Bir insana içinin bütün kapılarını açınca, bütün evini gasp edeceğini sanmamalı! Ben bunu o kadar çok yaşıyorum ki artık anlatmak yetmez bir de ölümsüzleştirip yazmak istedim. Bir insanla dostluk kurmak, hayatının tüm açmazlarını ona açmak, çareler aramak, bazen sadece dinlemesini istemek sizi ilk hatanızda kıracağı anlamına gelir mi? Ya da şöyle düşünelim, bazen bir sıkıntısını, derdini paylaşamamak yapmış olduğun tüm doğruları götürür mü? Bazen sonuca bakıp direkt yanlış olarak kategorilendirmeden, gidiş yoluna da puan vermek gerekmez mi gerçekten dostunsa o insana.
Ben ilişkilerimde fazla tavizkarım sanırım. Birini hayatıma alınca, gerçekten tüm kapılarımı öyle bir açıyorum ki tüm odalarıma kapıyı çalma ihtiyacı duymadan girebiliyorlar. Oysa benim de biraz sakinliğe, biraz kendi kabuğuma çekilmeye ve evet bazen de hata yapmaya ihtiyacım var.
Tüm duygular bizim için, her yerde bangır bangır bağıran “iyi hissetmen gerek” çığlıklarının ardında bazı gerçekler de var insana dair. Biraz hüzün, biraz neşe, bazen biraz da kaygı… Hepsi insana dair değil mi? Çok mutsuz olduğumuz bir durumu dibine kadar yaşamazsak nereden bileceğiz gerçek mutluluğun kıymetini?
Bırakalım da bu duyguları da yaşayalım. Tıpkı aniden bastıran ve sokakta hazırlıksız yakalandığımız bir sağanak yağmur gibi, girelim bir tentenin altına, bekleyelim dinmesini o yağmurun. Beklerken, duygularımızı içimize çeke çeke koklayalım, tıpkı yağmurun toprağa karışan kokusunu kokladığımız gibi. Belki yağmur hemen dinmez, ama hafiflediğinde ve yeniden tentenin altından çıkacak cesareti bulduğumuzda çıkalım, beklerken harmanladığımız duygularımızla yeniden yola devam edelim.
Peki tüm bunlara rağmen, bazen hak etmediğinizi düşündüğünüz durumlara maruz kaldığınızı düşünmez misiniz siz de? Ben son dönemlerde epey bir düşünür oldum. Çok yakınımda olan birçok insanın, sadece o sırada şartlarım uygun olmadığından “yeterince” destek olamadığımı düşündükleri için kırıcı eleştirilerine maruz kaldım. Ve tabii ki düşündüm hemen; haklılar mıydı? Hemen empati ve sempati çarklarımı çalıştırdım ve durumu enine boyuna masaya yatırdım. Ben olsam ne yapardım? Böyle mi tepki verirdim? Keşke cevaplarım evet olsaydı. Ama maalesef, ben böyle tepki vermezdim. Ben, dostumu iyi tanıdığım için onun hangi niyetle o şekilde davrandığını bulup, konuyu rafa kaldırırdım. Ve ona da bunu söylemezdim ki, kafasına takıp üzülmesin diye.
Tam bu yazıyı yazarken karşıma şu söz çıktı, der ki: “Çevrendeki insanlar susacağı, konuşacağı ve duracağı yeri bilmiyorlarsa, sen fazla adım atmışsındır onlara. Biraz geri çekil!”
Duygularıma çok güzel tercüman oldu bu güzel söz. Zira çokça kez düşündüğüm gibi, insanların bize davranışlarını yine biz kendimiz belirliyoruz. Biz ne kadarına izin verirsek, o kadar konuşmalılar bence. Bazen biraz geri durup, olaylara dışarıdan bakmak bazı durumları berraklaştıracaktır sanırım. Ne dersiniz? Aslında konuşmadan önce de Sokrates’in üçlü filtresinden geçse her sözümüz, tüm ilişkilerimiz daha keyifli bir hal almaz mıydı sizce de? Nedir bu üçlü filtre peki?
Bir gün bir adam Sokrates’e, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” der. Sokrates, “Bir dakika bekle” diye cevap verir ve devam eder, “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna Üçlü Filtre Testi deniyor.” Adam merakla, “Üçlü Filtre?” diye sorar. “Doğru” diye devam eder Sokrates. “Benimle arkadaşın hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek iyi bir fikir olabilir. Bu ona üçlü filtre dememin sebebi. Birinci filtre: Gerçek filtresi. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam olarak gerçek olduğundan emin misin?” Adam, “Hayır, aslında bunu sadece duydum.” “Tamam” der, “Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun… Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, yani iyilik filtresini. Arkadaşın hakkında bana söylemek istediğin şey iyi bir şey mi?” diye sorar Sokrates. Adam Sokrates’e, “Hayır, tam tersi” diye cevap verir. Sokrates, “Öyleyse onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı. İşe yararlılık filtresi; bana arkadaşın hakkında söyleyeceğin şey benim için yararlı mı?” diye sorar. Adam şaşırarak, “Hayır! Gerçekten de değil!” der. Sokrates, “İyi o zaman. Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse ve yararlı değilse, bana niye söyleyesin ki!?” der.
İşte bu üçlü test ile ben de genelde bir olay karşısında tepki vermeden önce durup bir sorguluyorum: Bu söyleyeceğim şeyin bana faydası ne, karşımdakine faydası ne, üçüncü kişilere faydası ne? Bu üçlü mini teste vereceğim cevaplar bir amaca hizmet ediyorsa o zaman hemen eyleme geçiyorum. Değilse, gökyüzüne salıyorum o düşünceyi, zihnimden uzağa gitsin, kimseye bir zararı olmasın diye.
Dilerim bu üçlü testi içselleştirerek yaşamınıza yön verir, yönetmesi bazen zor olan insan ilişkilerinde yolunuza pusula edersiniz.
İlginizi çekebilir: Değer bilmek: Geç olmadan hak edene hak ettiği değeri verebilme sanatı