bulunuyor. Otobüs bileti de 21 Kuna, yani yaklaşık 3€. Artık matematiği yapıp kartı almanın uygun olup olmayacağına siz karar verebilirsiniz.

25 metreye kadar yükselen ve yaklaşık 2 km. kesintisiz bir şekilde uzanan surlar ile çevrelenmiş Old City / Grad’ı görünce etkilenmemeniz mümkün değil. Her gün, bir önceki güne nazaran gittikçe büyüyen Old City örnekleri ile karşılaşıyor oluşumuz bizleri çok heyecanlandırıyor. Surların köşe noktalarında Bokar, St. John ve Revelin hisarları ile Minčeta Kulesi bulunmakta. Bölgeye girince ilk olarak sizi ana cadde olan Stradun, Church of Holy Savior, Franciscan Monastery ve Onofrio Çeşmesi karşılıyor.

Franciscan Monastry’nin giriş kapısının solunda gargoyle şeklinde bir yağmur borusu bulunmakta. Eğer ki yüzünüz duvara doğru dönük bu gargoylenin üzerine çıkıp üstünüzü çıkardıktan sonra, düşmeden tekrar sokağa doğru dönebilirseniz, dileğinizin kabul olduğuna inanılırmış. Bu eski zamanlardan kalma bir gelenekmiş; ancak gargoyle aşınmaktan zemin o kadar kaygan ve eğimli ki; Onofrio Çeşmesi’nin basamaklarında otururken izleyebildiğimiz kadarıyla bunu başarabilen maalesef olmadı.

Surları Churh of Holy Savior’un yanındaki merdivenlerden yürümeye başlayabilirsiniz. Stradun Caddesi’nin sonunda da Orlando Sütunu, Saat Kulesi ve St. Blasius Kilisesi’ne ulaşılmakta. Kiliseyi sağınıza alıp devam ederseniz Rector’s Palace ve Dubrovnik Katedrali’ne varmış oluyorsunuz. Ara sokakları takip ederseniz; Gundulic Meydanı, St. Ignatius Kilisesi ve bu kiliseye çıkan merdivenleri görebilirsiniz. Izgara sistemi benzeri ara sokaklarda gezinebilir, yolların sizi yönlendirdiği yeni duraklar ile şehri tanımaya devam edebilirsiniz.

Şehri gezmeye kısa bir ara verip serinlemek için bir de küçük bir ipucu paylaşayım. Dubrovnik Katedrali’nin yakınındaki kapıdan marinanın olduğu alana çıkıp uçtaki fenere doğru yürüdüğünüzde, surların hemen yanında duşları da bulunan harika bir yüzme alanı var. Tabii ki burayı da es geçmedik ve kendimizi Adriyatik’in serin sularına bıraktık.

Dubrovnik’te öğle yemeğimizi Preša isimli yerel halkın da sıklıkla tercih ettiği bir fast food restoranında yedik. Burgerleri oldukça lezizdi. Yanında söylediğimiz limonatalar menüde yazdığı üzere limonlu su şeklinde servis ediliyor ve şekerini siz ekliyorsunuz.

Dubrovnik Old City / Grad’tan ayrılmadan önce de gündüzleri pazar kurulan, akşamüzerleri kafelerin kullanımına geçen Gundulic Meydanı’nda bizim yaptığımız gibi aperitivo’larınızı sipariş edip azalan kalabalığın ve şehrin güzelliğinin keyfine varabilirsiniz. Şehirden çıkmadan önce de, kapısında kuyruk olan Sladoledarna Dubrovnik’ten dondurmalarınızı alıp Onofrio Çeşmesi’nin basamaklarında otururken, keyifle müzik yapmakta olan sokak sanatçılarını dinleyebilirsiniz.

Grad dışında da keşfedilecek pek çok yer bulunmakta. Lokrum Adası, şehri kuş bakışı görmenize olanak sağlayan teleferik (cable car), bir replika olan Karaka teknesi ile yelken seyri, Bokar Hisarı’na komşu olan ve içerisinde iskelesi ve kano kiralama alanlarının da bulunduğu bir koy, denizin üzerinde surlara yapışık konumlanan kafeleri görülecekler listenize ekleyebilirsiniz. Ayrıca Dubrovnik Katedrali’nde bir evlilik kutlamasına da denk geldik. Akordeon, kontrbas, akustik gitar ve herkesin hep bir ağızdan şarkılar söylediği dev müzik grubu, Dubrovnik eski kentindeki tüm ilgiyi topladı. Davetliler ve turistlerle, hep birlikte eğlencenin bir parçası olmak ve bu unutulmaz anı yaşamak çok keyifliydi. Düğün yerinde “Barjaktar” olarak isimlendirilen bir kişinin de Hırvatistan bayrağı taşıması da geleneklerden biriymiş.

Dubrovnik gezimizin sonunda yorgunluğun da vermiş olduğu rehavet ile toplu taşıma ile terminale geri döndükten sonra 20:30’taki Budva otobüsümüze binip yola koyulduk ve saat 23:30 gibi Budva’ya vardık. Bu arada Budva’nın gece hayatı çok meşhur. Sahil şeridi üzerinde Eyfel Kulesi’nin minyatür bir kopyasının bile olduğu bar ve diskolar bulunmakta. Gece 01:00’e kadar müzik ve eğlence kesintisiz devam ediyor.

Sveti Stefan

Dubrovnik gezimizden sonraki gün, Karadağ’ın Adriyatik kıyılarındaki önemli kentlerini gezmeye karar verdiğimiz için Sveti Stefan ve Bar kentine doğru giden bir otobüse atladık. Otobüs bileti satın almanıza ve koltuk numarası verilmesine rağmen; yoğunluktan dolayı minibüs mantığında işleyen bir sistem var. Yol üzerinde de ayakta yolcu alabiliyorlar. Ancak otobüs belirli duraklarda duruyor; yoksa çok ciddi trafik cezaları ödemek durumunda kalıyorlarmış.

Sveti Stefan; etrafı surlarla kaplı, içerisinde kilise ve taş evlerin olduğu dar bir yürüyüş yolu ile ana karaya bağlanan bir yarım ada. Eski dönemlerde Marilyn Monroe, Sophia Loren, Elizabeth Taylor gibi ünlülerin de konakladığı ada, şu anda otel olarak işletilmekte ve müşteri olmadığınız müddetçe adaya giriş serbest değil. Özgün mimari yapısı ve konumu ile Sveti Stefan, Karadağ’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.

Bar

Sveti Stefan’dan sonraki durağımız Bar kenti. Bar; kıyı kesime konumlanmış, büyük bir limanı bulunan ve gelişmekte olan bir sahil kenti. Bu limandan İtalya’nın Bari kentine feribot seferleri düzenlenmekte. Sahil şeridi üzerinde kafeler ve genişçe yürüme yolları bulunmakta. Limana yakın konumdaki King Nikola’s Palace Müzesi, bölgenin en eski tarihi yapılarından. Bar’dan Belgrat’a giden bir tren yolu da mevcut. Şehre girerken uzaktan altın kubbeleri ile dikkatinizi çeken kilise ise St. John. Karadağ sahil kesimdeki diğer kentler gibi, şehrin arka fondaki dağlar ile uyumu son derece etkileyici. Dağ eteklerine doğru otobüs ya da taksi ile ulaşabileceğiniz bir tane de Old City / Stari Grad bulunmakta. Stari Grad’a yakın bir konumda dünyanın en yaşlı zeytin ağacı olduğu belirtilen Stara Maslina (Old Olive Tree) ziyaret edilebiliyor. Ayrıca Bar kentinde çokça sosyal konut mantığında site şeklinde apartmanlar mevcut; fakat maalesef çok da bakımlı gözükmüyorlardı.

Virpazar

Bar şehrinden Virpazar kasabasına otobüs ya da tren ile seyahat edebilirsiniz. Virpazar; Balkan Yarımadası’nın en büyük gölü İşkodra (Skadar) kıyısına kurulmuş şirin bir köy. Gölün yarısı Arnavutluk sınırları içinde, yarısı da Karadağ. Doğal güzelliği ve faunası son derece çeşitli. Milli park olarak hizmet veren alana giriş 4€. Kuş gözlemciliği, bisiklet, hiking ve mağara keşifleri yapmak için birçok alternatif arasından seçebileceğiniz outdoor aktiviteleri mevcut. Skadar Gölü’nde ayrıca özel işletmelere ait tekne kiralayarak da yaklaşık 3 saate yakın bir süre gezinebilirsiniz. Tekne ücretleri kişi başı 10€. En meşhur tekne turlarından biri de aile işletmesi olan Boat Milica. Tekne turu sırasında kaptanınızdan hem Karadağ; hem de göl hakkında çeşitli bilgiler edinebilirsiniz.

Gezilerimiz sonrası tekrar ana üssümüz olan Budva’ya doğru yol aldık ve akşam yemeğini yemek üzere sahil şeridi üzerindeki restoranlardan birine oturduk. Deniz ürünleri yemek için Restaurant Lim’de karar kıldık. Yemekler, sunum ve servis çok keyifliydi. Garsonlar son derece nazikler. Çokça Türk turist geldiğini belirterek; bizden Türkçe olarak “Afiyet olsun” ve “Teşekkürler” nasıl denir öğretmemizi rica ettiler. Fiyatlar gayet uygun. 2 kişilik balık tabağı, salata ve biralar için, bahşiş dâhil 20€ ödedik. Yemek sonrası sahil kesimde karşılıklı konumlanmış dükkânlardan hediyelik eşyalar alabileceğiniz, bar ve diskoların bulunduğu caddeyi yürüyerek Stari Grad’a doğru geçtik. Budva’daki en güzel mekânlardan biri olan Casper Restaurant Lim’de karar kıldık. Yemekler, sunum ve servis çok keyifliydi. Garsonlar son derece nazikler. Çokça Türk turist geldiğini belirterek;’da canlı DJ müziği eşliğinde Karadağ üzümlerinden üretilen roze şaraplarımızı yudumladık. Budva’da geçireceğiniz günler için bir öğle yemeği alternatifi olarak yine Stari Grad içindeki Juice Bar’ı da denemenizi öneririm. Sandwich ve taze sıkılmış meyve suları ile meşhur olan kafedeki yemeklerin tatları son derece lezzetli ve doyurucu. Ayrıca vejetaryen değilseniz, yine yöreye özgü meşhur kuru et (kastradina) de mutlaka denemeniz tavsiye edilen tatlar arasında.

Budva plajları

Karadağ’daki son günümüzde Budva plajlarını keşfe çıktık. Budva merkezdeki sahil şeridinde (Slovenska Plaza) yüzebileceğiniz gibi yakın çevrede keşfedilmeyi bekleyen çokça plaj da bulunmakta. Biz ilk iş olarak Hawaii Adası olarak isimlendirilen sahilin hemen karşısındaki Sveti Nikola Adası’na geçtik. Sahildeki motorlar ile 3€ ücret karşılığı adaya gidiş dönüş seferleri her yarım saatte bir yapılmakta. Yüzmek için ada üzerine taşlar dökülerek küçük koylar oluşturulmuş; ama adanın arkasında turkuaz rengi sularıyla asıl plaj bulunmakta. Rüzgâr ve dalgaların aşındırarak doğal ve enfes bir görünüm verdiği kayalar üzerinden denize atlamak ise gençlerin popüler aktiviteleri arasında. Adadan dönüşte bu sefer de Balerin Kız Heykeli’nin yanındaki yoldan Mogren Plajı’na geçtik. Denizi aynı şekilde turkuaz renkli olan plajın, sahili taşlık. Plajda su sporları yapmak için de bir alan bulunmakta. Ayrıca Budva’nın hemen yan koyu olan Jaz Beach ise, açık hava konserleri ve festivalleri ile ünlü bir plaj. 2007 yılında Rolling Stones burada bir konser vermiş. Budva’daki son günümüzün de yavaş yavaş sonuna yaklaşmakta olduğumuzdan uçağa yetişmek üzere havaalanına doğru yola koyulduk. Âdetimiz olduğu üzere, bu sonraki sefere görüşmek üzere şehre uzaktan el sallayarak veda ettik…

Karadağ turumuzda biz genellikle Adriyatik Denizi’ne kıyısı olan şehirleri gezmeyi tercih ettik; ancak kuzeye doğru dağlar, kanyonlar, nehirler ve çeşitli doğal güzellikleri ile Karadağ keşfedilmeyi bekleyen bir cennet. Örneğin; Tara Nehri’nde rafting ve vadi boyunca tırmanış yapmayı bir sonraki tura bırakmak durumunda kaldık. Karadağ’a giderken gezip görülecekler konusunda açıkçası çok da beklentimiz olmamasına rağmen; 4 günlük bu tatili dolu dolu geçirmiş olmanın hazzı gayet yüksekti. Buraları henüz görmemiş olanlarınız varsa, Karadağ’ı da seyahat listenize eklemenizi tavsiye ederim.

Gözde Kızılkan: Gözde; İstanbullu bir mimar, şehir plancısı, gezgin, yogini, sanat ve sporsever. Alman Lisesi’nden mezun olduktan sonra, lisans eğitimini Almanya’da bulunan Bauhaus Üniversitesi’nin mimarlık bölümünde tamamladı. Daha sonra aktif olarak profesyonel iş hayatına atıldı ve bu sırada İstanbul Teknik Üniversitesi’nde şehir planlama yüksek lisans programına kayıt oldu. Sokak sanatları ve kent yaşamına etkileri üzerine hazırladığı tez konusu kapsamında Yeldeğirmeni semti ve Mural Istanbul festivalini çalıştı ve yüksek mimar/şehir plancısı olarak mezun oldu. Her türlü spor dalı, kültür ve sanat etkinlikleri, seyahat, doğa, yoga, hayvanlar ilgi duyduğu alanlar olup araştırmak, keşifler yapmak ve bunları paylaşmak sevdiği uğraşlar arasındadır. http://gozdekizilkan.blogspot.com.tr/

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale