Doğadan öğrenebileceğimiz paha biçilmez hayat dersleri
Her zaman uyum içinde görünen, içindeki tüm canlıları koşulsuzca kucaklayıp seven, sakinliğini korumaktan asla vazgeçmeyen doğadan öğrenecek çok şeyimiz olduğu kesin… Doğa, sahip olduğumuz en güçlü manevi öğretmen; ne zaman ona sığınsak kendimizi çok daha iyi hissetmiyor muyuz? Yaprakların hışırtısı, rüzgarın esintisi, kuşların cıvıltısı, güneşin hem bedenimizi hem ruhumuzu ısıtan hali yaşamımızı daha anlamlı kılıyor. Her mevsim farklı renklere bürünen, değişmekten korkmayan, içindeki her şeyi olduğu gibi kabul eden doğa, bizler için en büyük ilham ve mutluluk kaynağı. İşte her gün doğadan öğrenebileceğimiz hayat dersleri:
Karşılık beklemeden yardım edin
Kuşlara ev sahipliği yapan ağaçlarıyla, kelebekleri besleyen çiçekleriyle, hayvanların susuzluğunu gideren dereleriyle, doğa her canlıya misafirperver bir ev sahipliği yapıyor. Kimseden bir şey ummadan, imkanlarını kısıtlamadan, herkese ve her şeye yetecek kadar kaynak sunuyor ve bunları hiçbir karşılık beklemeden gerçekleştiriyor.
Tıpkı kendi gibi bize de gönlümüzün bol olmasını öğütlüyor. Elimizden geldiğince yardım etmek, hiçbir karşılık beklemeden iyilik yapmak, doğadan öğrenmemiz gereken en temel ders olarak karşımıza çıkıyor.
İlginizi çekebilir: Beklentiyle yapmaktan sadece yaptığın şey olmaya: Gerçek iyilik
Umudunuzu kaybetmeyin
Sert bir fırtına çıktı diye güneş doğmaktan vazgeçiyor mu? Ya da yapraklarını döktükten sonra bir ağaç tekrar çiçek açmıyor mu? Doğadaki tüm olaylar aslında yaşamımızda karşılaştığımız birçok deneyimi temsil ediyor.
Hepimizin karşısına zorluklar çıkıyor, gücümüzü kaybettiğimizi ya da umudumuzun azaldığını hissediyoruz. Oysa ki doğadaki her şeyin zaman zaman ortaya çıkan çetin şartlara rağmen varlığını sürdürmeye devam etmesi gibi biz de umudumuzu kaybetmeden hayata sımsıkı sarılarak ilerlemeliyiz.
İlginizi çekebilir: Psikolojide umut kavramı: Motivasyonunuzu ve umut seviyenizi yükseltmek için 5 öneri
Yavaşlayın
Hiç açmak için acele eden bir çiçek, bir an önce doğmak için koşan güneş ya da telaşla yapraklarını dökmek isteyen bir ağaç gördünüz mü? Doğadaki her şey kendi zamanına göre işliyor. Her mevsimin kendi zamanı var. Acele etmeden, telaşa kapılmadan, olması gerektiği gibi ilerliyor.
Biz ise çoğu zaman beklediğimiz şeylerin hemen gerçekleşmesini istiyoruz. Sabretmek konusunda zorlanıp tez canlı davranıyoruz. Günlük hayatın koşuşturmasında yavaşlamayı unutuyoruz ve her şeyi aslında bize içten içe zarar veren bir telaşla yapmaya başlıyoruz. Oysa ki, sakinlemek, dingin düşüncelere sahip olabilmek ve en önemlisi de kendimize iyi bakabilmek için yavaşlamamız şart.
İlginizi çekebilir: Yaşamın her alanında yavaşlamak ve dengeyi bulmak için öneriler
Renklerin farkına varın
Kış mevsiminin beyazı, sonbaharın sarısı, yazın mavisi… Kurumuş turuncu yapraklar, yemyeşil çimenler, kırmızı, turuncu, mor çiçekler… Hepsi birbirinden güzel, birbirinden uyumlu renklerden ilham alarak çoğu zaman hayatı siyah veya beyaz olarak değerlendirmek yerine her duyguya, her renge yer vermek yaşamımızı çok daha anlamlı kılmamıza yardımcı oluyor. Tıpkı doğa gibi hayatımızda her renge yer açmalı, hepsini sevgiyle kucaklamalıyız.
İlginizi çekebilir: Düşünceler de renkler gibidir, tonları vardır: Hayatta grilere yer açın
Duygularınıza güvenin
Yağmurun sesine kulak veren yapraklar, rüzgarla dans eden kuşlar gibi içimizden geçen duyguları göz ardı etmememiz gerektiğini kendimize hatırlatmalıyız. İç sesimize, kalbimizin atışına, midemizde uçuşan kelebeklere kulak vermeliyiz.
Sizi sizden iyi kimse tanıyamaz; atacağınız adımları önce kendinize sormalı, hangi yoldan ilerlemek istediğinize siz karar vermelisiniz. Duygularınızın en güçlü rehberiniz olduğunu bilerek yola devam etmelisiniz.
İlginizi çekebilir: Duygularını küçümseme: Bir ihtiyaç olarak duygusal wellness
Kıyaslama yapmayın
Bir dalı daha önce meyve verdi diye diğer dallarına küsen bir ağaç gördünüz mü? Ya da çiçeklerini yarıştıran bitkileri? Doğadaki her şey sadece kendine odaklanıyor olsa da bizler zaman zaman kendi yaptıklarımızdan çok başkalarının neler yaptığına odaklanabiliyoruz.
Kendi yolumuzda biricik olduğumuzu unutup kendimizi çevremizdeki kişilerle kıyaslama eğiliminde olabiliyoruz. Oysa ki kendi hızımızda ilerleyerek ve sadece kendi ilerleyişimize odaklanarak çok daha mutlu bir yaşantı sürdürebiliriz.
İlginizi çekebilir: Gerçek özgürlüğü deneyimleyebilmek için: “Kıyaslama” hapishanesinden kurtulabilmek
Çevrenizle uyumlanın
Bulutlar geçerken kuşlar uçmayı bırakıyor mu? Ya da kelebekler konunca papatyalar soluyor mu? Gölgelerinde yavru köpekler dinlenirken ağaçlar arkasını dönüyor mu? Rüzgar eserken kıpırdaşan çimler ya da güneş açınca dans eden ayçiçekleri hepsi uyum içinde doğayı paylaşıyorlar.
Doğayı paylaşan tüm canlılardan ilham alarak çevremizle uyum içinde yaşamamız hayatımızı çok daha kolay ve keyifli bir hale getirebilir.
İlginizi çekebilir: Kaos ve uyum: Hikaye “sende” başlıyor, “sende” bitiyor
Kendinize güvenin
Ağaçları düşünün, ince yapraklı çiçekleri, küçücük mantarları… Dışarıdan küçük, ince ya da zayıf görünseler de toprağın altında birbirine sarılmış uzun, güçlü kökleri var. O kökler bizlere zorluk yaşadığımızda üstesinden gelmek için çözüm ararken aslında tek yapmamız gerekenin kendimize dönüp içimizde zaten var olan gücü keşfetmek olduğunu hatırlatıyor. Kendimize güvenerek, köklerimizden güç alarak her şeye başarabileceğimize inanabilir, yolumuza devam edebiliriz.
Mucizelere inanın
Karla kaplanmış toprağa rağmen çiçek açan bir kardelen, fırtınalı bir havadan sonra ortaya çıkmaktan korkmayan bir gökkuşağı, doğada gizlenen mucizelerin en güzel örnekleri değil mi? Yaşarken hiç sonu gelmeyecekmiş gibi hissetsek de tüm zor zamanların bir bitiş tarihi ve hemen arkasında da gerçekleşmeyi bekleyen mucizeler var. Doğadan güç alarak mucizelere olan inancımızı tazeleyebilir, en karanlık gecenin bile şafak vaktinde aydınlanacağını kendimize hatırlatabiliriz.
Değişimi kucaklayın
Yapraklar sonbahara direnseydi böyle benzersiz renkler ortaya çıkar mıydı? Değişim, gezegenimizin olmazsa olmazı… Deri değiştiren yılanlar, ortama uyum sağlamak için farklı renkler seçen bukalemunlar, kuyruğunu kaybeden kertenkeleler… Hepsi değişimi kucaklayarak yaşantısına devam ediyor. Doğadan esnek olmayı öğrenebilir, kendimizi değişen şartlara hızlı bir şekilde adapte etmek için ondan ders alabiliriz.
Kaybolduğunuzu hissettiğiniz anlarda doğaya dönün. Kuşların sesine kulak verin, rüzgarın dokunuşunu hissedin. Derin bir nefes alarak tüm canlılarla birlikte hayatı kucaklayın. Bazen aradığınız cevaplar için tek yapmanız gerekenin durup etrafınıza bakmak olduğunu hatırlayın. Doğayı tüm duyularınızla deneyimlemekten asla vazgeçmeyin.
İlginizi çekebilir: Ekoterapi: İnsan ve doğa arasındaki ilişkinin iyileştirici gücü