Sizce neden bazı insanlar sonunda o çok hayalini kurdukları eve kavuşsalar da, gece gündüz çabaladıkları terfiyi alsalar da, o mükemmel evliliği yapsalar da, ya da daha basitçe çok istedikleri çantayı satın alsalar da mutlulukları göz açıp kapayıncaya kadar geçer? Bunu sadece doyumsuzlukla açıklayabilir miyiz?
Diğer taraftan bazı insanlar vardır ki, hayatta büyük engebelerle karşılaşırlar ve bu engebelere takılıp kalmaktansa bir süre sonra her zamanki ortalama neşelerine kavuşurlar. Mutluluk zor bulunup çabuk kaybedilen bir şey midir? Yoksa mutlu olmak için biraz da Polyanna olmaya mı gerek vardır? Mutlulukla bağlantımızı 2 önemli araştırma ve 2 bilgiyle öğrenebiliriz.
Önce şu basit ama önemli temel bilgiyi bir kenara yazalım; olumlu ve olumsuz duygular beynin farklı bölgelerinde kendilerini gösterirler. Mutluluk, neşe gibi olumlu duygular beynin prefrontal korteks bölümünün ağırlıklı olarak sol tarafında faaliyet gösterirken, öfke, üzüntü gibi negatif duygular ağırlıklı olarak sağ tarafında faaliyet gösterir.
Bilim insanları, katılımcıları arasında Tibet’ten gelen Budist bir rahibin de olduğu farklı deneklerin sağ ve sol beyin aktiviteleri üzerinden mutluluk değerlerini incelemişler. Yapılan bu araştırmada Tibet’ten gelen Budist rahibin, diğer 175 katılımcıdan belirgin bir farkla beynin sol yarım küresinin aktif olduğunu gözlemlemişler. Bunun doğuştan gelen bir mutluluk mu olduğunu, yoksa ömür boyunca yapılan meditasyonların sonucu mu olduğunu anlamak için araştırmayı derinleştirmişler.
Bunun üzerine 2003 yılında Harvard’da rastgele seçilen, tek ortak noktaları hayatları boyunca meditasyon yapmamış 41 biyoteknoloji uzmanı ile bir deney yapmışlar. Bu deneyde seçilen kişiler 4 ay boyunca Jon Kabat Zinn’in mindfulness meditasyon derslerine katılmış. 4 ayın sonunda katılımcıların sol beyin aktivitelerinde deneyin başına göre önemli ölçüde fark olduğunu gözlemlemişler.
Özellikle psikologları çok heyecanlandıran bu gelişme, psikolojide “happiness set point” denilen kavramı direkt etkilemektedir. Bizler psikolojide “happiness set point” olarak bilinen, doğuştan sahip olduğumuz, kişiden kişiye değişen ortalama mutluluk değerleri ile doğarız. Bu kavrama göre başta verdiğimiz örnekler gibi hayatımızda bizi mutlu etmesi gereken veya bize üzüntü veren gelişmelere rağmen dönüp dolaşıp aynı mutluluk ortalamasına geliriz.
Psikologlar bu kavrama göre dış dünyada yaşanan gelişmelerin sahip olduğumuz mutluluk ortalamasına uzun süre etki etmediğinin altını çiziyorlar. Eğer ortalama mutluluk seviyeniz yüksekse bu güzel haber, peki ama ya değilse?
Psikolog ve nörobilim uzmanı Richie Davidson’a göre heyecan verici olan gelişme bizlerin bu ortalama mutluluk seviyesine mahkum olmamamız. Dış dünyada yaşanan gelişmelerden bağımsız olarak beynimiz eğitilip, geliştirilebilecek bir sisteme sahip. Ve bizler meditasyon gibi mindfulness pratiklerinden faydalanarak beynimizin sol tarafını daha aktif hale getirip; dikkat, öğrenme, empati, şefkat gibi olumlu fonksiyonları geliştirebiliriz.
Sonuç olarak bilim gösteriyor ki sahip olduğumuz yaşam enerjimizi, müdahale yetkimizin sınırlı olduğu geçici dış dünya gelişmelerinden bağımsız olarak; pratiklerle, seçimlerimizle ve isteyerek artırmak bizim elimizde.
İlginizi çekebilir: Dünyanızı değiştirmek istiyorsanız işe zihninizden başlayın