Sosyal medyada uzun zamandır takip ettiğim ünlü spor hocalarından birisini bir süredir takip etmekten çok sıkıldığımı fark ettim. Kadında bir şey beni rahatsız ediyordu ama emin değildim. Sonunda buldum. Kadının beni rahatsız etmesinin sebebi hem kendi alışkanlıklarıyla hem de ailesiyle ilgili gerçek olamayacak kadar mükemmel bir tablo çizmeye çalışmasıydı. Kadının göz ardı ettiği bir gerçek vardı oysa ki: İnsan denilen varlık sahte olan bir davranışı tespit etmede gerçekten de çok usta.
Hocamızın beslenme alışkanlıkları bir spor hocasından beklenecek düzeyde sağlıklı elbette ama hiç mi kaçamak yapmazsın be kadın? Çocuklarına yaptığın kreplerden hiç mi ağzına atmazsın? Hiç mi antremanını aksatmazsın? Koysana bir gün bir post “bugün hiiiç antreman yapasım yok” diye. Hepimizin öyle günleri olmuyor mu? Çocuklarını da zaman zaman hikayelerinde paylaştığını görüyorum. Çocuklar doğal olarak düzgün beslenen, ödevlerini yapan, sporlarını ve uyku saatlerini aksatmayan, düzenli kitap okuyan figürler olarak görünüyor. Ara öğünlerinde çiğ sebze falan yiyorlar. Ablamız süper fit, işine aşık, mükemmel beslenen, sabah erken kalkan, çalışkan, harika bir anne ve eş olduğunu her dakika gözümüze gözümüze sokuyor. Ve kendisi farkında olmasa da son derece sıkıcı ve sürreal görünüyor.
Zayıf taraflarımızı dile getirmek, daha gerçek görünmemizi sağlıyor olabilir
Psikolog Richard Wiseman’ın yaptığı çok ilginç bir araştırma var. Bir alışveriş merkezinde iki oyuncuya blender tanıtımı yaptırıyorlar. Birinci oyuncu harika bir sunumun ardından mükemmel bir smoothie yapıyor. İkinci oyuncu yine güzel bir sunum yapıyor ama “yanlışlıkla” blenderın kapağını sıkıca kapatmamış gibi yaparak smoothie’yi ortalığa ve üstüne başına döküyor. İkinci oyuncu, yani sakar olan değerlendirmelerde birinci oyuncuya kıyasla daha “cana yakın ve sevimli” olarak notlanıyor. Wiseman ikinci oyuncunun sakarlığının onun daha gerçek olarak algılanmasına neden olduğunu ve dolayısıyla da izleyicilerin gözündeki etkisini daha fazla artırdığını söylemiş.
Benzer araştırma sonuçlarının da desteklediği üzere, zayıf taraflarımızı dile getirdiğimizde ya da gösterdiğimizde karşımızdaki insanlar bizi kendileriyle özdeşleştiriyorlar ve bu da bizi daha sevilen bir insan haline getiriyor. İnsanlar hata yapar. Bu, bu kadar basittir. Tam tersi mükemmel gibi görünmeye çalışan, zayıflıklarını asla göstermeyen insanlar karşıdan gerçek algılanmıyorlar çünkü böyle bir insan tipi yeryüzünde yok.
Karizmatik insanlar mükemmel mi?
Karizmatik ve etkileyici insanların mükemmel oldukları gibi yanlış bir algı var. Sanki onlar çok zengin, yakışıklı ya da güzel ve hatta üstün yetkinliklere sahip insanlarmış gibi. Böyle doğmuşlar ve bu sebeple çok şanslılarmış gibi. Kesinlikle katılmadığım bir düşünce. Benim şimdiye kadar tanıdığım etkileyici ya da karizmatik olarak adlandırılabileceğim insanların ortak özellikleri doğal ve gerçek olmaları, kusurlarını kabullenmeleri ve hatta kusurlarıyla dalga geçebilmeleriydi. Tam tersi kusurlarını kapatmaya çalışan, aşırı gerçeküstü bir imaj yaratmaya çalışan insanlar bana hiçbir zaman gerçekçi görünmediler. Bence kimseye de görünmüyorlar. Çünkü dedim ya insanoğlu sahte olan bir davranışı çok çabuk ayırt edebiliyor.
“Mükemmeliyetçilik” bu dünyada belki de en çok kaçınmamız gereken kelimelerden biri. Özellikle iş mülakatlarında bir dönem sıkça kullanılan ve matah olduğu sanılan kelimelerden biri. Oysa ki şirketler mükemmel insanlar aramıyorlar ki? Şirketler hata da yapabilen, yaptıkları hatalardan ders çıkarabilen gerçek insanlar arıyorlar.
Athena “Ben böyleyim” adlı şarkısında ne güzel demiş: “Benim güzel hatalarım var”. Şarkıyı da buraya bırakıyorum ve size çok gerçek, samimi sohbetlerle dolu bir hafta diliyorum.