Doğayı koruyan sistem: Yeşil ekonomi

Ekonomik kalkınma, bir ülkedeki yaşam düzeyini, insan başına düşen milli geliri ve ekonomik gelirin gelişimini barındıran bir süreç olarak biliniyor. Eğer bir ülkenin ekonomik açıdan pozitif yönde değiştiği görülüyorsa o ülkenin ekonomik kalkınmasının iyi olduğunu söyleyebiliriz. Yeşil ekonomi ise ekonomik kalkınmanın çevresel boyutunu vurgulayan bir kavram olarak tanımlanıyor. Bu yazımızda, sizler için yeşil ekonominin ne olduğunu ve detaylarını kaleme aldık.

Yeşil ekonomi nedir?

Doğaya zarar vermeden sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmaya çalışıldığı ekonomi modeline yeşil ekonomi deniyor. Bu model içerisinde çevresel riskler, doğanın korunması ve ekolojik problemlerin azaltılması göz önünde bulunduruluyor. Eğer bir ülkede karbon ayak izini düşürerek ekonomik kalkınmanın devam ettirilmesi amaçlanıyorsa bu ülkenin yeşil ekonomi modelini benimsediğini söyleyebiliriz. Ayrıca, bahsi geçen ülkede çevresel faktörler düşünülürken aynı zamanda bu ülkenin tüm insanlarına değer verildiğini de vurgulamak istiyoruz.

Yeşil ekonomi, temelde üç farklı boyut ile açıklanıyor. İlk boyut olan ekonomik boyutun sınırları içinde ekonomik gelişmenin ve istihdamın yükseltilmesi hedefleniyor. İkinci boyutta ise herkese kapsayıcı bir tavır ile yaklaşılıyor ve sosyal eşitliğin önemi ele alınıyor. Bu nedenle, ikinci boyuta sosyal boyut deniyor. Üçüncü boyut olan çevresel boyutta da çevrenin korunmasına değiniliyor. Çevresel boyuttaki amaç doğal kaynakların dikkatli bir şekilde korunması ve kullanılması göz önünde bulunduruluyor. Kısacası, bu model uygulanırken hem insanların hem doğanın hem de adaletin değeri gözler önüne seriliyor.

İlginizi çekebilir: De-influencing nedir: Tüketim çılgınlığının içerisinde bilinçli tüketici olmak

Yeşil ekonominin 5 ilkesi

Yeşil ekonomi modeli, yukarıdaki boyutları daha detaylı bir şekilde açıklayan beş ilkeyi barındırıyor. Şimdi, bu ilkeleri açıklayarak bu modeli daha somut bir şekilde algılamanıza yardımcı olmak istiyoruz.

1. Refah ve kalkınma ilkesi

Bu ilke, bir toplumun huzurlu bir şekilde yaşayabilmesine dayanıyor. Yeşil ekonominin benimsenmesi sayesinde insanlar bollukla karşılaşabiliyorlar ve hayatlarını rahat bir şekilde sürdürebiliyorlar. Ayrıca, bu ilke kapsamında bir toplumdaki her bireyin değeri düşünülüyor ve herkesin ülkesi için ortak bir faydaya dahil olması sağlanıyor.

Bu ilke için barınma, eğitim, ulaşım ve altyapı gibi ülkedeki her faktör düşünülüyor ve her insana gerekli haklar tanımlanıyor. Bir başka deyişle, refah ve kalkınma ilkesi sayesinde hiçbir birey birbirinden ayrılmıyor ve dışlanma kavramı geride bırakılıyor.

2 .Eşitlik ve adalet ilkesi

İlk ilkedeki ortak fayda amacından yola çıkılarak fırsat eşitliği kavramı yeşil ekonomi modelinde yerini buluyor. Örneğin, bu modeli benimseyen ülkelerde adil gelir dağılımı göz önünde bulunduruluyor. Kısacası, ‘fakir’ ve ‘zengin’ sıfatları arasındaki çizgi yok ediliyor ve her bireye maddi açıdan sıkıntı yaşamayacağı bir ülke sunuluyor.

Eşitliğe ek olarak, adil karar alma süreçleri de bu modelde yer alıyor. Örneğin, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yok ediliyor ve kadınlardan LGBTİ+ bireylerine kadar ayrımcılığa ve etiketlenmeye maruz kalan insanların toplumdaki yeri sağlamlaştırılıyor.

3. Çevrenin korunması ilkesi

Yeşil ekonomi modelindeki ‘yeşil’ renginin önemini vurgulayan bu ilke, doğal kaynakların yeteri kadar düşünülmediği ülkelerin gelişemeyeceğini öne sürüyor. Bu ilkeyle birlikte dünyadaki kaynakların tükenebilir bir yapıya sahip olduğu belirtiliyor. Bu tükenme gerçekliğinden ötürü yeşil ekonomi benimsenirken gelecek nesillere huzurla yaşayabilecekleri bir ülke bırakma amacı taşınıyor.

Bu model, çevreci bakış açısı sayesinde ülkelerin doğanın önemini fark etmesine yardımcı oluyor. Üçüncü ilke kapsamında doğal kaynakların kullanımına sorumluluk bilinci entegre ediliyor. Ayrıca, özel araç kullanımı gibi karbon ayak izini artıran faaliyetlerin miktarı da yeşil ekonomiyle azaltılıyor. Örneğin, bu modeli uygulayan ülkelerde insanlar ulaşım için bisiklet gibi spora teşvik edici araçlar kullanıyorlar ve toplu taşımayı benimsiyorlar.

İlginizi çekebilir: Ev ekonomisine katkıda bulunurken çevreyi de korumanızı sağlayacak tasarruf önerileri

4. Verimlilik ve yeterlilik ilkesi

Dördüncü ilke, bir ülkedeki üretim süreçlerini geliştirmeye odaklanıyor. Bir başka deyişle, bu ilke aracılığıyla tüketim üretimin üstüne çıkamıyor ve tüketimle üretim arasında uygun bir denge kuruluyor. Bu denge sayesinde hem doğal kaynaklar etkin bir şekilde kullanılıyor hem de düzenli üretim sayesinde ülkenin geliri desteklenmiş oluyor.

Verimlilik ve yeterlilik ilkesi, yeteri kadar kullanımın önemini de vurguluyor. Örneğin, dört kişilik bir ailenin akşam yemeği için tam dört kişilik bir öğün hazırlaması bu ilkeyi açıklayabiliyor. Bu aile, dört kişilik bir masa yerine altı kişilik bir masa hazırlarsa çok fazla artık besin çıkar ve bu artıkların geri dönüşümü çok zor olur. Yeşil ekonomi ise atık çıkartmanın önüne geçiyor ve fazlalık anlayışını engelliyor.

5. İyi yönetişim ilkesi

Son ilke, iş birliğine dayanan bir yönetimin benimsenmesi üzerine kurulu. Bir başka deyişle, yeşil ekonomi kapsamında kamu ve sivil toplum aktörlerinin iş birliği yaparak karar alma süreçlerini geliştirmesi gerekiyor. Bu yüzden, bu durumu bir grup çalışması gibi düşünebilirsiniz. Yeşil ekonomiyi uygulayan ülkeler, insanların el ele tutuşarak ortak bir hedef için çalışması gerektiğini ifade ediyorlar.

Gerekli iş birliğinin sağlanması sayesinde hem üretim hem de tüketim süreçleri geliştirilebiliyor. Bu noktada, iyi yönetişim ilkesinin ‘’Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’’ ve ‘’Bir elin nesi var, iki elin sesi var’’ söylemlerini somut bir şekilde gösterdiğini söyleyebiliriz.

Dünya üzerindeki tüm ülkelerin yeşil ekonomi modelini benimsemesiyle doğal kaynakların tükenmesinin önüne geçebiliriz. Ayrıca, nesli tükenmek üzere olan canlıların aramızdan ayrılmasını da bu model sayesinde önleyebiliriz.

İlginizi çekebilir: Sürdürülebilirliğin gerçek anlamı: Çevre, ekonomi ve hayat üçgeninde denge kurmak

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!