Pek çoğumuz IQ, yani genel zeka seviyesinin ne olduğunu biliyorsak da Psy-Q şeklinde adlandırılan psikolojik zekayla ilgili fazla bilgiye sahip değiliz. Kısaca davranışlarımızı belirleyen etkenleri ve başkalarının ya da kendi davranışlarımızı tahmin edebilmeyi ifade eden Psy-Q hakkında şimdiye dek pek çok araştırma yapıldı. Ve bu araştırmalar bize yaygın olarak doğru bilinen bazı psikolojik açıklamaların aslında sadece birer mitten ibaret olduğunu gösterdi. İşte en yaygın psikoloji mitleri:
Mürekkep testleri gerçek mi?
Rorschach mürekkep testlerini hepimiz biliriz. Bu testler genellikle karakter analizinde kullanılır. Resme baktığınızda kavga eden insanlar görüyorsanız kavgacı, selamlaşan insanlar görüyorsanız sevecen olduğunuz düşünülür. Ancak sanılanın aksine Rorschach testlerinin karakter tahlilinde hiçbir geçerliliği yoktur ve günümüz psikologları bu testi kullanmazlar. Hatta güncel bir araştırma Rorschach mürekkep testi yaparak karakter teşhis etmeye çalışıldığında, gayet normal görünen katılımcıların altıda birine şizofreni tanısı koyulduğunu ortaya çıkardı.
Sağ beyin ve sol beyin farkı
Beynin sol tarafının mantıksal, sağ tarafınınsa yaratıcı olduğunu duymuşsunuzdur. Ancak bu da bir mit, çünkü yaptığımız hemen her şeyi beynimizin neredeyse tamamını çalıştırarak yapıyoruz. Buna günlük konuşmalarımız da dahil. Fakat bu mitin bu kadar yaygın olmasının nedeni bir bakıma doğru olması. Çünkü beyin zıt yönlerdeki elleri yönlendirir. Yani sol elini kullananlarda beynin sağ kısmı, sol kısmından biraz daha aktiftir. Ancak yine de sol elini kullananların sağ elini kullananlardan daha yaratıcı olduğu doğru değildir. Doğru olan; iki elini kullanabilen veya iki elini farklı işlerde kullanabilenlerin tek elini kullananlardan daha yaratıcı olduğudur, çünkü iki eli kullanmak beynin her iki tarafının birbiriyle çok fazla iletişimini gerektirir. Yaratıcı solaklar miti iki elini kullanabilmenin solaklarda, sağ elini kullananlardan daha yaygın olmasından doğar, dolayısıyla yaratıcı solaklar tezinin ufak da olsa doğruluk payı vardır ama çok değil.
İlginizi çekebilir: Araştırmalar sağ beyin ve sol beyin ayrımının bir efsane olduğunu söylüyor
Mozart dinlemek zekayı geliştirir
Mozart ya da diğer klasik bestecilerin eserlerini dinlemenin zekayı geliştirdiğine dair yaygın bir inanış var. Hatta bu inanış ‘Mozart etkisi’ ismiyle kavramsallaştırılmış durumda. Ancak bununla ilgili yapılan bir araştırmada oldukça ilginç bir sonuç elde edilmiş: Araştırmanın ilk bölümünde zeka testine alınan yarışmacılar arasında Mozart dinletilenlerin, sessiz bir salonda oturtulanlara göre daha iyi sonuçlar elde edildiği görülmüş. Ancak ikinci bölümde Mozart sevenler ve Stephen King’in korku hikayelerinin hayranı olanlar şeklinde 2 grup araştırmaya dahil edilmiş ve zeka testinde gruplara karma olarak Mozart ve Stephen King hikayeleri dinletilmiş. Hikayelerdense Mozart’ı seçen kişilerin I.Q.’sunda hikayelerden çok Mozart’ı dinlemekten, fakat Mozart müziklerine hikayeleri tercih edenlerin I.Q.’sunda Mozart’tansa Stephen King hikayeleri dinlemekten dolayı yükselme gerçeklemiş. Buradan elde edilen sonuca göre sevdiği bir şeyi dinlemek kişiyi heyecanlandırıyor ve dar kapsamlı işlerde geçici olarak zeka seviyesini yükseltiyor. Yani Mozart dinlemenin zeka üzerinde kesin bir etkisinden söz edemiyoruz.
Beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz?
Bir diğer mit ise beynimizin sadece yüzde 10’unu kullandığımız yönünde. Fakat bilim dünyası buna kesinlikle karşı çıkıyor. Çünkü araştırmalara göre; hemen hemen yaptığımız her şeyde, hatta en sıradan şeyde bile beynimizin neredeyse tamamını kullanıyoruz.
İlginizi çekebilir: Beynin işleyişine ışık tutan 6 psikolojik etki
Milgram deneyi
Ünlü Milgram deneyini bilirsiniz. Öğrenme ve ceza ile ilgili olan bu deneyde katılımcılar, diğer katılımcı yanlış cevap verdiğinde, ölümcül olduğuna inandıkları elektrik şoklardan sırf beyaz önlüklü biri öyle yapmasını dediği için vermeye hazırdı. Fakat bu deney hikayesi de içinde 3 miti barındırıyor. Birincisi laboratuvar önlüğünün rengi. Çünkü önlük beyaz değil, aslında gri renkti. İkincisi, deney katılımcılara önceden anlatılmıştı ve her endişe duyduklarında şokların acı verici fakat öldürücü olmadığı ve kalıcı bir hasara da sebep olmadığı hatırlatılmıştı. Üçüncüsü, katılımcılar şokları sırf önlüklü biri dediği için vermiyordu. Deneyden sonra görüşme yapıldığında, bütün katılımcılar öğrenme ve ceza deneyinin katılımcılara anlık, fakat ölümcül olmayan acılar vermesine rağmen, bilim için kalıcı kazanımları olan önemli bir bilimsel amaca hizmet ettiğine kesinlikle inandıklarını söyledi.
Beden dili ve yalan
Bir yalancıyı vücut dilinden ve konuşma şeklinden tespit edebileceğimizi düşünsek de, yıllardır yapılan yüzlerce psikolojik teste göre, polisler ve dedektifler de dahil olmak üzere, vücut dili ve konuşma tarzından yola çıkarak yalanın tespit edilmesi aslında sadece bir ihtimal. Ancak bunun hayli ilginç bir istisnası var: televizyondaki kayıp haberleri. Akrabası kaybolduğunda çağrıda bulunan kişinin aslında yakınını kendisinin öldürdüğünü tespit etmek çok basittir. Sahte yakaranların başını sallama, yana çevirme ve konuşurken hata yapmaları daha muhtemelken, gerçek mağdurların kayıplarının döneceğine olan umudunu ifade etmesi ve şiddet içeren dilden kaçınması daha muhtemeldir. Mesela “öldürüldü” yerine “bizden alındı” derler.
Doğru bildiğimiz diğer psikoloji mitlerini merak ediyorsanız aşağıdaki videoyu izlemenizi öneririz:
İlginizi çekebilir: Psikolojik araştırmalardan öğrendiğimiz 5 şaşırtıcı gerçek