Şehir hayatı uzun yıllardır popülerliğini sürdürüyordu. Geniş iş imkanları, yüksek yaşam standartları, daha birçok alanda seçeneklerin fazla oluşu, küçük yerleşim yerlerinden büyük şehirlere göçün ana sebepleriydi. Bu kadar göç alan şehirlerde de trafiğin yoğunlaşması, yeşil alanlara olan uzaklığımızın artması ve günlük temponun yüksek oluşu kaçınılmaz oldu. Bu durum beraberinde stres seviyesindeki artışı da getirdi. Doğadan uzaklaşıyorduk ve bu uzak kalış sebebiyle stresimizi de atamıyor, içimize hapsediyorduk. Bir süredir bu tempoya alışmıştık ve yarı uykuda hayatımızı devam ettiriyorduk.
İnanırım ki evren (Allah, kader, karma; ne olarak adlandırırsanız adlandırın, hepsi geçerli), almamız gereken bir dersi biz alana kadar önümüze tekrar tekrar, farklı olaylar kılığında çıkarır. Ve eğer o dersi o olayda almadıysak, bir sonraki olay daha büyük olur. Ta ki bizim onu görebileceğimiz büyüklüğe ulaşana kadar…
Pandemi, son zamanlarda başımıza gelen ve hepimizin görebileceği büyüklükteki olaylardan biri oldu. Belki özel hayatımızda farklı farklı olaylar yaşıyorduk ama pandemi tüm dünyanın görebileceği boyuttaki bir olay olarak değerlendirilebilir. Uzun süre evlerimizde kapalı kalmak, bulunduğumuz alanda çoğunlukla doğaya uzak olmak bize yaşamımızı sorgulattı. Belki de küresel olarak uyanışımızın başlangıcı oldu. Bu dönemde birçok kişinin şehirden uzak yazlık evlerinde, kiraladıkları başka evlerde zamanlarını geçirdiğine tanık olduk. Hatta küçük kasabalara göçler bile hızlandı. Şehirde kalanlarımızsa on beş dakika bile olsa parka gidip yürüyüş yapmaya, doğada zaman geçirmek için daha çok vakit ayırmaya başladı. Eskiden havalı kafelere gidip fotoğraf çeken bizler, parklarda oturmaya, oksijeni içimize çekmeye fırsat kollar olduk.
Bu büyük olay hepimize özümüzü, doğaya olan ihtiyacımızı hatırlattı. Çünkü biz insanlar doğadan ayrı değiliz, olamayız. Bir dönem ondan uzak yaşadık, ondan uzak yaşamayı normal sandık. Ama artık görmeye başladık ki biz doğa ile BİRiz.
Eve kapanmaların son bulduğu yaz döneminde tam “normal” hayatlarımıza dönüyorduk ki geçtiğimiz hafta yaşanan yangın felaketi bize bunu tekrar, belki de daha yüksek sesle hatırlattı. Yanan her bir ağaç, her bir canlı ile bizim de içimiz, ciğerlerimiz yandı. Öfkelendik, kızdık, üzüldük, çaresiz hissettik. Elimizden geldiğince yardım ettik.
Şimdi o bölgelerde soğutma çalışmaları yapılıyor ve önümüzdeki yol ikiye ayrılıyor. Birinci yol kolay olanı; bildiğimiz tarzda dümdüz bir patika. O yoldan gidiyorsak eğer, yangınlar söndüğünde eski alışkanlıklarımıza devam edeceğiz. İleride yaşanacak olası felaketlerde tekrar öfkeleneceğiz, kızacağız, üzüleceğiz, çaresiz hissedeceğiz. Sonra tekrar aynı patikada ilerleyeceğiz. Yol dümdüz olacak ama çaresizliğimiz gittikçe artacak.
İkinci yol ise çetrefilli, engebeli ve zikzaklarla dolu. Ama eğer yolu tamamlarsak bizi öyle güzel, öyle berrak ve eşsiz bir nehir bekliyor ki tüm yorgunluğumuzu alacak. Bu yolu tamamlayabilmek içinse her zaman aklımızda bulundurmamız ve seçimlerimizi buna göre yapmamız gereken bir konu var: Doğa ile BİR olduğumuz gerçeği.
Günlük yaşantımızda doğa ile bir olduğumuzu kendimize hatırlatabilirsek o nehre her gün bir adım daha yaklaşacağız. Bunu kendimize hatırlatmak için bazı küçük alışkanlıkları kazanmaya bugünden başlayabilir ve hayatımıza entegre edebiliriz. Düzenli olarak doğaya temas etmek, onunla bir olduğumuzu hatırlatacak en güzel ve en kolay yol. Bunu yapmaksa oldukça kolay. Tatillerde, hafta sonları, fırsat bulduğumuz her an bunları uygulayabiliriz…
- Yakınınızdaki bir ağaca avuçlarınızın içiyle temas edin. Bir süre gözlerinizi kapayıp onun canlılığını, gücünü hissedin, yapraklarının sesine kulak verin. Ve ona şükranlarınızı sunun. Size oksijen sağladığı için, başka canlılara yuva olduğu için, yaşam döngünüze katkıda bulunduğu için.
- Benzer şekilde parka ya da pikniğe gittiğinizde çıplak ayaklarınızla toprağa temas edin. Kapalı alanda ve teknolojik cihazlarla baş başa kaldıkça vücudunuzda biriken elektriği almasına ve sizi dinginleştirmesine izin verin.
- Deniz kenarında ayakkabılarınızı çıkarıp çıplak ayaklarla sahilde yürüyün. Ayağınızın altındaki irili ufaklı taşları, kumu, ara ara çarpan dalgaları hissedin.
- İster ağaçlarla ister denizle çevrili olun, kuşların farklı melodilerine, rüzgarın tınısına, doğadaki farklı canlıların seslerine kulak verin.
Doğayla iç içe oldukça fark edeceğiz ki onunla biriz ve o bizim içinde yaşadığımız en büyük evimiz. Ve nasıl bedenimizi, evimizi temiz tutuyorsak doğayı da temiz tutmanın aynı olduğunu özümseyeceğiz. İşte o zaman plastik tüketimini azaltmak, geri dönüşüm yapmak, çöp kutusu dışında bir yere çöp atmamak, ihtiyacımızdan fazlasını tüketmemek, onu korumaya dair her türlü aksiyon bize daha kolay ve uygulanabilir gelecek. Bu sebepledir ki önce doğa ile BİR olduğumuzu hatırlamaya ihtiyacımız var.
Gelin siz de doğanın bize pandemi, yangın felaketi ve benzeri olaylar aracılığıyla seslenişine kulak verin.
Gelin siz de ikinci yoldan ilerleyin ve bu engebeli yolda birbirimizi destekleyerek o görkemli nehre hep birlikte varalım.
Gelin yeniden BİR olalım!
İlginizi çekebilir: Dünyayı iyileştirmek, kendini iyileştirmektir: Nereden başlamalı?