Dokunmayın parklarıma: #parklarbizim

Dokunmayın parklarıma: #parklarbizim
Dokunmayın parklarıma: #parklarbizim

Efendim Son zamanlarda konumuz malum. Her ne kadar konunun başladığı yer bizim memleketimizin naçizane Gezi Park’ı da olsa, olayların ne kadar acı boyuta geldiğini söylemeye gerek bile yok. Üzücü detaylara girmeyip konunun yine başladığı yere dönersek; parklar, bahçeler şehirlerin nefesidir.

Biz Türklerin park kültürünün, dünyanın birçok yerine göre çok az olduğunu düşünmüşümdür hep. Neden mi? Çünkü ben parklara oyun oynamak için giderdim küçükken. Salıncakta sallanıp kaydıraktan kaymak, tahterevalliye binip kumlarda kova kürekle oynamak ve çimlerinde yuvarlanmak için. Ama büyüdükçe ve dünyayı dolaştıkça bizim parklarımızda neden böyle festivaller, performanslar olmuyor, neden biz de parklara arkadaşımızla, sevgilimizle gidip güneşlenip, kitap okumuyoruz der oldum. Zaten koca İstanbul’da toplasak kaç tanecik parkımız var ki.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi bizim de şehrimizin göbeğinde -az da olsa- parklarımız var. Şehrin orta yerinde bütün karmaşadan, stresten, sesten, gürültüden bunaldığımızda yürüyüp, “üç, beş” tane ağaç görüp, iki çimene basıp nefes alacağımız, hayal kuracağımız ve bundan sonra kıymetini daha çok bileceğimiz parklarımız var. Her şeyin başlamasına sebep olan Gezi Park’ı sembolleştirilse, biraz bizlerin sesine kulak verilse, Gezi Park’ı bizim olsa, bundan sonra yaşanacak güzel günlere vesile olsa… Çok mu şey istiyoruz ki? Ne olur dünyanın bütün parkları bizim kalsa!

 

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

Irmak Yazım
Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok ... Devam